Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Paravan yukanda derken sesim öyle kısıktı ki duyup duymadığından bile emin değildim. Külotunu çıkar. Demek ki duymuş. Ya sana çoktan çıkardığımı söylersem? Ben insanların arasındayım Bayan Fairchild. Bana işkence etme. Asıl sen bana işkence ediyorsun diyerek öfkelendim Tamam. Şimdi külottan tamamen kurtul. Eteğimi kaldınp külotu
Sayfa 34
Catherine'in kupkuru gözlerle ve olana bitene kayıtsız bir tavırla önündeki kaz kanadını kesmeye başladığını görünce üzüldüm. Kendi kendime, "Ne duygusuz çocuk!" diye düşündüm. "Eski oyun arkadaşının üzüntüsünü nasıl da çabucak unutuveriyor. Onun bu kadar bencil olduğunu bilmezdim doğrusu." Yemek için ağzına bir lokma götürdü, ama yine gerisingeri tabağa koydu. Yanakları kızardı ve gözlerinden yaşlar akmaya başladı. Çatalını yere düşürdü, üzüntüsünü gizlemek için masa örtüsünün altına eğildi. Artık ona daha fazla duygusuz diyemezdim; Kindle:Loc;Page 82
Reklam
"Demek sana çiçek gönderdiler ve sende onu odana koydun, üzüldüm doğrusu buna. Odandaki bir eşya olsaydım o çiçekler çıkana kadar bir daha girmezdim o odaya."
Bir dil nasıl bu kadar kirletilir? Bir ruh nasıl bu oranda günahkar hale getirilir? Bir dilin katledilmesine nasıl bu kadar kayıtsız olunabilir? ... Türk diline üzüldüm, daha doğrusu acıdım.
Sayfa 65 - İthaki 6. BasımKitabı okudu
Ertesi günün sabahı iş yerindeyim. Kendimi, onu aramızda aşk ilişkisi yaşanmamış salt bir dost gibi karşılamaya hazırladım. Kararlıydım, hiç bir şey olmamış gibi davranacaktım. Vurdum- duymaz bir tutum için de olduğumu bile sezinle- memeliydi. Ama, beceremedim. Gözlerim onunla karşılaşınca, yıkımım da yüzüme yansıdı hemen.Geceyi, o hangi düşüncelerle geçirdi acaba? Benim gibi acı mı çekti? Yoksa rahat ve özgürce uyudu mu mışıl mışıl? Olayın eninde sonunda herkes tarafından duyulması kaçınılmazdı. Nitekim çalışma arkadaşlarımız tiyoyu aldıklarından olmalı, derin bir sessizlik içindeydi. Konuya ilişkin benimle tek bir kelime bile konuşmadılar. Kim bilir? Belki de için için seviniyordur bizi çekemeyenler. Bu tür b.. heriflerin avuntusu, elbetteki b..tanlaşanlar olacaktır. Müdür Enver Allam'ın huzuruna çıkma sırası bana gelmişti. Odasına girdiğimde, o eski sıcaklığın yerini, ciddiyet dolu bir ifadenin aldığını gördüm. İşimi bitirip odasından çıkacağım sırada bana dönerek: "Olayı duydum ve doğrusu üzüldüm" dedi. Derin bir sessizliğin ardından ekledi: "Ama böyle olacağı belliydi zaten. Bana kalırsa, ilişkinizin bunca zaman sürebilmesi bile bir mucizeydi."
Vah vah, Biddy,” dedim ben. “Çok üzüldüm senin şu tutumuna. Sana hiç konduramazdım doğrusu. Ama kıskançlık yüzünden böyle konuşuyorsun; mutluluğumu bana çok görüyorsun. Başıma devlet kuşu kondu diye canın sıkıldı; bu duygularını ortaya vurmaktan da kendini alamıyorsun.”
Reklam
Benim aklımdan bile geçiremediğim bir şey yapmışsın: Sigarayı bırakmışsın. Doğrusu üzüldüm; eski bir dosttan ayrılmış gibi olmuşsundur herhalde.
bir fikir adamı olarak gerçekten yaşıyor muydu
Hilmi Ziya Bey'in vefatına üzüldüm. Ama, onunla bir şeamet dönemi sona eriyorsa ne mutlu memlekete! Şüphe yok ki, bu ölüm hepimize terbiyeli bir dost, kibar bir İstanbul efendisi ve nesli inkıraza yüz tutan bir İkinci Meşrutiyet, daha doğrusu mütareke devri aydını kaybettirdi. Fakat, zavallı üstad, bir fikir adamı olarak gerçekten yaşıyor muydu? Kaç kişinin şuurunda bir kıvılcım tutuşturabildi? Bir kıvılcım, bir fecir veya bir yangın. Hangi büyük düşüncenin -daha doğrusu hangi düşüncenin- taşıyıcısı veya yaratıcısı olabildi? Temsil ettiği veya kurduğu içtimaî bir mektep var mı?
"Zavallı Morley'in öldüğünü duyunca çok üzüldüm." "Şaşırdınız mı, Bay Blunt?" "Çok şaşırdım. Tabii onun hakkında fazla bir şey bilmiyordum. Ama doğrusu onun intihar edeceği hiç aklıma gelmezdi." "Bu sabah keyfi de, sağlığı da yerinde miydi?" "Evet... Öyle sanıyorum."
Gene de bir sürü kağıt, defter ve not kaldı. (Artık bunları da atamazdım.) Sonra, fotoğrafları albümlere yerleştirmeğe başladım (Tarih sırasında bazı yanlışlıklar oldu herhalde.) Yüzüm, günden güne hiç değişmediği halde (bunu, her sabah aynada yaptığım gözlemlerle biliyordum), resimler arasında vahim farklar vardı. Bu değişikliği, yüzümde
Reklam
2002 yılında, futbol milli takımımız dünya üçüncüsü olduğu zaman Azerbaycan'da idim. Takımımızın dünya üçüncülüğü resmen ilan edilince, Bakü, adeta bir mahşer yerinden farksızdı. Birdenbire, en az yüz bin kişi meydanları, caddeleri, doldurmaya başladı. Ben, sevgili dostum şair Sabir Rüstemhanlı'nın bürosundaydım. Caddeleri tıklım tıklım
Yabancı bir şehirde sanki samimi bir dostunuz yokmuş gibi tek başına dolaşıyorsunuz. Üzüldüm doğrusu...
Sayfa 160Kitabı okudu
135 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.