Oyun türünde eser okumanın ayrı bi keyfi var. Ve Dokumacılar kitabından sonra o tiyatral moda girmem de dolayısıyla bu kitap bana güzel geldi.
Kısaca bahsedecek olursam aslında, eser özünde bi dönem kitabı. Genelde bir kitabı okumadan önce yazarı üstünkörü de olsa tanımaya çalışırım. Çünkü bunun bana kitabı okurken atmosferi daha iyi anlamam konusunda kesinlikle yardımcı olduğunu düşünüyorum. Kaldı ki Çehov gibi bi yazar bilinmeli de. 1860-1904 yılları arasında yaşayan yazar aslında sanayinin iyice yayılmaya başladığı, kırdan kente göçün iyiden iyiye hissedildiği bi zamanda yaşamış. Bizler bunu mücadeleyle geçen "ayaktakımı" mecrasında görmüyoruz ama. Hatta tam tersi elit, görece üst kademe bi ailede görüyoruz. Ve aslında o ailenin bi' şeylere boyun eğerek kendi devrimlerini yapmaları biçiminde tanık oluyoruz.
Her biri farkli bi kafayı yaşayan, içinde garip diyalogları olan yer yer hüzünlendiren bir oyun oldu Vişne Bahçesi benim için. Ve okurken düşünme fırsatı buldum. Aslında tiyatronun o hızlılığında, akıcılığında çekici gelen şey nedir diye. Şimdilik şu sonuca vardım: görsellik. Tiyatro okurken o parantez içi tüm yönlendirilen dünyanın aslında beni daha dramatik, hareketli ve olayın içine çeken bi hale getirdiğini fark ettim. Bu harika bi şey bence.
Tüm o düşünsel, soyut ve fikirlerin ic içe girdiği dünyada oyun okumak kitabı yaşamak gibi. Tüm kitaplar kendi içinde birer kaçış bence ama bu tür bi tık daha gökyüzü.
Daha fazla uçmam gerektiğini hissediyorum.
Uçmayı seven herkese kitabı öneririm!
Not: Bileti kimin verdiğini unutma♡