Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Var olmayı başaramamış ama olmak üzere olan şeylerin anılarını taşıyorum kendimde.
"Olasılıklar yerine geçmişimdeki gerçeklikle var, sadece yapılan işleri değil, aynı zamanda hissettiğim sevginin ve cesaretle katlandığım acıların kayıtları var. Bu acılar, kimsede kıskançlık uyandırmasa bile benim en büyük gurur kaynaklarımdır." Kitapta yazdığım alıntıdan önceki birkaç cümleyi okuduğumda 'ya ben de yaşlandığımda genç birini görüp de kıskançlık hissedersem' kaygısı yaşadım birkaç saniyeliğine. Yaşadığımız hiçbir anı tekrar yaşayamayacak olmak çok kötü... 28 Nisan Pazar 2024 günü saat 04.48'i bir daha yaşayamayacağım mesela. Ama bu yaşadığım an hep benimle kalacak ve benliğimin bir parçası olacak, tıpkı yaşadığım diğer anlar gibi. Benliğimin içine neleri kattığım çok önemli, zaman çok önemli, onu neyle geçirdiğim çok önemli. Yaşadığım her şey "başkalarında kıskançlık uyandırmasa bile benim en büyük gurur kaynaklarımdır"
Reklam
Gelişim adına atılacak en önemli adım bu: Gelişim potansiyelinin farkında olmak.
"Olmak ve var olmak arasında çok fark var" derler, yüzyılın ortasından çıkıp gelmiş seçkin entelektüeller... ama bilmiyorlar ki, ikisi de yok... var olmak bir hayal, olmayan bir dünyada...
Boş bir insan olmaktan hep ürkmüşümdür. Yani var olmak için ciddi bir nedenimin olmamasından. Şimdi ise olgular karşısında artık kişisel hiçliğimden hiç kuşku duymaz olmuştum.
"Önce kendine, sonra başkalarına" ilkesi ilk bakışta bencilce bir yaklaşım olarak değerlendirilebilir. Ne var ki, bir insan ancak kendisine verebildiğinde diğer insanlara da "gerçek anlamda" verecek şeyi olur. Örneğin çocuk, ihtiyaçlarını bir görev yaparcasına karşılayan ana-babadan çok, kendisini dürüstçe "yaşama" ve yaşama doğrudan "katılma" yürekliliği gösterebilen bir ana-babayı yeğler. Çünkü yaşayan ve ona nasıl yaşanabileceği konusunda örnek olabilecek bir modele ihtiyacı vardır. Buna karşılık, kendi yaşama sorumluluğunu üstlenemeyen ve yaşama katılacağı yerde diğer insanları seyrederek eleştiren ana-babalar, ellerinde olmadan çocuklarının da kendilerini yaşamalarını engellerler. Nasıl yaşanacağını bilemeyen ana-babaların çocuklarına verdikleri öğütler ve uyguladıkları kurallar çocuğun ilerki yaşamı için gerekli olan rehberliği sağlayacak nitelikte olamaz. Buna karşılık iniş ve çıkışlarıyla yaşamı olduğu gibi kabul edebilen, duygusal tepkilerini gizlemeyen ve çevresindeki olaylara yüreklice katılabilen ana-babaların çocukları, yaşama etkin bir biçimde katılmayı ürkütücü bir durum olarak algılamazlar.
Reklam
Belki bir "şey" olabiliriz
"Yok" olmak isteyen felsefe ile meşgul olsun! "Var" olmak isteyen de "hiç" olmakla... Kuantum, hem "yokluktur, hem de "var"lık!
Sayfa 91
Miyelinin en basit tanımı şu: Nöronların çevresinde bir tür yalıtkan madde gibi gelişip bu hücrelerin daha hızlı ve daha kusursuz şekilde ateşlenmesini sağlayan yağ dokusu katmanı. Herhangi bir konuda kaydedilen ilerlemede miyelinin nasıl bir rol üstlendiğini anlamak için, entelektüel veya fiziksel her becerinin eninde sonunda beynimizdeki elektrik akımlarından başka bir şey olmadığını hatırlamakta fayda var. Bu yeni performans bilimine göre belli bir beceride ustalaşırken ilgili nöronların etrafında daha çok miyelin biriktiriyoruz ve böylece bu beceriyi ileten elektrik akımını daha zahmetsiz ve etkin bir şekilde ateşlemiş oluyoruz. Yani bir konuda uzman olmak nöronlarımızın yeterince miyenlenmesi anlamına geliyor.
SEVGİ TEDAVİSİ İçimin derinliklerinde, varlığımın merkezinde tükenmez bir sevgi kaynağı var. Artık bu sevginin yüzeye çıkmasına izin veriyorum. O yüreğimi, bedenimi, zihnimi, bilincimi, tüm varlığımı dolduruyor, benden çıkarak her yöne yayılıyor ve çoğalmış olarak bana geri dönüyor. Ne kadar çok sevgi verirsem, o kadar çok verebilecek bolluğa kavuşuyorum, çünkü sonsuz bir kaynağa sahibim. Sevgiyi yaşama ve verme benim KENDİMİ İYİ HİSSETMEMİ sağlıyor, o benim içsel mutluluğumun bir ifadesidir. Kendimi seviyorum; bundan dolayı da bedenime sevgiyle bakıyorum. Onu yararlı yiyecek ve içeceklerle besliyorum, onu sevgiyle giydirip kuşatıyorum ve bedenim de bana fışkıran canlılıkta bir sağlık ve enerjiyle, sevgiyle karşılık veriyor. Kendimi seviyorum; bundan dolayı da tüm ihtiyaçlarımı karşılayan ve içinde yaşamaktan zevk aldığım, rahat bir evde oturuyorum. Odaları sevgi titreşimleriyle dolduruyorum ki -ben de dahil olmak üzere- içeri giren herkes bu sevgiyi hissetsin ve onunla beslensin.
İçimdeki çocuğu kim öldürdü ?
Ben seni koruyamadım çocuk, özür dilerim. Seni yeterincede sevemedim, hayat telaşı işte. Soluklanacak anlarda da sana vakit ayırmak, yaralarını sarmak yerine başkalarının yaralarına merhem olmakla meşguldüm. Senden çaldığım ilgiyi şefkati çıkarları kalmadığında ölü numarası yapıcak insanlara verdim. Yapmadım diyemem bütün bunları , yaptım
Reklam
Oysa ergenlik yaşlarıma dönüp, "Başkası ne der?" diye düşünerek hareket eden halimden kurtulup, "Ben ne derim?" cesur bir delikanlı olmak isterdim.
Bana, "seni seviyorum," demesini isterdim, eğer bu çılgın umut gerçekleşmeyeckse... isteyecek başka neyim var? Ne istediğimi biliyor muyum? Kendimi kaybetmiş gibiyim; tek istediğim sonsuza dek, daima, bütün ömrümce onun yanında olmak, onun ışığıyla, onun halesiyle aydınlanmak. Ondan ötesini bilmiyorum! Ondan kaçabilir miyim hiç?
Merhameti bütün sevdaların üstüne yükseltmezsek ruhumuza acıyan bulunmayacaktır.
Bir insanın kaygılarından kurtulabilmesi için tek yol, kendi varoluş sorumluluğunu üstlenebilmesidir. Bu sorumluluk gereğinde başka insanların desteği ve yardımını alabilmeyi de içerir. Ne var ki, çaresizlik duygularından kaynaklanan aşırı bağımlılık eğilimleri ve bunun sonucu oluşan kızgınlık, kaygılı insanın kendisine verilen desteği değerlendirebilmesini güçleştirir. Bir başka deyişle, kaygılı insan vermeyi de almayı da beceremez. Verilenle yetinmeyip tüm sorumluluğunun çevresindeki insanlar tarafından üstlenilmesini bekleyebilir. Bir insana yaklaşabileceğini fark ettiğinde, çocuksu bir bağımlılığı ve çaresizliği yaşamaya başlayabilir. Bazen ise tam karşıtı bir tepki oluşur. Artan çaresizliği ve bağımlılığı, diğer insanların benliğine mal olarak yok olma kaygılarının yaşanmasına neden olabilir. Bu kez seçilen yol, diğer insanlar tarafından yutulmamak için bağımlılık eğilimlerinin ve çaresizlik duygularının tümden yadsınması olur. Böyle bir insan verileni almamakta direnir.
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.