Gün gelecek bu çılgın dünya yok olacak,
Ve tanrımız bize verdiklerini geri alacak.
Eğer o hazin günde azarlamak istersen tanrını,
Git azarla. Yalnızca gülümseyecek ve sallayacak başını.
YouTube kitap kanalımda Aynalar kitabını önerdim: ytbe.one/dXzhmc2yGYw
Ayna ayna söyle bana var mı benden daha ırkçısı, kadın düşmanı, bilim karşıtı, para kölesi bu dünyada?
Eduardo Galeano - Aynalar kitabı 1000kitap 2. İstanbul Buluşması için oylama usulüyle belirlenmiş kitaptır.
Küçüklüğünüzde ya da etrafınızdaki eğlence mekanlarında
Bir hükümdarın ya da büyük bir beyin himâyesi bizi huzurlu ve her türlü tehlikeden uzak tutmaya yeter. Halbuki yegâne koruyucu ve vasî olarak Tanrımız var. Öyleyse niçin bu himâye, kaygı ve korkularımızı ortadan kaldırmaya yetmiyor?
Sevmeyen bir tanrının yarattığı üçüncü sınıf insanlardık biz
Hayatımızı ören ipek böcekleri hastalık iznine çıkmış
Yarım yamalak dünyaya gelmek zorunda kalmıştık
Etraftan topladıklarımızla yaşamaya çalışıp
Cumaları hesap vermeye gidiyorduk güneşin önüne
Birisi vardı akşamları yolumuzu gözleyen
Hep bozuyordu oynadığımız her şeyi
“Dinliyorum sizi yüce Tanrım' dedim. 'Tanrılar toplantısında arkadaşlar her nedense bütün yarattıklarımızı yok etmeye kalktılar. Ben engel olmak istedim, başaramadım. Bunun üzerine seni dua ederken görünce, bunu sana bildirip senin yolunla hiç olmazsa bir kısım varlığın kurtulmasını istedim.
Şimdi söyleyeceklerimi iyi dinle ve aklında tut! Hemen şimdi malını mülkünü topla, sat ve onunla bir gemi yap. Geminin eni boyu eşit olsun, içine su girmeyecek şekilde onu kapla' dedi.
Çok korkmuştum, 'Sayın efendim, yüce Tanrımız. Söylediklerinizi, emirlerinizi anladım. Bundan çok onurlandım.
Hemen yerine getirmeye çalışacağım. Fakat benim şimdi bir endişem oldu. Gemiyi yaparken, yaşlılarımıza, şehrimizin halkına ne söyleyeceğim? Onlara, 'Tanrılarımız bir tufan yapacak. Ben ondan canımı kurtarmak için bunu yapıyorum' dersem, muhakkak beni öldürürler' dedim. Tanrımız Ea da Tanrımız Enlil'in bana çok kızdığını, benden nefret ettiğini öğrendim. Bu yüzden bu şehirden uzaklara, yüce Tanrımız Ea'nın yanına, onun oturduğu Apsu'ya gideceğim' dersin dedi. Ben buna çok şaşırdım. O, bana yalan söylemeyi öneriyordu. Fakat ne yapayım, Tanrı emri. Herhalde onun da bir bildiği vardır!' dedim ve ertesi sabah gün ağarır ağarmaz, etrafıma birçok insan topladım. Onlara Tanrı'nın sözünü aktardım. Hemen işe başladım.”
Ve... Sonraki Hayattan Kırk Öykü’yü yeniden okumuş gibi oldum. Tek farkı, bu kitabın sonraki hayattan değil, önceki hayattan, evrenin yaratılışından bahsediyor oluşu.
David Eagleman ’ın sıkılıp oturma odasında volta atan Tanrısıyla,
Jean-Louis Fournier ’in sıkılıp Pazartesi’yi yaratan Tanrısı aynı kişi.
Öteki tarafta başımıza ne geleceğini bir kenara bıraktık. Tanrı’ya rezidansın üst katında bir ev kiraladık. Ağzında Havana purosu, elinde viski kadehi. Röpteşambırı da benden. İçip üstü açık Lamborghini’le son ses müzik dinliyor bizimki sokaklarda. Sıkılıp ev işlerini ve baş edemediğimiz en büyük güçlüklerden biri olan gündelik hayatı yaratıyor. Bulanık renkleri, lekeleri, laf salatasını, kötü hava koşullarını, aptallığı, kılçıkları.. Kırışıklıklarımızı, beyaz saçlarımızı, kat kat gerdanlarımızı görelim diye aynaları..”Yaratamadı” diyemesinler diye barutu..Tanrı’mız haset, Tanrı’mız şımarık burjuva çocuklarından beter.
İnanalım, inanmayalım, Tanrım sen yardım et dediğimizde nasıl rahatlıyorsak, “her şey senin yüzünden” dediğimizde de o kadar rahatlıyoruz. Keyifle okunur. Ve en son sayfada kahkaha atılır:
“Tanrı dişlerden sonra Diş ağrılarını yarattı.
Tanrı ayaklardan sonra Ayak dikenini yarattı.
Tanrı beyinden sonra Migreni yarattı.
Tanrı çayır kuşundan sonra Avcıları yarattı.
….
Tanrı Mozart’tan sonra Jean-Michel Jarre’ı yarattı.” :))