Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
“İnsan kendini kaçak hissettikten sonra hiçbir yerde özgür değildir,içerde ya da dışarda olmuş hiç fark etmez.”
Ne Arzu Film'in Beyoğlu'ndaki ofisini, ne Ertem Eğilmez'in o muhteşem filmlerinin senaryolarının yazıldığı Gümüşsuyu'ndaki evini, ne Can Film ofisini, ne bir film seti gördüm… Fatma Girik, ortak oldukları zaman, "Ne medeniyetsiz kadınsın, insan bir çiçek alıp gelir" diye sitem ettiği halde gitmedim şirkete… Çocuklar da hiçbir zaman gitmediler babalarının setine… O'nun özgürlük alanına giriyormuşum gibi geliyordu… Gitsem bir kenarda sessiz oturacağım ki bana pek uygun değil ya da oradakileri meşgul edeceğim… Onları görmek istediğimde ya bizim evde veya bir başka yerde bol bol sohbet edebilirdim.
Sayfa 163 - Doğan KitapKitabı okudu
Reklam
Yakın Tarih Dersleri İkinci bir adam Atatürk sonrası Türk Cumhuriyeti devletini yönetemedi. Mustafa Kemal Atatürk gibi bir ileri görüş dahisinin yerini doldurmak kolay değildi. İkinci dünya savaşı birinci dünya savaşının başarısızlığı emperyalizmin tarafından giderilmek istendi. Bugün devam eden birinci dünya harbidir. Batı emperyalizmi
Devşirmeleri hiçbir zaman anlamamıştı Sadrazam. Araların­da başka türlü bir birlik bilinci vardı. Sadrazamlığına duydukları tepki de bunu doğruluyordu. Hünkârın kolladığı dengeler ve sar­sılmaz otoritesiyle savuşturulmuştu birçok tehlike.Uzak yerlerden, doğudan, batıdan, güneyden, kuzeyden; ata­sından, yurdundan, göreneğinden kopartılarak
Sayfa 103
Yalnızca siz, Lord Hamlet, sanki her yer yalnızca kötü insanlarla doluymuş gibi, komplolar, düzenbazlıklar veya stratejiler hakkında konuşup duruyorsunuz. O kadar endişelisiniz ki bu çok gülünç. Neticede, hayal gücünüzle yarattıklarınız dışında bir düşmanınız yok. Bu durumu o kadar ciddiye alıyorsunuz ki "ihmalkâr olamayız," ya da "Gardımızı düşürürsek kandırılırız," gibi şeyler söylüyorsunuz. Kral da kraliçe de sizi çok seviyor; bunu neden anlamıyorsunuz? Hiçbir yerde kötü bir adam yok. Lord Hamlet, belki de kötü olan tek kişi sizsinizdir. Çünkü herkesin barış ve huzur içinde yaşadığı bir yerde hoş olmayan teorilerden bahsedip insanlara saldırarak eziyet eden ve bu dünyada yalnızca sizin aşkınızın saf ve sadakatli olduğunu iddia eden tek kişi sizsiniz.
Ancak, Türkiye'de yan sanayi yok. Bu yüzden 250 parçayı da kendimiz yapıyoruz. Bu akıllara durgunluk verecek bir şey. Hiçbir ülkede böyle bir şey yok. Ancak bu kısımların rantabı olması lazım. Örneğin piston kısmımızın kapasitesi birkaç yüz bin piston. Hatta tam kapasite çalıştırsak milyonu bulur. Ama biz senede 30 bin motor yapıyoruz. O zaman piston bölümü 11 ay boş duracak demektir. Bunu doldurmamız için dışarıdan ithal edilen pistonların yerine kendi üretimimizi kullanmamız lazım. Silahlı Kuvvetler, pistonunu dışarıdan ithal ediyor. Getirmeyin, bizim fabrikada yapalım. Hepsini olmasa bile bir kısmını yapalım. Bir gün Amerikalılar size piston vermiyoruz dedikleri zaman bütün vasıtalarımız olduğu yerde kalmasın. Bunları anlattık Alankuş Paşa'ya. O da dedi ki, "Sayın Erbakan çok haklısınız, söylediğinizi canı gönülden kabul etmek isterim ama pistonları biz Amerikan yardımından alıyoruz, bunun için ayrı bir bütçemiz yok. Yani Amerika bize yardım veriyor ancak yardımı verirken bu parayla benden piston alacaksın şartı koyuyor. Bu yüzden size sipariş vermemiz mümkün değil."
Reklam
İnsan kendini kaçak hissettikten sonra hiçbir yerde özgür değildir, içerde ya da dışarda olmuş hiç fark etmez.
Kraliçesi olmayan bir kovanda hayat artık bitmiştir ama üstünkörü bakıldığında o da diğer kovanlar gibi canlı görünür. Arılar, öyle güneşinin sıcak ışığı altında, kraliçesi olmayan kovanın etrafında, diğer canlı kovanların etrafında döndükleri gibi güle oynaya dönerler; bal kokusu yine uzaklara kadar yayılır, arılar yine içeri, dışarı uçarlar.
Sayfa 394Kitabı okudu
Ayaklı Kütüphane Çalıştığım yerde çok değerli bir arkadaşım bir gün benim için ayaklı kütüphane diyerek bir başka arkadaşına anlatırken söylemiş. Sonra bunu banada söyledi. Ayaklı kütüphane nasıl oldum.
"İnsanlar arasında, insan olmalarından gelen bir dayanışma vardır ve bundan ötürü herkes, dünyadaki her adaletsizliğe ve yapılan her yanlışa karşı sorumludur, bilhassa da kişinin tarıklığında işlenen yahut bilmiyor olamayacağı suçlara karşı. Bunları önlemek için elimden geleni yapmıyorsam, ben de suç ortağıyım demektir. Diğer insanların öldürülmesini önlemek için hayatımı tehlikeye atınamışsam, sessiz kalmışsam, kendimi hukuken, siyaseten ve ahlaken hiçbir şekilde anlaşılamayacak bir biçimde suçlu hissederim Tüm bunların ardından hâlâ yaşıyor oluşum bana, kefareti ödenemez bir suçluluk yükler. İnsan ilişkilerinin kalbinde bir yerde, mutlak bir buyruk kendini dayatır: kriminal saldı- n yahut fiziksel varlığı tehdit eden yaşam koşulları durumunda, yaşamı ya herkes için benimse ya da hiç benimseme."
Reklam
Sessizce oturup kahvesini yudumlayan, penceresinden hayatı seyreden, önlerinde duran fincana bakıp evrenin derinliklerine dalan kimse var mı artık? Kendi kendiyle huzurlu bir yakınlık kuran kimse kaldı mı? Günümüzde hiçbir şey yapmadan oturmak, hüsran, can sıkıntısı, kolayca uyarılmaya duyulan ihtiyaç anlamına geliyor; kaldı ki televizyon gideriyor bu ihtiyacı, her yerde karşınıza çıkıyor: barlarda, kafelerde, havaalanlarında, spor salonlarında, ilan panolarında, dükkânlarda. Ya televizyon seyrediyorsunuz ya da telefonla konuşuyorsunuz.
İnsan kendini kaçak hissettikten sonra hiçbir yerde özgür değildir, içeride ya da dışarda olmuş hiç farketmez.
Çok aşığı var İstanbul'un. Paris ve New York gibi. Çok bağımlısı var... Eski, yeni. Binalar, yokuşlar. Hiçbir şey ifade etmiyorlar bana. Hatıralarım beynimde benim. Betonun üstünde ya da ahşap bir evin avlusunda değil! Tek tavan gökyüzüdür. Gerisi her yerde aynı. İnşaatlarında kullanılacak demir çubukların kalınlığı aynı olduktan sonra binalara âşık olmanın pek bir yararı yok. Şehirler, hele İstanbul gibi ölçüsüzce büyük olanlar, hayvanat bahçesinden farksız. Üstadın dediği gibi: "Kaldırımlar güzel. Ama bir de üzerinde yürüyen şu insanlar olmasa!"
Sayfa 209 - Doğan KitapKitabı okudu
➤Kitap okumuyoruz. Sloganik, romantik şeyleri sevip onlara bağlanıyoruz. Hikayeler ile ömür tüketiyoruz. Okumayı ve araştırmayı sevmiyoruz. Bu yüzden tuzakların farkına varamıyoruz ve bizi kolayca kuşatıp yok edebiliyorlar. ➤Müslümanlar birbiriyle uğraşmayıp bir zamanlar olduğu gibi birlik olsalardı, Batı'nın bütün kiliseleri ve Ülkeleri
Lopus Yayınevi
22 Şubat 1962: Türkçü Gençler Atsız İçin Telaşlanıyor: 27 Mayıs ihtilali ve 13 Kasım tasfiyesinden sonra ordu içindeki dalgalanmalar devam etmişti. Silahlı Kuvvetler Birliği adı altında bir cunta kurulmuş ve cunta Millî Birlik Komitesi üzerinde baskı uygulamaya başlamıştı. 15 Ekim 1961 seçimlerinin sonuçlarından memnun olmayan bazı general ve
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.