Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Yüzyıl sonunda, kan rengine bulaşmış bir akşam vaktinde, kesinlikle hepsini peşlerinden sürükleyecek bir isyanın kıpkırmızı görünümüydü. Evet, bir akşam vakti, dizginlerini koparan, gemi azıya alan halk, böyle dört nala koşacaktı yollarda. Burjuvaların kanını akıtacaktı dereler gibi, kesik başları gezdirecek, kırılan kasalardan dökülen altınları her tarafa saçacaktı. Kadınlar uluyacak, erkekler de ısırmak için kurt çenesini andıran çenelerini açacaklardı. Evet, gene paramparça giysileri, gene saboların yankılanan tıkırtıları, pislik içindeki bedenleri, kötü kokan nefesleri, dizginlenemeyen barbar taşkınlığıyla o öfkeli, dehşet verici kalabalık alt üst edecekti ortalığı. Her tarafta yangınlar çıkacak, taş üstünde taş kalmayacak, yoksulların bir gecede kadınlara saldırıp, varlıklı kimselere ait şarap mahzenlerini boşaltacağı o müthiş şehvet ve yeme sefahatinden sonra ilkel insanlar gibi ormanlara dönülecekti. Belki de yeni bir Dünyanın geleceği güne kadar hiçbir şey kalmayacaktı. Ne para ne şöhret. Evet, doğanın bir gücü gibi bunlar geçiyordu yoldan işte ve içerdikleri de yüzlerinde bunların korkunç rüzgarını hissediyorlardı. Başka bir çığlık, 'Marseillaise'i bastırdı: - Ekmek! Ekmek! Ekmek!"
ayıcılar geçti, affedilmemiş insanlar geçti şehirler taş yürekliydi şarkısı-beyaz insanların büyük rüyaları vardı insanlar bir ölümle öldüler ki sevgiler arasında şaşırıp bir unuttular ki deme gitsin. ben olanca kuvvetimle
Reklam
Aşkım Kendin Ol Sadece Sen Bir beyaz kağıt gibi ol, ya da gökyüzünde, semada, arşında üstünde beyaz bir melek gibi ol. Hiç işlenmemiş bir günah gibi ol doğmamış bir insan gibi doğ bu acımasız dünyaya Doğ ki sen dünya için değil dünya senin için dönsün. Söylenmemiş bir yalan gibi ol düşmesin dilinden dökülmesin kalbine tek bir hece ya ateş kadar kırmızı ol yansın seninle kalbindeki gök kuşağı veya bir su ol bırak bulsun kendi yatağını. Öyle bir tövbe ol ki mabet diye kapansın melekler, açılsın arştan gönül kapısı ve öyle bir sevgi ol ki sevmek için sevilmeye muhtaç olma! Bir taş ol ki parmaklıklar kur içine müebbet ceza ver sevgiline... Öyle bir gözyaşı ol ki her damlası can olup cananı bulsun ona pınar olup onunla boğulsun. Öyle biri ol ki aşkım kendin olsun sadece sen.
"Seksekte tek ayaktan çift ayağa geçerken duyulan rahatlama çoğu kez yanıltır. Hiçbir adımda durum tam güvenli değildir; seksek ayakla, çizgiyle, taşla oynanan bir güven oyunudur. Adıma, çizgiye, taşa, dönüşlere, rastlantılara güven. Kısaca hayatın güvenilmezliğine duyulan güven. Bu yüzden yalnızca bir çocuk oyunu değildir, bir hayat oyunudur. Kız çocuklarını tek ayak üstünde hayata hazırlar, erkekler dünyasındaki hayata. Seksekte ayak kendi kaderini adımlar, oysa taşın kendi kaderi vardır. Onu taş yapan kaderi."
Şimdiye kadar bana bu derece yakın olan bir insana tesadüf etmediğim için bence bütün meselelerin üstünde onu muhafaza etmek arzusu vardı. Bütün isteklerimin en son gayesi belki de ona tamamen, hiç noksansız bütün maddi ve manevi varlığıyla sahip olmaktı fakat elde edebildiğimi de kaybetmek korkusuyla, bu gayeye gözlerimi çevirmekten çekiniyor, seyretmekte olduğu ve yakalamak istediği harikulade güzel bir kuşu küçük bir hareketiyle kaçıracağından korkan bir insan gibi atıl kalıyordum. Bu hareketsizliğin, korkuya dayanan bu tereddüdün daha zararlı olduğunu insan münasebetlerinde bir noktada taş kesilmiş gibi kalınamayacağını ileriye atılmayan her adımın insanı geriye götürdüğünü ve yaklaştırmayan anların muhakkak uzaklaştırdığını karanlık bir şekilde seziyor ve içimde sessizce yanan fakat günden güne büyüyen bir endişenin yer aldığını hissediyordum.
Sayfa 108Kitabı okudu
"... bir zamanlar denizdeki bir kayaya aşık bir dalga vardı, mesela Capri Koyunda. Kayanın etrafında köpükler saçarak dans ederdi bu dalga, gece gündüz bu kayayla öpüşürdü, onu beyaz kollarıyla sarar, durmadan iç çeker, kayanın da kendisine gelmesini beklerdi. Onu çok ama çok sevmişti, O'nun için fırtınaları aşardı. Ama bir gün kükredi, tamamen içine aldı onu, ve azar azar batışını izledi. Aniden kaybolmuştu kaya. Dalganın oynamak isteyeceği, seveceği, durmadan hayalini kuracağı, su üstünde dimdik duran bir kaya değildi artık. Denizin dibinde bir taş parçasıydı, dalganın altında boğulmuştu. Dalga mı? Hayal kırıklığına uğradı, aldatıldığını düşündü, ve başka bir kaya aramaya başladı..."
Reklam
Şimdiye kadar bana bu derece yakın olan bir insana tesadüf etmediğim için bence bütün meselelerin üstünde onu muhafaza etmek arzusu vardı. Bütün isteklerimin en son gayesi belki de ona tamamen, hiç noksansız bütün maddi ve manevi varlığıyla sahip olmaktı fakat elde edebildiğimi de kaybetmek korkusuyla, bu gayeye gözlerimi çevirmekten çekiniyor, seyretmekte olduğu ve yakalamak istediği harikulade güzel bir kuşu küçük bir hareketiyle kaçıracağından korkan bir insan gibi atıl kalıyordum. Bu hareketsizliğin, korkuya dayanan bu tereddüdün daha zararlı olduğunu insan münasebetlerinde bir noktada taş kesilmiş gibi kalınamayacağını ileriye atılmayan her adımın insanı geriye götürdüğünü ve yaklaştırmayan anların muhakkak uzaklaştırdığını karanlık bir şekilde seziyor ve içimde sessizce yanan fakat günden güne büyüyen bir endişenin yer aldığını hissediyordum.
Sayfa 109Kitabı okudu
Şimdiye kadar bana bu derece yakın olan bir insana tesadüf etmediğim için bence bütün meselelerin üstünde onu muhafaza etmek arzusu vardı. Bütün isteklerimin en son gayesi belki de ona tamamen, hiç noksansız bütün maddi ve manevi varlığıyla sahip olmaktı fakat elde edebildiğimi de kaybetmek korkusuyla, bu gayeye gözlerimi çevirmekten çekiniyor, seyretmekte olduğu ve yakalamak istediği harikulade güzel bir kuşu küçük bir hareketiyle kaçıracağından korkan bir insan gibi atıl kalıyordum. Bu hareketsizliğin, korkuya dayanan bu tereddüdün daha zararlı olduğunu insan münasebetlerinde bir noktada taş kesilmiş gibi kalınamayacağını ileriye atılmayan her adımın insanı geriye götürdüğünü ve yaklaştırmayan anların muhakkak uzaklaştırdığını karanlık bir şekilde seziyor ve içimde sessizce yanan fakat günden güne büyüyen bir endişenin yer aldığını hissediyordum.
Sayfa 109Kitabı okudu
Gürültülü şehirlerin bir dilsiz gibi sustuğu, uğultuları yerleri sarsan fabrikaların durduğu, homurdanan trenlerin raylar üstünde taş kesildiği, bütün dünyanın yasa büründüğü bu saatte, küçücük bir topluluk olan bizler de, sesimizi soluğumuzu kesmiş, öğretmenimizle birlikte, kimselerin bilmediği, okulumuz dediğimiz bu soğuk samanlıkta, saygı duruşunda bulunuyor, kendimizi ona en yakın insanlar bilerek, büyük yas acıları içinde Lenin'le vedalaşıyorduk.
Şimdi, Tuna ile Deniz arasında olup da benim görmüş olduğum memleketleri dinleyeceksiniz. Evvela hepsine de Bulgaristan denilen üç memlekette bulundum. Birinci Bulgaristan’a, Macaristan’dan Demirkapı’ya geçilince varılır, başkenti Pudem (Vidin) ismini taşır, ikinci Bulgaristan, başkenti Ternau (Tırnova) olup, Eflâk’ın karşısındadır. Üçüncüsü,
Reklam
Yalnızlığına kaç, dostum! Seni büyük adamların gürültüsünden sersemlemiş, küçüklerin iğneleriyle de delik deşik olmuş görüyorum. Seninle nasıl susulacağını pek iyi bilir orman ve kaya. O sevdiğin ağaca benze yine sen, o geniş dallıya: sessiz ve dinlercesine sarkar o, denizin üstüne. Yalnızlığın bittiği yerde, pazar yeri başlar; pazar yerinin
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.