Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Ancak bütün müşterilerimiz köşklerde yaşamıyordu. Köşklerin hepsi dokuz-on taneydi. Ötekiler, tek katlı, birkaçı da üç katlı evlerdi. Bunların harem ve selamlık bölümleri yoktu. Ev, bütünüyle haremdi. Evin beyi ile oğullarından başka, yabancı bir erkek giremezdi. Bakkal, gezgin satıcı veya biz, dışarıdan, yani sokaktan yapardık alışverişi.
Mari'nin akıl hastanesindeki arkadaşlarına veda mektubu
Genç bir avukatken bir İngiliz şair tarafından yazılmış dizeler okumuş, çok etkilenmiştim. "Taştan fışkıran bir pınar ol, suyu tutan bir kuyu olma." Bu sözlerin doğruluğuna inanmamıştım o zaman. Çünkü taşmak tehlikeliydi, taşan suyun sevdiklerimizin bulunduğu alanı basması olasılığı vardı, onları sevgi ve coşkumuzla boğabilirdik. Hayatım
Reklam
Oysa her geçen gün Sibel'in bana daha derinden içerlediğini, kendi güzelliğinden daha içten bir acıyla şüphelendiğini, gözlerinin daha sık sulandığını ve daha tatsız ağız dalaşlarına, küçük kavgalara, küskünlüklere sürüklendiğimizi hatırlıyorum. En çok rastlanan durum, Sibel'in bizi mutlu edecek bir gayretine, mesela pişirdiği bir pastaya ya da zahmetlerle eve aldığı bir sehpaya, elinde rakı kadehi Füsun'u düşleyen benim yeterince içten bir tepki verememem, Sibel'in kapıyı çarpıp çıkması, içerideki odada kahrolmama rağmen, bir çeşit utanç ve tutukluktan dolayı özür dilemek için onun yanına bir türlü gidememem, gittiğimde de onun acıdan içine kapandığını görmemdi.
Sayfa 195 - Yapı Kredi Yayınları, 36.Baskı, Eylül 2023
Foucault "kapitalizmin varlık nedeni işçileri aç bırakmak değildir ama onları aç bırakmadan da gelişemez" der (Foucault 1988d:113). Bu sebeple Marksist teorisyenlerin de iddia ettiği gibi yoksulluk kapitalizmin kaçınılmaz bir sonucu olabilir ama Foucault yine de bunun kapitalizmin hedefi ya da tasarısı olarak görülemeyeceğini düşünür. Dolayısıyla kapitalizm her şeyi kapsayan bir planı takip ediyormuş gibi düşünülemez, kapitalizmin kendisi her biri kendi gündemini takip eden, kendi yöntemleriyle işleyen ve planlar yapan çeşitli çelişkili ve çatışan kuvvet ve kurumun bir araya gelmesinden ortaya çıkmış bir sistemdir ancak. Bu sebeple çözümleme yaparken kurumların nasıl işlediğini ve hem içerideki hem de dışarıdaki bireylerin talepleri ve direnişleriyle nasıl kısıtlandıklarını göz önüne almak gerekir.
Her şey düzen içindeydi; tıpkı hayatında, çekmecelerinde, dolaplarında ve notlarında olduğu gibi. Etrafı düzenliydi, cüzdanı düzenliydi. Belki de sadece ruhunda her şey o kadar düzenli ve uyumlu değildi, anlarsın ya… Görünüşe bakılırsa insan dışsal düzenle, içerideki bir düzensizliği gizliyor.
1896 Temmuz'undaki İstanbul Osmanlı Bankası baskını, Ermenilerin Sultanahmet'te toplanarak Galata'ya yürüyüşe geçmeleri ile başladı. Rusya ve Avrupa'nın şımartmasıyla bir zamanlar Osmanlının gözde tebaası Ermeniler, Osmanlının başkentinde ona kabadayılık taslayarak; hakaretler, küstahlıklar, taşkın hal ve hareketlerle Eminönü'ne ulaştıklarında bir Jandarma subayı daha fazla dayanamayıp şahsen müdahalede bulundu. Çoğu silahlı olan gruptan açılan ateşle öldürüldü. Bunların önüne herhangi bir emniyet gücü çıkamadığı gibi, halk da bu hezeyanı, hakaretleri, ürkek bir şekilde uzaktan izledi. Bu başıboş kitle Galata'ya gelince buradaki Osmanlı Bankası'na saldırarak binanın altını üstüne getirmeye koyuldular. Onlar bu işi yaparken Tophane rıhtımında ekmek paralarını kazanmaya çalışan hamal, çimacı ve kayıkçılardan oluşan Türklerin tepesi atınca sopalarla çıldırmış haldeki Ermenilerin arasına daldı­lar, kan gövdeyi götürdü. Ertesi gün ne kadar Avrupa devleti varsa hepsinin büyükelçileri sarayda ll. Abdülhamit'in huzurundaydı. Ağızlarından alevler çıkarak, bir gün önceki olaylarla ilgili akıl almaz şeyleri saydılar, döktüler. Abdülhamit sakindi. "Beni takip etsinler" dedi. Bir odanın önünde durup kapısını açarak, onlara içerideki silahları gösterip: "Bu silahları Ermeni yurttaşlarım kullandılar. Benim memleketimde bu silahları üreten fabrika yok," dedi. Sonra onları başka bir odaya götürüp içeride istif edilmiş sopaları gösterip: "Bunları da Türk vatandaşlarım kullandı. Bu odunlar benim memleketimin ormanlarına aittir," dedi, arkası­nı dönüp gitti.
Reklam
Yürüyelim Arkadaşlar
"...karargahını seksen km.içerideki Havza'ya taşıdı.Yolculuk sırasında araba birkaç kez bozuldu. En sonunda Mustafa Kemal arabadan indi ve iki arkadaşıyla birlikte yola yaya olarak devam etti...Çevrelerindeki özgürlük havasına uyan subaylar bir şarkı mırıldanmaya başlamışlardı.....İsveç şarkısı. "Yürüyelim ,arkadaşlar! Sesimizi yer, gök,su dinlesin, sert adımlarla her yer inlesin,inlesin!"
Sayfa 249 - Bu şarkı....Cumhuriyet çocuklarının okul marşı olarak kutsal bir emanet gibi saklanacaktı.....Kitabı okuyor
dışarıdaki başarı içerideki başarıyla başlar. Dış dünyanı iyileştirmeyi gerçekten istiyorsan, bu iyileşme ister sağlık durumun, ister ilişkilerin ya da ekonomik durumunda olsun, önce iç dünyanı iyileştirmelisin.
Avluya gittiğimde Estella'yı elinde anahtarlarla bekler halde buldum. Bana nerelere kaybolduğumu ya da neden onu beklettiğimi sormadı; sanki onu keyiflendiren bir şey olmuş gibi yüzüne pırıltılı bir pembelik gelmişti. Doğruca kapıya gitmek yerine içerideki koridora girip beni çağırdı. "Gel buraya! İstersen beni öpebilirsin." Uzattığı yanağına bir öpücük kondurdum. Öyle sanıyorum ki onu yanağından öpebilmek için her türlü zorluğa katlanırdım. Fakat o anki öpücüğün, basit bir çocuğa sanki sadaka verirmiş gibi verildiğini, bu yüzden de hiçbir şey ifade etmediğini hissediyordum.
Sayfa 128 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
Empedokles
Bilime en önemli katkısı, havanın ayrı bir töz olduğunu keşfetmesiydi. Bunu, bir kova ya da benzer bir kap, suya baş aşağı konulduğunda, kovaya su girmediğini gözlemleyerek kanıtladı. Şöyle diyor: "Parlak pirinçten bir su saatiyle oynayan bir kız o güzel elini tüpün ağzına kapatıp, su saatini gümüş rengi suyun içine batırır; kabın içine su akmaz, ama sık gözeneklere baskı yapan içerideki hava kütlesi, kız kapağı açana kadar suyu dışarıda tutar; o zaman hava dışarı kaçar ve eşit hacimde su içeri girer."
Sayfa 116 - 117 Alfa YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Her şey düzen içindeydi; tıpkı hayatında, çekmecelerinde, dolaplarında ve notlarında olduğu gibi. Etrafı düzenliydi, cüzdanı düzenliydi. Belki de sadece ruhunda her şey o kadar düzenli ve uyumlu değildi, anlarsın ya... Görünüşe bakılırsa insan dışsal düzenle, içerideki bir düzensizliği gizliyor.
Sayfa 49
746 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.