Trendeki Yabancılar
PATRICIA HIGHSMITH
Seviye 4
Michael Nation tarafından yeniden anlatıldı
Seri Editörleri: Andy Hopkins ve Jocelyn Potter
Pearson Education Limited
Edinburgh Gate, Harlow,
Essex CM20 2JE, İngiltere
ve dünya çapında Bağlı Şirketler.
ISBN 0 582 41812 7
Trendeki Yabancılar telif hakkı 1950 Patricia Highsmith Bu
uyarlama ilk olarak
gözleri aşkın ve ayrılığın anayurduydu. buğusunu güzel sözlerin emdiği uzun bir günbatımıydı ağzı. bu yüzden bir sızıydı herkesin içinde. başını kaldıran da eğen de aynı umutsuz uzaklıkla dururdu. gülüşü, dağılmış orduları önce toparlar, sonra yeni bir yenilgiye sürerdi. ben, kalbim ağzıma kadar büyümüş, köküne su yürüyen ağaç yaprakları gibi
Dişi. Bu etiket benim için ne yapıp ne yapamayacağımı dikte etmekten başka hiçbir şey yapmamıştı: İzinsiz bir yere gitmek yok. Açık giyinmek yok. Çok yüksek sesle veya kaba konuşmak ya da eğer erkekler konuşuyorsa herhangi bir şekilde konuşmak yok. Hayatımı göze ne kadar hitap ettiğimin sürekli olarak farkında olmadan yaşamak yok. Bir koca için ardı ardına erkek evlat doğurmak ya da bir oğlana zafere ulaşma gücü vermek için bir Krizalit'te can vermekten başka bir gelecek yok.
Sanki tüm varlığım sımsıkı saran bir kozanın içindeydim.
"Bir korku, fobi, panik atak ya da takıntılı düşünceyle boğuşuyorsanız, içsel yaşamınızın hapishanesinde tutsak olmanın nasıl bir duygu olduğunu çok iyi biliyorsunuzdur. Kendi içinize girdiğiniz zorlu zaman (sürekli endişelenmek, baskın duygular, sinir bozucu hisler) duruşmaya da mahkûmiyet olmadan verilmiş bir müebbet hapis cezası gibidir. Korku ve endişeler, gününüzü ve yaşamınızı sınırlandırarak dünyanızı küçültür ve canlılığını yok eder. Bu şekilde yaşamak çok yorucu olabilir. Bir yol bulmak düşündüğünüzden daha kolaydır. Sadece başka türlü bir müebbet hapis de cezanızı çekmelisiniz; en kötü korkularınızın yarattığı cümle ile... Bu cümle muhtemelen çocukluğunuzdan beri sizdeydi. Bu cümle yüksek sesle de söylense, sessizce de ifade edilse umutsuzluğunuzu derinleştirir ancak diğer yandan sizi hapishane kapısından çıkarıp yeni bir anlayış ve çözüm dünyasına da götürebilir."
Köylük yerde yaşamak, hayatta kalabilmektir. Hayatta kalmanın da mutlulukla mutsuzlukla bir ilgisi yoktur. Dertli ya da dertsiz insanlar vardır yalnızca. Ve dert elle tutulur, gözle görülür bir şeydir: öyle uzun boylu tanımlamalara, açıklamaları gerek yoktur. Elle tutulur gözle görülür ayrıntılarla dile getirilir elbette; ayrıntılar yetmeyince yüksek sesle haykırılır. Hepsi bu kadar işte...
Cesurca ölmek yerli için bir ideal, bir görevdi. İşte, bunu kanıtlayan görkemli ve yürekler acısı bir anlatı:
"Siyu kabilesinden üç yerli atlarına binip yerleşim bölgesinin yanındaki otlakta bulunan yüksekçe bir tepeye doğru sıra hâlinde ilerlemektedir. Ölüme mahkûm edilmişlerdir ve infaz saati yaklaşmaktadır. Birkaç ay önce isyan bayrağını
Hayatımın yarıya yakınını yaşadığım yurtdışında “yabancı olmak, yabancı ile yaşamak” nasıl bir olgu, bunu iliklerime kadar hissettim. Alanımdan dolayı benim için avantajı hem kendi toplumumu hem de Batı toplumlarını “dışarıdan” gözlemlemek oldu.
“Yabancı “ olmanın nasıl bir duygu olduğunu anlamanız için, farklı ülkelere yaptığınız turistik
'Ben bir insandım.' üç kelimeyle ne çok şey anlatıyor değil mi? Bugünümüzü ne kadar da doğru özetliyor..
Son zamanlarda elestte verdiği sözü unutmaya, dağların bile kaldıramadığı o yükün altında kalmaya başladı insanlık. Bu sebepten nereye çevirirsek başımızı orada olmayışını görüyoruz yalnızca. 'Ne ara bu hâle geldik, neden bu
En güçlü olumlamalar, aynanın karşısındayken yüksek sesle söylediklerinizdir. Ayna, kendiniz hakkında sahip olduğunuz hisleri size geri yansıtır. Nerede direndiğinizi ve nerede açık ve akıcı olduğunuzu hemen fark etmenizi sağlar. Neşeli ve tatmin edici bir hayat yaşamak istiyorsanız hangi düşünceleri değiştirmeniz gerektiğini açıkça gösterir.