Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Düzende mi sorun; düzülende mi ?
Hamza başlamış durmuyordu. Köylülerin nesi var, nesi yoksa evine taşıtıyordu. Köylüler bir türlü bu soyguna inanamıyorlar, onlara Hamzanın, Çavuşun bu yaptıkları oyunmuş gibi geliyordu.
"'Bütün bu gevezeliklere katlandım Sonya ve bütün bunlardan kurtulmak istedim: Ahlaki, vicdani herhangi bir nedene dayanmaksızın, yalnızca kendim için öldürmek istedim! Bu konuda kendime bile yalan söylemek istemedim! Anneme yardım etmek için öldürmedim örneğin. Maddi olanaklara ve iktidara kavuşmak ve böylece insanlığa yar- dım etmek için de öldürmedim. Bütün bunlar palavra! Ben öylece öldürdüm; kendim için, yalnızca kendim için yaptım bunu! İnsanlığa iyilik eden biri olmak ya da bir örümcek gibi ağıma düşen kurbanlarımın özsularını emerek ömür sürmek, o anda benim için herhalde farklı şeyler değildi! Beni bu cinayete sürükleyen başlıca sebep, paraya duyduğum gereksinim de değildi; çünkü paraya olan gereksinimim, bütün başka şeylere olan gereksinimimden daha fazla değildi. Bütün bunları şimdi anlıyorum... Anla beni; bütün o yollardan yeniden geçecek olsam, sanırım bu cinayeti tekrarlamazdım. O sıralar öğrenmek istediğim şey bambaşkaydı, bambaşka bir şey yön verdi ellerime; bir an önce öğrenmek istediğim bir şey vardı: Ben de herkes gibi bir bit miydim, yoksa bir insan mı? Önüme çıkan engeli aşabilir miydim, aşamaz mıydım? Eğilip iktidarı yerden almaya cesaret edebilecek miydim, edemeyecek miydim! Titreyen bir yaratık mıydım, yoksa hakları olan biri mi?..'"
Reklam
Şimdi genç kardeşim bir düşün, Araplar mı daha cahili bir hayat yaşamışlar yoksa modern dünya mı? O günün cahiliyesi Arap cahiliyesi ise bugünün cahiliyesi de modern cahiliyedir.
Kendimi bildiğimde sönmekte olduğumu hissetmiştim. Dairede evrakların başına oturduğum anda tükenmeye başlamıştım. Daha sonra, ne yapacağımı bilmediğim gerçekleri kitaplarda okurken tükendim… Amaçsız, soğuk, samimiyetsiz dost toplantılarında dedikodular, iftiralar, boş gevezelikler, arkadan konuşmalar, saçmalıklar dinlerken tükendim… Mina için yok ettim, tükettim kendimi… Gelirimin neredeyse yarısını harcadım ona, onu sevdiğimi hayal ettim; Nevski Bulvar’ında kürk mantolar, kunduz yakalıklar arasında hüzünlü, tembel yürüyüşlerimde tükendim; iyi bir damat adayı olarak bellendiğim akşam toplantılarında, kabul günlerinde tükendim; ilkbaharın geldiğini istiridyelerin, ıstakozların çıkmasıyla, sonbahar ve kışın geldiğini de kabul günlerinin başlamasıyla hatırlayarak, yazın belirli günleri gibi herkes gibi boş boş dolaşarak, tembel tembel uyuklayarak, kentten yazlığa, yazlıktan Gorohovaya’ya taşınarak tükendim… Gururumu bile nelere harcamadım ki? Ünlü bir terziye elbise ısmarlamak mı dersin… Önemli bir kişinin evine davet edilmek için mi desem… Prens P. ‘nin elimi sıkması için mi desem… Evet, gurur hayatın tuzu biberidir derler! Nereye gitti bütün bunlar? Yoksa ben mi anlayamadım hayatı ya da hayat mı bir şeye yaramıyor? Belki ben daha iyisini göremedim, kimse de göstermedi bana.
Yani herkes, her zaman, yasanan olaylarin korkunç mu yoksa harika mi olacagina kendisi karar verir; bu olayin, baska yenilgilere mi yoksa güzelliklere mi yol açacagina da.
Tanrı'nın istediği iyilik mi yoksa iyiliği seçebilme şansına sahip olabilmek mi? Kötülüğü seçen biri gerçekte iyiliğe zorlanan birinden daha mı geçerli Tanrı'nın gözünde?
Reklam
Nasıl aşık olunur bilmiyordum ama böyle bir şey olmalıydı: Soyguna gidecekmiş gibi planlar yapmak... Doğru hamleler, doğru yerler, doğru anlar peşinde koşmak... Avlanmaktan pek bir farkı yoktu aslında. Hatta dünyanın ilk leopar desenli giysisini üreten adam da böyle düşünmüş olmalıydı. Aşk, avlanmakla ilgiliydi. Yoksa hangi kadın bir hayvan gibi görünmek isterdi?
İbrahim yine afalladı. Kızdı. Ama kime? Bekçiye mi, kendisine mi, yoksa akla mı? Hep karıştırırdı bunu insanlar. Bazen altından kalkamazlardı meselelerin ve kızmak için en yakındaki şeyi seçiverir ve tepesine biniverirlerdi.
Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa, Arzı boynuzunda taşıyan öküz? Belâ mimarının seçtiği arsa; Hayattan muhacır, eşyadan öksüz? Ben ki, toz kanatlı bır kelebeğim, Minicik gövdeme yüklü Kafdağı, Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim, Dev sancılarımın budur kaynağı! Ne yalanlarda var, ne hakikatta, Gözümü yumdukça gördüğüm nakış. Boşuna gezmişim, yok tabiatta, İçimdeki kadar iniş ve çıkış.
Sayfa 19
“İnsan, ismine Yaptıklarıyla, söyledikleriyle, sustuklarıyla Kendi varlığından hayat verir kuzum Yoksa hepimiz Kötü bir karalama defteri olurduk.”
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.