Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
"Bu ülkenin bütün ırklarını, tek ırk, tek kalp, tek insan haline getiren İslâmiyet olmuş. Biyolojik bir vahdet değil bu. Ne kanla ilgisi var, ne kafatasıyla. Vahdetlerin en büyüğü, en mukaddesi. İster siyah derili, ister sarı... İnananlar kardeştir. Aynı şeyleri sevmek, aynı şeyler için yaşamak ve ölmek. Türk’ü, Arap’ı, Arnavut’u düğüne koşar gibi gazaya koşturan bir inanç; gazaya, yani irşâda. Altı yüzyıl beraber ağlayıp, beraber gülmek. Sonra bu muhteşem rüyayı korkunç bir kâbusa kalbeden meşûm bir salgın: maddecilik. Tarihin dışına çıkan Anadolu, tarihin ve hayatın. Heyhat, bu çöküşte kıyametlerin ihtişamı da yok, şiirsiz ve şikayetsiz."
Derdi ki; "İnsan hayatının normal amacı, dört mevsimde de, yani hayatın dört çağında da, fazla hoplayıp zıplamadan yaşamak ve son güne kadar, hayat kadehinin tek damlasını bile israf etmemektir. Ağır ağır yanan bir ateş; ne kadar şiirsel olursa olsun, şiddetli bir yangından daha iyidir." En sonunda da şunu eklerdi; " Bütün bu düşündüklerimi gerçekleştirebilirsem mutlu olacağım, fakat fazla umudum da yok. Çünkü bunu gerçekleştirebilmek çok zor bir iş."
Reklam
Allah, başkaldır ya kulum demiş ve insan onun cennetine başkaldırmış. Allah, başkaldır ya kulum demiş, insanların bir kısmı başkaldırmış. Onlar Allah indinde mutlu kişiler olmuşlar, bir kısmı, yani çoğunluğu Allah’ın emrine uymamış, Allah onlara cehennemini vermiş. İnsan kendine, kendi yüreğine, kendi korkusuna toptan başkaldırmadıkça, insan soyu bundan da beter olacak, aşağılanacak, zulüm, korku iliklerine işleyecek, insanlıktan çıkacak, bir solucandan da mutsuz olacak. Solucanın gözü yok, kulağı, ağzı, dili yok, insanın var. İnsan soyu başkaldırmayı, yemek, içmek, yaşamak, uyumak, çocuk yapmak gibi bir yaşama biçimi yapmazsa bugünden de bin beter olacak, içi boşalacak, duymayı, düşünmeyi, sevmeyi, sevişmeyi, dostluğu, arkadaşlığı, göğün, yerin, kurdun, kuşun, akarsuyun, tanyerindeki ışığın, yürekteki sıcaklığını unutacak. Allah buyurdu ki ben sizi yarattım ki başkaldırasınız, siz beni dinlemediniz, önce kendinize, sonra başka insanlara, sonra her şeye, her şeye boyun eğdiniz, ne buldunuz, ne öğrendinizse, ne yarattınızsa hepsi boyun eğme üzerine oldu. Ve boyun eğdiniz, ve boyun eğdiniz, ve boyun eğdiniz, boyun eğmeyi, yemek yemek, su içmek, sevişmek gibi bir yaşam biçimi yaptınız. Ve de öldünüz. Ve de solucandan beter oldunuz. Daha da olacaksınız...
Çizginin öbür yanı intihardır. Öyleyse yaşamak intiharın kıyısında, belki de tam eşiğinde durup zıplamak, zaman zaman ayaklarını boşluğa sarkıtmak pahasına oynamak, oynamak, hiç yanmayacakmış gibi oynamaktır.
Her Şey Çok Güzel Olacak
"Yaşamak güzel şey doğrusu Üstelik hava da güzelse Hele gücün kuvvetin yerindeyse Elin ekmek tutmuşsa bir de Hele tertemizse gönlün Hele kar gibiyse alnın Yani kendinden korkmuyorsan Kimseden korkmuyorsan dünyada Dostuna güveniyorsan İyi günler bekliyorsan hele İyi günlere inanıyorsan Üstelik hava da güzelse Yaşamak güzel şey Çok güzel şey doğrusu..."
ÇOK GÜZEL ŞEYKitabı okuyacak
Yaşamak şakaya gelmez Büyük bir ciddiyetle yaşayacaksın Bir sincap gibi mesela Yani, yaşamanın dışında ve ötesinde hiçbir şey beklemeden Yani bütün işin gücün yaşamak olacak.
Reklam
Yani, öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, Yetmişinde bile, mesela, zeytin dikeceksin, Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, Ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, Yaşamak yanı ağır bastığından.
"Bazılarının sandığı gibi mısralar duyguların değil, yaşanmış deneylerin sonucudur. Tek bir mısra yazmak için birçok şehirleri, insanları ve nesneleri görmüş olmak, hayvanları tanımak, kuşların nasıl uçtuğunu duymak ve sabahları çiçeklerin açılırken “nasıl titrediğini öğrenmek gerekir. Bilinmez yerlerdeki yolları, beklenilmiyen raslamaları ve uzun zamandır yaklaştığını sezdiğimi ayrılışları, esrarı daha aydınlatılmamış olan çocukluk günlerini, size anlıyamadığınız sevindirici bir haber verdikleri zaman kalplerini kırdığınız ana babaları, derin ve tehlikeli değişmelerle garip bir şekilde başlıyan çocukluk hastalıklarını, kapatı odalarda geçen sessiz günleri, deniz kıyılarındaki sabahlamaları, enizin kendisini, denizleri, yükseklerde çağıldıyan ve yıldızlarla uçuşan yolculuk gecelerini yeniden, yeniden yaşamak gerekir: - Bunları bile yaşamak yetmez. Biri ötekine benzemiyen sayısız aşk gecelerini, doğum sancılarıyla kıvranan kadınların çığlıklarını, odalarından bir türlü çıkamıyan süzülmüş loğusaları hatırlamak gerekir. Ama ayrıca ölenlerin yanında bulunmak, pencereleri, açılmış, içine gürültülerin dalga dalga dolduğu odalarda bir ölünün yanı başında oturmuş olmak gerekir. Anıların olması da yetmez. Pek çoksalar onları unutabilmek ve geri dönmelerini bekliyebilmek için büyük bir sabır gerekir. Çünkü mesele anılarda da değildir. Anılar ancak bizde kan haline geldikleri, bakış ve davranış oldukları, adlarını yitirdikleri, kendimizden ayırt edilmedikleri zaman, işte yalnız o zaman, pek seyrek bir anda, bir mısraın ilk kelimesi onların arasından doğuverir."
"ben öyle bilirim ki yaşamak berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmaktır çünkü biz savaşmasak anamın giydiği pazen sofrada böldüğümüz somun yani ıscacık benekleri çocukluğumun cılk yaralar halinde yayılırlar toprağa etlerimiz kokar gökyüzünü kokutur"
İnsan, yaşamayı becerebilenlerin karşısında donup kalıyor. Yani merak ediyorum, insanlar nasıl oluyor da yaşamaya ara vermek istemiyorlar. Bana gelince, ara vermek bir yana, yaşamak istediğimden bile o kadar emin değilim.
Reklam
Jack Kerouac Kendini Anlatıyor Ben hayatım boyunca pranga mahkûmiyetlerinden kaçan köksüz bir ağaç oldum. Ne durmayı ne de aynı yolu ileri geri kat etmeyi severim. Bana sorarsanız, gerçek yaşam hiç durmadan dosdoğru denize doğru gitmektir. Öyküler söylemek, öyküler dinlemek, öyküler yaşamak… Benim öyküm de onlardan biri. Her zaman gizlice
"niçin okul değil de cami yapıyorsunuz diye bağırdım ona" "inandığımız şeyi yaparız diye bağırdı bana" "neye inanıyorsunuz siz diye bağırdım ona?" "önce camiye inanıyoruz hamdolsun" "okula inanmıyor musunuz" "dinimizi, inancımızı, büyüklerimizi, gerçek kahramanları öğreten okullara inanıyoruz ve yapıyoruz onları da yani imam hatip lisesi değil henüz istediğimiz gibi değil ama biz halk olarak aramızda para toplayarak heyetler kurarak ve devletimizin arzusu olarak okullarda. yetişen çocuklar var ya çok daha bilgili ve daha kişilikli daha saygılı tarihimizde hakkı olanlara yıkanlara değil yapanlara karşıdırlar müstemleke tipi kalkınmaya karşıdırlar bu tip kalkınmadan milleti kurtarmak isteyenleri asanlara karşıdırlar batının planlarını kendi düşünceleri saba zavallılara" "yeter sayma artık diye bağırdım ona" "durmak yok başladım bir kere diye bağırdı bana" "dur yoksa durdurmasını bilirim ben diye bağırdım ona" "geçti artık diye bağırdı bana beni boğdurup çeşitli kışkırtmalarla başkalarının planlarını kendi düşüncelerin sanarak beni boğarsan da geçti artık artık çocuklarım da komşularım da akrabalarım da ulusum da biliyor benim söylediklerimi yıkıl şimdi" "seni duymamak için kulaklarımı tıkadım" "senin beyninin içinde kelimelerimiz. dehşetle bakıyorum sana, geçenlerde oğlum bana baba öğretmenim bizlerin maymundan türediğini söyledi dediği zaman baktığım gibi yıkıl şimdi"
Duymak nedir bilir misin? Duymak, ama anlatamamak Çemberini kıramamak kelimelerin. Tam dilinin ucuna gelmişken söyleyememek "Seviyorum" diyememek Yani ölümü yaşamak nedir bilir misin?
İnsanın en görkemli yanı yaşamak ve susmak belki İkisi de sevgiler kadar anlamlı
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.