Okuma alışkanlığıma dair bir öz eleştiri yapacak olsam, tiyatro oyunlarına pek yer vermemekle iyi ettiğimi söylerdim. Çünkü bu metinlerin anlaşılması istenilen noktalarına odaklanmaya çalışırken anlamdan fazlasıyla koptuğumu; kendimi yalnızca kelimeleri teker teker söylemekte efor sarf eden biri gibi görüyorum. Yakalayabildiğim kısımlar benimle
Beş altı yıl önce okuyup hatırlayamadığım Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Modanna’sı. Bu yıl tekrardan, aynı ilk okuyuşumdaki gibi, bir araba yolculuğunda okudum kitabı.
Sabahattin Ali
Lola Marsh’ın Blue Bird şarkısıyla paylaşıyorum bu kitabı. Hem anlamı hem de kitabın kapağının mavi oluşu aklımda bu şarkıyı bu kitaba ithaf etmeme neden
Yıldızlı Gece, Ayçiçekleri, Çiçek Açan Badem Ağacı gibi tabloların ressamıVincent Van Gogh‘un adını duymayan kalmamıştır belki de günümüzde. Kendi tarzı ve kullandığı renklerle kalbimizde taht kuran 1853 doğumlu ressam, ne yazık ki yaşadığı dönemde anlaşılamamış. Başka birçok sanat/edebiyat insanı gibi kıymeti öldükten sonra anlaşılmış. Hal böyle
HUZURSUZLUĞUN KİTABI
FERNANDO PESSOA
Bu kitabı okumaya cesaretiniz varsa; önce gökyüzüne uzun uzun bakınız. İçinize bir mavi bulaşmıyorsa; lütfen kitabı usulca kitaplığınızın arka sıralarına bırakınız. Çünkü; içiniz gri ise siyaha dönüşebilir. Hayatta durduğunuz yere ayaklarınız tam basmıyorsa güçlü bir tekme takabilir.
Bir insanın iç
Beyaz Diş, ne kadar okunması kolay ve akıcı bir kitap olsada bence arka planında insan hayatına çok gerçekçi göndermeler yapan bir eser.
Eser başlangıcı, asıl hikayeden kopuk başlıyor gibi gözüküyor ancak aslında değil. Jack London, kitabın başında seyahat eden 2 adamın ve köpeklerinin kurt sürüsü (ki Beyaz Diş'in annesi de bu sürü
Felsefe-Düşünce başlığı altında son zamanlarda okuduğum en sığ, derinlikten en uzak, çelişkilerle dolu ve maalesef yine eleştirmeye çalıştığı şeyin bilgisinden yoksun bir kitap olan
Kitap beş kısa öyküden oluşmaktadır. Toplumsal konumlarının ve ekonomik durumlarının insanların ölümlerini nasıl şekillendirdiğinin anlatıldığı öykülerde yazarın bilinçli tercihiyle topraktan en uzak olandan en yakın olana doğru, aristokrat, burjuva, esnaf, işçi ve köylü ailelerde ölüm sürecinin nasıl yaşandığı sade bir dille, hiçbir abartıya
“Şeyh babamın vefatından hemen sonra, yeni şeyhin kim olacağını görebilmek için rüyayı bekleyen dervişler, rüyalarında aynı gece, aynı kişiyi görüp, vaziyetin mahiyetini anlayabilmek için sabahın erken saatlerinde kapımı çaldıklarında, gece boyunca vücudumun her zerresine sirayet etmiş şarabın etkisinden henüz kurtulamamıştım.”
Tarık TUFAN’dan
Aylar sonra yeniden History of War dergimizi okuduk. Aynı zamanda dergi, yılın da son sayısı. Daha anlatılacak çok konu var, tek konuyu 1 yıla 4 sayıya böldük adeta ve aralara başka konular sıkıştırdık. Oldukça da merakla okuyorum bu seriyi ve dergiyi. Uzun yıllar devam ettiği müddetçe de okuyacağım gibi duruyor böyle kaliteli ilerlerse. Gerçi 1
Dijital toplulukların, sosyal medya kitlelerinin hangi özelliklerinden yola çıkarak narsisistik kişilik bozukluğu saptamasında bulunuyorsun?
Bildiğim kadarıyla, narsisistik kişilik bozukluğunun önemli belirtileri, kendine aşırı değer verme, bunu herkesten bekleme, her anlamda kıskanç olma, empati zayıflığı, bencillik, kendisine hayran olunmasını beklemek... Tablo biraz tanıdık geldi mi? (gülüyor). Yine sık karşılaşılan bir belirti, birkaç kişiye hatta bazen tek kişiye aşırı hayran olmak, onu kusursuz model kabul etmek ve geri kalan herkes hakkında düşmanlık derecesine varacak olumsuz duygular beslemek. Özellikle ünlü insanlara yönelik sosyal medya tepkilerinde fazlaca rastlıyoruz buna. Kitleyi oluşturan bireylerin önemli bir bölümü birkaç ünlüye çok hayran, onun dışındaki tüm ünlülere saldırıyor. Profesyonel saldırganları ayrı tutuyorum. Maaşlı trol denenler. Dijital tetikçilik de denebilir. Profesyonelleri bir yana bırakırsak, ünlülere yönelik tavır zaman zaman rahatsız edici boyutlara gelebiliyor. Bu, olumsuz tarafı. Ama olumlu tarafı, bir eşitlikçi tarafı da var ayrıca. O haliyle de hoşuma gidiyor.
Sayfa 196 - Can Sanat Yayınları - I. Basım: Mayıs 2018, İstanbulKitabı okudu
Odanda fazla bir değişiklik yoktu; sadece fazladan birkaç tablo, artan kitaplar ve birkaç yeni mobilya göze çarpıyordu fakat yine de her şey bana oldukça tanıdık geliyordu.
Hindistan da çok ünlü bir ressam varmış.Herkes bu ressamın yaptıklarını kusursuz kabul edecek kadar beğenirmiş.Onu "Renklerin Ustası" anlamına gelen Ranga Çeleri olarak tanısalar da; kısaca Ranga Guru derlermiş.Onun yetiştirdiği bir ressam olan Raciçi ise artık eğitimini tamamlamış ve son resmini yaparak Ranga Guru'ya götürmüş ve