Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Herkes yüreğinin derinliklerinde yasanın tarafsızca uygulanabileceğine, uygulanması gerektiğinde ve günün sonunda uygulandığına inanır. Yasa diye bir şeyin olmadığına, sadece iktidar olduğuna dair totaliter fikir hiç kök salmamıştır.
İnsanlar özgürlüklerini başkalarının ellerine teslim etmeye razı olurlarsa, ortaya çıkan senaryo, totaliter rejimleri doğurur. Bu rejimler o kadar zekice planlanır ki halkın nefret etmesi için, her zaman bir yerlerden bir nesne bulup çıkarılır.
Sayfa 141 - Kuraldışı Yayıncılık, İstanbul 1997Kitabı okudu
Reklam
Faşist liderlerin kendilerinden bolca bahsetme özelliği
Düzenimiz ne kadar gayri-şahsileşirse, kişilik de bir ideoloji olarak o kadar önem kazanır. Birey ne denli çarkın bir dişlisi olmaya indirgenirse, gerçek hayattaki bu zayıflığını telafi etmek için onun biricikliği, özerkliği ve öneminin de o kadar vurgulanması gerekir. Bu yöntem her dinleyiciye ayrı ayrı uygulanamayacağı ya da ancak daha genel, soyut bir düzende uygulanabileceği için lider tarafından vekaleten uygulamaya konur. Hatta takipçilerden esirgenen özel kişilik imgesinin lider tarafından sunulması, totaliter liderliğin sırlarından biridir bile denebilir.
Sayfa 10 - Kişisel Unsur: Ajitatörün Kendini Tarif EdişiKitabı okuyor
Totaliter toplumlar her yerde televizyonu bir fırsat bilmişler ve fırsatı değerlendirmek için acele etmişlerdir. Bu nedenle televizyon polis, jandarma, hapishane ya da toplama kampından daha tehlikeli bir özgürlük tehdidi haline geldi. Şayet özgür düşünme kabiliyetleri tamamen yok edilmezse, öyle sanıyorum ki, gelecek nesiller, bu zapt edilemez gücün sınırsız etkisi altında kalmış bugünkü neslin ızdırabı karşısında ürpereceklerdir. Eğer geçmişte anayasa, hükümdarın ya da genel anlamda iktidarın sınırsız gücünü kontrol altına almak ihtiyacından doğduysa, bizleri manevi köleliğin en kötüsüyle tehdit eden bu yeni tehlikenin gücünü zapt etmek için dünyanın her yerinde yeni bir anayasa gerekli olacaktır.
Sayfa 104
Suratımıza yediğimiz her totaliter rejim tokadında kendimizi daha da küçük ve etkisiz hissettik. içimizdeki benlik, bir takım güçler tarafından okyanusta sürüklenen buğday tanesi misali neredeyse yok denecek bir boyuta indirgendi. İşte bunun içindir ki, artık çoğu insan, önemsizliğini ve değersizliğini gösterecek dışsal nedenler bulmakta hiç zorlanmıyor.
Sayfa 57 - Kuraldışı Yayıncılık, İstanbul 1997Kitabı okudu
Bilimsel ve endüstriyel gelişmelerin kelimenin tam anlamıyla 'tek bir dünya' haline getirdiği çağımızda, bireysel rekabet yavaş yavaş geçerliliğini kaybetmektedir. Toplumumuzdaki sosyal ikilemlerin en tehlikeli yönü en son olarak faşist-totaliter bir patlama şeklinde karşımıza dikilmiştir.
Sayfa 52 - Kuraldışı Yayıncılık, İstanbul 1997Kitabı okudu
Reklam
152 syf.
10/10 puan verdi
Devrim ve Yıkılış: Hayvan Çiftliği'nde İnsanlığın Çöküşü
alegorik bir anlatımla toplumların çöküşüne ve totaliter rejimlerin doğuşuna dair ibret verici bir hikaye sunar. Basit bir çiftlik hayvanlarının isyanı ve özgürlük mücadelesi gibi görünen öykü, insanlığın açgözlülüğü, hırsı ve güç tutkusu gibi karanlık yönlerini ustaca bir şekilde açığa çıkarır. Orwell, hayvan karakterlerini kullanarak farklı
Hayvan Çiftliği
Hayvan ÇiftliğiGeorge Orwell · Can Yayınları · 2020246,4bin okunma
Risk bilincindeki bu büyüme insanın özne olarak rolünün kü­çülmesiyle doğru orantılıdır. Son on yılda, insan türünün rolü ve in­san merkezli dünya görüşü (hümanizm) sürekli olarak eleştiri oklarına maruz kaldı. Politik deneyimler, totaliter yönetimlere yol açtıkları iddiasıyla lanetlendi. Bilim ve teknolojinin toplumsal yararını savunanlar gezegendeki ekosisteme karşı sorumluluklarını gö­zardı etmekle suçlandı. Benzer bir biçimde, insan aklının hayvan içgüdüleri karşısında üstün olduğunu savunmak "tür ayrımcılığı" olarak damgalandı. İnsanın özne rolünün küçültülmesi bizim insanlığımızın da ye­niden tanımlanmasına yol açar. Son yıllarda insanın aktif değil pa­sif yönünün öne çıkarılmasıyla birlikte, insanın yıkıcı ve zarar ve­rici potansiyeline dair kaygılar artmıştır. Risk yaratan bireyin ken­disi de risk altındadır.
Ortasında hapsolduğumuz güncel olaylarla kaygılarımız arasında çift yönlü bir neden-sonuç ilişkisi vardır. Nasıl savaşlar, krizler ve politik olaylar "endişe"yi yaratıyorsa, taşıdığımız türlü kaygılar da bu çalkantılara neden olmaktadır. Başka bir deyişle, kaygılarımız ve sonu gelmeyen sarsıntılar aynı sebepten kaynaklanır. Sebebin/Batı toplumunda yaşanan köklü değişimler olduğu su götürmez bir gerçektir. Faşizm ve Nazizmin güç kazanmalarının tek nedeni Mussolini ve Hitler'in iktidar hırsı değildir. Bir ulus ekonomik yokluğa yenik düşmüşse ve psikolojik olarak da boşluğun ve bunalımların eşiğindeyse, totaliter rejimler her zaman boşluğu doldurmak için harekete geçerler. İnsanlar artık dayanamadıkları endişelerden kurtulmak uğruna özgürlüklerinden vazgeçmeye dünden razıdırlar.
Sayfa 36 - Kuraldışı Yayıncılık, İstanbul 1997Kitabı okudu
"Maalesef Platon'un toplum modeli son derece anti-demokratikti ve insanları yalanlar ve gücün birleşimiyle kontrol altında tutuyordu. Gerçekliğin yanlış temsillerini verdiğini düşündüğü için, sanatın büyük bir kısmını yasaklardı. (...) Platon'un ideal cumhuriyetinde yaşamın her alanı yukarıdan sıkı bir biçimde kontrol altına alınırdı. Bu, şimdilerde bizim totaliter devlet diyeceğimiz şeydir. Platon insanların oy vermesine izin vermenin yolculara geminin dümenine geçmeye izin vermeye benzediğini düşünüyordu - ne yaptığını bilen insanların yetkiyi ellerine almaları çok daha iyiydi."
Sayfa 19 - Sokrates ve PlatonKitabı okuyor
Reklam
....Ancak hiçbir zaman bir şeye üzüldüğünü görmedim, o hep "haklı" olduğunu hissetti. Bu da çocuk­luğumu totaliter bir rejime çevirmişti.
Kendini özgür sanan performans öznesi aslında bir köledir. Efen­disi olmaksızın kendini gönüllü olarak sömürmesi ölçüsünde mutlak köledir. Karşısında onu çalışmaya zorlayan bir efendi yok­tur. Salt yaşamı mutlaklaştırarak çalışır. Salt yaşam ve çalışma aynı madalyonun iki yüzüdür. Sağlık salt yaşamın idealini temsil eder. Hegel'in efendi ve köle diyalektiği uyarınca çalışmayıp sa­dece keyif süren efendinin egemenliği, hatta özgürlüğü neoliberal köleye yabancıdır. Efendinin egemenliği, kendini salt yaşamın üzerine yerleştirmesi ve bunun uğruna ölümü bile göze almasın­dadır. Bu aşırılık, bu aşırı yaşam ve keyif biçimi çalışan, salt ya­şamı dert edinen köleye yabancıdır. Hegel'in düşündüğünün ak­sine çalışmak onu özgür kılmaz. İşin kölesi olarak kalmaya de­vam eder. Hegel'in kölesi efendiyi de işe zorlar. Hegel'in efendi­ köle diyalektiği çalışmanın totaliter hale gelmesine yol açar.
Günümüzün totaliter devletlerinde köleliği sevdirmek, propaganda bakanlıkları, gazete yayıncıları ve okul öğretmenlerine verilmiş bir görevdir. Ancak yöntemleri halen kaba ve bilimdışıdır. Cizvitlerin, "Bana çocuğun aldığı eğitim söyle sana yetişkin halinin dini inançlarını söyleyeyim" demiştir.
Sayfa 25
Yeni totaliter sistemin eskisine benzemesini gerektirecek hiçbir neden yok. Polis copu ve idam mangaları, yapay açlık, toplu hapsetmeler ve toplu sınırdışı etmeler yoluyla devlet, yalnızca insanlıkdışı değil (bugünlerde buna kimse pek aldırmıyor); açık şekilde yetersizdir ve ileri teknoloji çağında bir yetersizliktir bu.
Sayfa 25
Günümüzün totaliter devletlerinde köleliği sevdirmek, propaganda bakanlıkları, gazete yayıncıları ve okul öğretmenlerine verilmiş bir görevdir.
Sayfa 25 - İthaki YayınlarıKitabı okuyor
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.