Yıllar önce okuduğum kitabı tekrar okumama sebep olan şey, içerisinde otobiyografik unsurlar da taşıdığını öğrenmem oldu.
Sabahattin Ali'nin hayatına dair malumata sahip olanların bağlantıları kolaylıkla kuracağını düşünerek devam etmek istiyorum.
Peyami Safa'nın küçükken geçirdiği hastalıktan ötürü vücudunun bir uzvunu kullanmaktan
Üniversiteli delikanlı Kolejli kıza bir voleybol maçında rastladı.Okul salonundaydı maç. Tribünsüz minik bir salon.. Seyircilerle oyuncular arasında sahanın çizgisi vardı sadece.. O kadar yakındılar..
Delikanlı bu tatlı bu güzel bu dünyalar şirini kızı ilk defa görüyordu takımda.. Hoşlandığını fena halde hoşlandığını hissetti. Az sonra bir şeyi
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
KAHRAMAN ORDUMUZA
👉1-Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
İstiklal Marşımız "korkma" diye başlar. Biliyorsun ki bu, Resûl-i Ekrem'in Sevr mağarasında Ebû Bekir'e söylediğidir. Bunlar tesadüf değil." (İsmet ÖZEL)
İstiklâl Marşı'nın ilk kelimesi KORKMAdır. Buradaki korku ne can
Günümüz şairlerinin maddi, yani insanın bedenine hitap eden, sosyal yaşantıda insanın kendisini geliştirmesine hiçbir şekilde fayda sağlamayan şiirlerine karşılık; geçmiş İslam alimlerinin ve şairlerinin insanın ruhuna hitap eden, maneviyatı yüksek ve insanın sosyal yaşantısında iyi bir karakter sahibi olmasına vesile olan, bu dünyadan sonrasına
CENNETİ YİTİRMEYİ YENİDEN GÖZE ALMAK YA DA PROMETHEUS'A TEKRAR HIRSIZLIK YAPTIRMAK
"Hepimiz için bir hayâlet hikayesi yazalım" dedi Lord Byron. 1816 yılında Mary Shelley ve eşi Percy Bysshe Shelley İsviçre'ye gittikerinde genç şair Byron Childe Harold'u yazmaktaydı. John Polidori'nin de dahil olduğu bu grubu hayâlet
"Evet, ben de savunuyorum: Çalışmak bir erdemdir, yüceltir kişiyi. Ama hangi çalışmak? Ölmemek için çalışmak mı, istemeye istemeye çalışmak mı, ölürcesine çalışmak mı, bir başkalarını senin saatin çıngırağını çalarken uykuda olan bir başkalarını zengin etmek için çalışmak mı? Ben, seve seve çalışmanın erdemine inanıyorum. Kapitalist pazar
Şiirin ses ölçümü içgüdüsel, sezgisel yoklamalarla değil, eksiksiz bir bilinçle, uzun deneyimlerden elde edilmiş bilgi birikimiyle sağlanabilir ancak. Bu yüzden de, her hangi bir şiiri hakkını vere vere çevirmeye kalkışacak kişinin "kendilerini söyleyiş ahlakına adamışlar tarikatı"nın üyesi olması gerekir. Baudelaire şöyle diyor:
''Geldim'' demenin dışında ne diyebilirdim ki?
Böyle söylüyor Dante, kitabın bir yerinde ustası Vergilius'un sözleri üzerine...
Ben de ''geldim!'' demek istiyorum, bu yapacağım inceleme ile.
'Farklı ve çarpıcı' bir inceleme olsun istiyorum. Sıkıcı olmasın diye pek fazla detaya
girmeyeceğim.
İhsan Oktay Onar'ın bu muhteşem kitabında tek eksik olan bir sözlük. Bu kitap kelime dağarcığınızı geliştiriyor...
İhsan bey'in bu kadar kelimeyi nasıl öğrendiğini merak ediyorum doğrusu. Bir elimde kitap, Bir elimde tablet. Tableti sözlük olarak kullanıyorum. Şu an itibari ile 10 sayfalık bir sözlüğüm oldu. Bu sebeple bu kitabı bitirmek öyle
Son yıllarda Türkiye'de yayımlanan onca şeytan kitabının "Batı'da Şeytan" bölümleri kanlı canlı bir şeytanı anlatırken, "İslam'da Şeytan"la ilgili olanları bu yüzden tahrik gücü az, kitabi, bir o kadar da sıkıcı bir şeytana yer verir.
Ciddiyetlerini kanla kanıtlamalarına rağmen, Türk satanistleri belki de bu yüzden bizim gözümüzde daima uzak ülkelerde geliştirilmiş bir projenin taklitçileri olarak kalır.
Ya da Gündüz Vassaf'ın karanlığa, cehenneme ve geceye adanmış kitabı Cehenneme Övgü yine bu yüzden bize Batı dillerinden çeviriymiş gibi gelir.
Baudelaire'in Kötülük Çiçekleri'nden dizeleri ya da Genet'nin Hırsızın Günlüğü'nden bir pasajı, örneğin Beyoğlu'nda bir barda duyduğumuzda da benzer bir duyguya kapılacağızdır.
Başkasının kötü çocuğudur o; Avrupalı ebeveynlerine yönelik isyanı başka bir coğrafyaya taşındığında ister istemez şık bir jeste, ödünç alınmış bir mimiğe dönüşür.
"Gökyüzünün sonsuzluğuna yükselmek istiyorum,
Denizin derinliklerine gömülüyorum,
Sana bütün dünya nimetlerini vermek istiyorum!
Yeter ki sev beni! Sev beni!"
youtube.com/watch?v=IOd4Bhd...
Kelimeleriyle yaşayan, içinde ne varsa onu dışarıya kelimeleriyle sızdıran bir hayatın bütününe matuf renkleri, demleri, dönemleri ve o dört mevsimi içeren seyri yaşamak için dolu bir yolculuk.
Bu kitabı Sabahattin Ali okumalarımda en sona bıraktım, bitirdikten sonra doğru bir karar olduğunu
Kendi alanında duayen bir yazar olan Sabahattin Ali
Kendi dönemin de muhalif kimliği ile damga vurmuş, dönemin otoritesini eleştirdiği için de en olmadık sürgünlere , hapishanelere ve işsiz bırakılmaya kadar varan haksızlıklara uğramıştır.
Sabahattin Ali kimdi:
Sabahattin, Ali bir yazardı, bir öğretmendi, biricik kızı filizin Babası
Şuanı nasıl tasvir edebilirim bilmem
Her zaman sıradanlaşan meseleleri
Ben sevince kaçan sevmeyince havalara giren kadınları
Doğrusunu öğrenemediğim aksine üstüne binlerce katladığım yanlışları
Zoru görünce edebiyata kaçışlarımı karşılayacak güzel bir tasvir arıyorum
Lâkin zor bir şey değil ama yok, yok işte...
İçi çürümüş bir adamı kıyı köşeye