Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Nitekim benden çok da uzun bir süre hücrede kalan bir arkadaşımın otla başı derde girmişti. Onun pencere oyuğunda da bir ot varmış. Cılız ve masum bir ot. Bir gün görüyor ki ot büyümüş ve pencerenin önemli bir kısmını kapamış. O zaman telaş başlamış ; koparmak istemiş. Koparamamış.Koparmak için çareler aramış. Binbaşılığı, uçak makine mühendisliği,şunca yıl silahlı kuvvetlere hizmeti yetmemiş küçük ota. Askerlere söylemiş. “Sus,konuşma bizimle,yasaktır!” demişler. Astsubaylardan birine ricada bulunmuş. “Biz karışamayız,” demiş astsubay. Ve ot büyümüş, kapamış pencerenin aydınlığını,gökyüzünü. Önemsemediğimiz . Zamanında kaynağını bulup yok edemediğimiz yanlış eğilimlerimiz vardır. Onlar da masum küçük bir ot gibi günden güne, farkına varmadan büyürler ve gelişen hayat ışığımızı kesebilirler. Yanlış tavrın, davranışın küçüğü büyüğü, önemlisi önemsizi yoktur. Yanlışın kaynağı varsa, yanlışlığını yansıma oranı koşullara göre değişikliği uğrayacaktır. Bugün önemsiz görünen bir yanlış eğilim, çok önemli yanlışlıkların anası olabilir. Yanlışa umursamazlıkla bakmak, kaynağını titizlikle aramamak, yanlışın yanında bilinçli olarak yer almaktır. 
Sayfa 17
Kolay değildir yalnızlık. Öğrenilmesi gerekir. Tabii eşleri öldükten sonra otuz dört yıl evlenmeden yaşayan yaşlı kadınların yalnızlığı değil bahsettiğim. Daha çok benim gibi, kendini dünyada üzerinde yaşayan tek canlı olarak gören ve hisseden adamların yalnızlığından bahsediyorum. Böyle bir tercihin nedeni yıllarca düşünülse bulunmaz. Çünkü tek bir nedeni yoktur insanları reddetmenin. Uzun bir süreçtir. Dokuz yaşlarında başlar ve gerçekten yalnız kalana kadar devam eder..
Reklam
"... beni sevmeyi sevmiyor gibi bir hâlin var demişim. Sanki benden kopmaya gücün yetmiyor da ben senden uzaklaşayım istiyorsun. Bunu cevaplaması uzun sürmüş, düşünmüş demek. Haklısın demiş, bazen barınaktan alınmış hasarlı bir kedi gibi davranıyorum." ... "Artık demişim, onun yanında ağlayabileceğimi sanmıyorum, oysa ne çok isterdim."
Derin bir kuyunun idraki de yavaştır, o derinine neyin düştüğünü anlamak için çok uzun süre bekler.
“Ama iyi görüyorum şimdi, nasıl herkese Konu olmuşum uzun zaman, o yüzden çok kez Utanıyorum kendi içimde kendimden; Ve utanç sanrılarımın meyvesi Ve pişmanlık ve açıkça bilme: Kısa bir düş dünyadaki her zevk.”:::!!!
Sayfa 61
Sonsuza dek yaşayacak gibi yaşıyorsunuz, zayıflığınız aklınıza hiç gelmiyor, şimdiden ne çok zamanın geçip gittiğini göz önünde bulundurmuyorsunuz; bir şeye veya birine adadığınız bir gün son gününüz olabilecekken yaşamınızı, tükenmez, dolu bir kaynaktan geliyormuş gibi harcıyorsunuz. Ölümlü olan her şeyden korkuyor, ölümsüz olan her şeyi arzuluyorsunuz. Birçok kişinin şöyle dediğini işiteceksin: "Elli yaşına gelince inzivaya çekileceğim, altmışıncı yaşım beni tüm yükümlülüklerimden azat edecek." Peki, daha da uzun yaşayacağının güvencesini nereden alıyorsun? Bunun planladığın gibi olmasına kim izin verecek? Yaşamının geri kalan kısmını kendine ayırman ve iyi bir zihin yaratmaya sadece hiçbir işin yapılamayacağı bir dönemini adamak seni utandırmıyor mu? Son verilmesi gerektiği zaman geldiğinde yaşama başlamak için artık çok geçtir! Tüm planları ellinci ve altmışıncı yaşlara kadar ertelemek ve az kişinin ulaştığı bir noktada yaşama bağlanmayı isteyerek ölümlülüğü unutmak ne büyük aptallık!
Sayfa 49
Reklam
Bazen çok erken gelirim. Acele ederim, Ve insanlar hayata beklediğimden daha uzun süre tutunur.
Geçmişini, ne zaman kesin bir plan yaptığını, ne kadar az günün tasarladığın gibi geçtiğini, ne zaman yüzünün doğal haline büründüğünü, ne zaman zihninin huzursuz olmadığını, böylesine uzun bir ömürde ne başardığını, sen kendin ne kaybettiğini anlamazken, birçoklarının senin yaşamından ne kadar çok çaldığını, yersiz kederin, aptalca mutluluğun, açgözlü şehvetin, dalkavukça ilişkinin yaşamından ne kadar çok çaldığını, sende sana ait ne kadar az şey kaldığını yeniden düşün, göreceksin ki vaktinden önce ölüyorsun.
Sayfa 48
Başım çok ağrıyor, artık bu yükü taşıyamayacağım.
O zamana değin, çocukken insana sonsuz gibi görünen bir yolda, yılların yavaş yavaş ve hafifçe geçtiği, böylece hiç kimsenin akıp gittiklerinin ayırdına varmadığı bir yolda, hep ilk gençliğinin kaygısızlığıyla ilerlemişti. İnsan bu yolda sakin sakin, çevresine merakla bakarak ilerlerdi, aceleye gerçekten hiç gerek yoktu, ne arkanızda sizi
Reklam
"Onunla birlikte oturmayı o kadar çok istiyorum ki, o konuşacak ben de dinleyecektim."
Topraklarında, sudan çok kanın aktığı bu ülke...
Uzun zaman oldu
Hani bazen durup dururken ansızın bir sevinç sarar ya içimizi; derinden çok derinden bir an için de olsa yaşadığımıza memnun olur, yarına umutla bakarız ya!O an bize bütün kötülükleri acıları unutturuverir.kendimizi bir çocuk kadar kaygılardan uzak hissederiz.İşte sen o ansın benim için.En güçlü en mutlu olduğum ansın.En harikakulade ansın anlıyor musun?
Mantıksal bir bilgide hayatın reddinden başka bir şey bulamayacağımı biliyordum. Lakin inançta da mantığın reddi şarttı ki, bu benim için hayatın reddinden çok daha imkansızdı. Mantıksal bilgiye göre hayat kötüydü ve insanlar bunu biliyordu. Yaşamak zorunda değiller fakat yaşadılar. Yaşamaya da devam ediyorlar. Tıpkı hayatın anlamsız ve kötü olduğunu bildiğim halde benim de uzun bir süre yaşadığım gibi. İnanca göre, hayatın anlamını anlamak için anlamın varlığının sebebi olan mantıktan uzaklaşmam gerekiyordu.
Lev Tolstoy
Lev Tolstoy
uzun bir süreyle ağır bir ruhsal baskı altında olan bir insanın, özellikle baskının birdenbire kalkması nedeniyle, özgürlüğünden sonra doğal olarak tehlikede olduğunu dikkate almak zorundayız. Bu tehlike (ruh sağlığı anlamında), vurgunun (dalgıç hastalığının) ruhsal karşılığıdır. Tıpkı çok büyük bir atmosfer basıncı altında bulunduğu dalgıç hücresinden birdenbire ayrılması halinde, dalgıcın fiziksel sağlığının tehlikeye girmesi gibi, ruhsal baskıdan birdenbire kurtulan bir insanın, ahlâki ve ruhsal sağlığı da hasar görebilir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.