YEDİNCİ MEKTUP
Platon'dan Dion'un akraba ve dostlarına.
İyilikler,
Sizin de Dion gibi düşündüğünüze inanmam gerektiğini; eylem ve sözlerimle size, elimden geldiğince yardım etmemi istediğinizi yazıyorsunuz. Şu yanıtı veririm: görüş ve istekleriniz gerçekten Dion'unkiler gibiyse, çabalarımı sizinkilerle birleştirmeye hazırım; değilse, uzun
1KülliyatDahaBiter
Marquez den sonra külliyatını bitirdiğim Nobelli yazar Steinbeck oldu iyiki oldu her 2si de çokça sevdiğim severek okuduğum yazarlar benim için. Steinbeck in Sel den çıkmamış kitapları mevcut eğer yayınlanmazsa bunaldığım okuma aralarına o kitapların pdf lerini sıkıştıracağım:-)))
Otobiyografik kitapları her daim çok severim ki
İlk kez o benim kötü huylarımı açıkça okudu ve anladıklarını hiç duraksamadan yüzüme karşı söylemekten de çekinmedi:
"Sende beğenmediğim yan, kendini yok etmek istemen.''
İthaki Bilimkurgu Klasikleri serisinden okuduğum 42. kitap oldu. Andromeda Nebulası isimli bu eser modern Rus bilimkurgusunun ilk eseri olarak kabul ediliyor. Kitabın yazarı İvan Yefremov ise, Strugatski kardeşlerden sonra okuduğum üçüncü Rus bilimkurgu yazarı oldu. Strugatski kardeşlere göre İvan Yefremov'u daha fazla sevdiğimi ve tarzını
“Her birimiz Cennet’i de Cehennem’i de içimizde taşıyoruz, Basil,”
Evet, dünya üzerindeki insanların çoğunluğunun hayatında büyük yer sahibi olan iki kavram 'cennet' ve 'cehennem'... Bu ikisi için her şeyi yapacak yani birisinden sakınmak diğerine kavuşmak için her şeyi yapacak tonla insan mevcuttur. Ancak aynaya bakarsak sakindigimiz ve de
Peki, ya gerçekten Naziler ve Faşizm kazansaydı?
Bir bilimkurgudan öte, distopya romanı “Yüksek Şatodaki Adam” bu minvalde ele aldığımızda içeriği dolu dolu olmasa da İkinci Dünya Savaşı dönemi ile kitaplar okuyan okur için iyi denebilecek bir kurgu.
Yüksek Şatodaki Adam’ın 4 sezonluk bir dizisi mevcut, şu an 5. Sezonu bekleniyor ve ben bu
Mesafeler önemli değil diyen yalan söyler. Önemlidir mesafe. Değerini anlarsın, sevgini anlarsın, en önemlisi hayatında sahip olduğu yerin ne denli önemli olduğunu anlarsın. Farklısındır herkesten. Dokunmadan, görmeden sevmeği öğrenirsin. Erken olgunlaşırsın. "Özlemiyor musun?" diyenlere diyecek tek kelime bulamazsın belki ama içinde fırtınalar kopar. Varsın kopsun, kimin ne dediği umrumda olmadığı sürece, sen sevginden emin olduğun sürece kopsun. Zor ama bir o kadar da güzel. Günler geçti, haftalar geçti, aylar geçti. Geçiyor ve o gelecek dediğim günler geliyor. Sarıldığımızda dünya sadece bizim için dönüyor. Buluştuğumuz, mesafeleri aştığımız günler bayramımız oluyor bizim sevgilim...
İnsanlar kendilerini, geçmiş ve gelecek zaman illüzyonuna o kadar çok kaptırmışlar ki, ellerindeki fırsatı yakalayamıyorlar. John Lennon'ın dediği gibi; "Hayat, siz başka planlar yapmakla çok meşgulken size olan veya başınıza gelendir."
“Bırak olmasın mezar taşımız,
bir okul bahçesine gömsünler bizi çocuklar koşsun üzerimizde,”
"Bir gün neden? diye soruverir kendi kendine. Benim üstünlüğüm ne? neden Hıristiyan çocuklar dinlerini kendileri seçmedikleri için, cehennem ateşinde yansınlar?
Bir halkı diğerinden üstün kılan, bir şehirden imkanlar bakımından diğerini ayıran ne?
Kafka okuyan herkes bilir, Kafka çok başkadır, kendine özgüdür yapmacıklıktan uzak bir kalemi vardır. Mektuplarında da onun bu farklı yönünü görebiliyorsunuz. Her mektubunda kendini belli eden o farklı üslubu ve zaman zaman melankoliye varan ruh hali kitabın her sayfasına hakim..
Ancak kitabı incelemeye gelecek olursam doğrusu ben Milena'ya kırgınım yok ettiği mektuplardan ötürü kitapta sadece Kafka'nın mektuplarını okuyabiliyoruz. Açıkçası bu durum mektuplara odaklanmayı oldukça zorlaştırıyor. Gelen yanıtları bilemeden yeni satırlara yelken açıyoruz, "demek ki Milena böyle demiş" ona istinaden bu yazılmışlarla hiç bilmediğiniz konular ve cümlelerle karşılaşıyoruz.
Bana kalırsa öyle ha diye okunacak kitaplardan değil ama çok güzel bir başucu kitabı olabilir. Farklı zamanlarda rastgele bir sayfasını açıp bir mektubu okuyabilir içinizdeki özlemleri giderebilir, aşk duygusunu yoğun hissedebilirsiniz.
"Yarını düşlüyoruz ama yarın gelmek bilmiyor;
Bir zafer düşlüyoruz
Aslında hiç istemediğimiz.
Yeni bir gün düşlüyoruz
O yeni gün zaten gelmişken.
Kavgadan kaçıyoruz
Durup dövüşmemiz gerekirken.
Çağrıyı dinliyor ama kulak asmıyoruz,
Gelecek için umutlanıyoruz, gelecek yalnızca planlardan ibaretken
Bilgeliği düşlüyoruz, her gün köşe bucak kaçtığımız,
Bir kurtarıcı diliyoruz, kurtuluş ellerimizdeyken.
Ve hâlâ uyuyoruz.
Ve hâlâ uyuyoruz.
Ve hâlâ diliyoruz.
Ve hâlâ korkuyoruz..."
Bugünün dünyasına 1996 yılından bir bakış. Yazılanlar gerçekleşmiş mi ? Maalesef bir kısmı için evet gerçekleşmiş diyorum. Bir kısmı içinse gerçekleşme aşamasında diyebiliyorum. Diğerlerini de yaşayabilenler görecek. Çünkü anlatılanlar uzun dönemler içindeki olası gelişmelerdir.
Yazar kitabında önce medeniyet tanımını yapıyor. Arkasından
Gerçek, Emile Zola’nın Dreyfus Olayı’ndan esinlenerek kaleme aldığı bir roman. Öncesinde yazarın olayla ilgili fikirlerini paylaştığı yazısı Suçluyorum okunduğunda, hangi hislerle bu kurguyu yarattığı anlaşılıyor. Aynı zamanda Dreyfus Olayı ile kurgu arasındaki paralelliği görüyorsunuz. O nedenle öncesinde Suçluyorum’u okumanızı öneririm. Gerçek’e