İkinci Yeni şiirinin önemli isimlerinden olan Cansever bu kitabında dili deforme ederek birçok şiir sunuyor bizlere.
Merkezinde bir olay ya da hikaye var ama bu hikayeye herkes aynı anlam yüklememeli diyen Cansever, herkesin kendinden bir parça koyarak şiiri yeniden inşa edebileceğini göstermek istiyor. Varoluşsal sorunlara lirik bir bakış açısı getirerek çeşitli metaforik söylemler ve daha başlıktan itibaren insanı düşünmeye iten yeni bir kanal açıyor.
İkinci Yeni şiiri, yapı itibariyle dili gerçek anlamdan uzaklaştırır. Yeni ve düşünülmemiş anlamlar denizinde yüzdürür ve bunu yaparken de mantık düzenini bozar. Bu bozulmuş yapı bağırarak kendini gösterir ve şiirdeki anlamın önüne geçer.
Postmodern roman/ öykü ya da kübist dönem sanat eserleri gibi görünenin ardındakini anlama arayışına sevk eder. Yerçekimli karanfil şiiri de bu tip dilsel olayları içinde barındırır ve Cansever'in amacına ulaştığını gösterir. Şiirde varlığı, yoklukla ifade etmeye çalışır. Aşk teması etrafında şekillenen bu şiir, aşkın çekimini karanfil ile simgelemiş ve sevgili ile var olmanın güzelliğini bize yokluktan yola çıkarak anlatmıştır. Karanfilin seçimi ve özellikle bu çiçeğin kullanılması karanfilin özelliklerine dönüp bakılmasına ve yine okuyucuyu anlam arayışına itiyor.
Okuması kolay olsa da anlamlandırması zor ve sınırlı bir kitap.
Keyifle...
Edebiyatımızın toplumcu gerçekçi yazarlarından olan Kemal Tahir, bu eserinde Kurtuluş Savaşı sırasında cephe dışında devam etmekte olan hayatın yansımalarını bize sunuyor.
Roman yazarken asıl gayesinin tarihin unutulup hor görülmesine başkaldırı olduğunu dile getiren Tahir, sade bir dil ve yalın bir anlatımla akışkanlığı zedelemeden kurguyu
Soru şu: Hayatının ne kadar içindesin?
Kitabın başından sonuna kadar tarihten coğrafyaya, sanattan edebiyata, eğitime, yeni keşiflere kadar hemen her konuda bu soruyu sorgulatıyor okuruna.
Kendince bir yolu var İlber Ortaylı'nın. Bunun gelişmesinde doğduğu yer, aile ve çekirdekten aldığı eğitimin etkisi çok fazla. Ona göre bazı yollar var ki
Gregor Samsa, bir sabah kendini böcek olarak bulup hayatımıza girdiğinden bu yana hakkında öyle çok şey yazıldı çizildi ki, görünüşte hacmi küçük olan bu kitap her yıl kütle kütle büyüdü ve üstümüze her okunduğunda başka bir taraftan yığılıyor.
Kitap, Gregor’un kendini sorgulamadan kabullenişi ile başladığında kendi hayatımıza sorgulamadan
…..burası artık insanların yaşamak isteyeceği bir yer haline gelmişti. (s49)
60 sayfalık bir yolculuk bu. Bir adam var bu kitapta. Hayali kendi başına da yeter dünyayı kurtarmaya. Yalnızca hayal kurmaktan öteye giderek, bunu kendine amaç edinmiş bir adam bu. Savaşların ortasında kalmış dünyaya kapılarını kapatmış, kulaklarını tıkamış, tek yolu
Yarattığının Hakkını Gizleyen Yaratıcı
Eşi ve arkadaşlarıyla birbirlerine korku hikâyeleri uydurup anlattıkları bir akşam bu hikayeyi anlatan sonra da bunu yazı hale getirmiş olan yazar, daha sonra bazı bölümleri çıkararak sadeleştirmeye gitmiştir. Kitabın önsöz bölümünde bu sadeleşmenin hikayenin özüne dokunulmadan yapıldığını da
Size Kadir’in hikayesini anlatacağım:
Kadir küçük bir çocuk.
Evde bir gölge. Çocuktur anlamaz ön yargısına kurban verilmiş henüz. Kadir bir çocuk doğru ama ebeveynlerinin atladığı bir şey var: ‘Kadir’in zihni’. Bomboş ve tertemiz, şimdilik. Bu yüzden Kadir ne duysa atıyor, ne görse kopyalayıp yapıştırıyor zihnine. Kadir için tehlikeli bu durum
Hayatı 8 Sayısı Üzerine Yorumlama
Küçüklüğümden beri sayıların yazılışına ciddi bir takıntım var. (itiraflı başlangıç :) ) Zaman geçtikçe bu takıntım bazı sayılar üzerinde daha da yoğunlaştı. En özel sayı da 8 benim için.
8 sayısını yaşam döngümüze çok benzetiyorum:
*Başlangıcı ve bitiş noktası aynı.
*Kavislerden oluşuyor,
*İki parçalı; doğum
Ülkemizin dört bir yanı efsanelerle dolu. Nereye gidersek gidelim önümüze pıt diye biri çıkıp şunun hikayesini anlatmamı ister misiniz deyiverir. Birisi bize bir adamın kayaya dönüşünü, kuş olup nasıl uçtuğunu, yerin yarılıp koca koca köyleri nasıl yuttuğunu anlattığında ayrı bir anlam yüklüyoruz, kıymet veriyoruz oralara. Çünkü öyküsü olan
….bak şu hançerin üstüne.
Üzerinde İtalyanca bir cümle: Entrero in un cuore!
manası nedir biliyor musun? ‘’Bir kalbe gireceğim!’’ demek
ve bu senin kalbin. (Sayfa 179)
bu diyaloğa cevaben youtu.be/ZWwtLPtQLHw şunu bırakayım da 179' dan sonra nasıl bir kafayla okuduğum anlaşılsın :D
artık ciddileşebilirim
Matematikle aranız mı kötü,
Cebir saçma, korkunç ve felaket mi görünüyor,
Hayatınızda daha ne kadar büyük bir problem olabilir diye mi düşünüyorsunuz
Öyleyse bu kitap tam size göre!!!!!!!!!
-Reklamı yapılacak olsa böyle bir tanıtım başlığı ile ekranlarda döner diye düşünüyorum- :)
Çocukluk çağı kitapları okumaya özendirici olmalı denir, teşvik
Düş; Yola çıkarken hayalini kurduğumuz ne varsa o mu? Yoksa kana bulanan dizimize bakarken söylediğimiz bir söz mü?
Düş, düşmek zaten. Düşe düşmek. Her düşüş beraberinde bir sırrı getirirse hayatımızın sonuna kadar o sırrın neye dönüşeceğini mi bekliyor olacağız? Diyelim bekledik, beklemeleri severek. Sırrı sese dönüştürmeye çalışmak mı tüm bu
HAYIR İVANOVİÇ, LÜTFEN DURUN!!
NEREYE GÖTÜRÜYORSUNUZ, GOLYADKİN’İ, DURUN LÜTFEN!!
Durmazlar efendim, durmazlar! Akıllarına ne gelirse onu yapar bu insanlar. Yalvarmak yakarmak boşuna.
Hadi buyurun dönemin korku gerilim tadında, İnsancıklar’dan sonra ‘’Hıh, o da bir şey mi daha iyisini yazarım, hatta bakın yazdım’’ deyip, gözlerini çevresine
Bugün bir kez daha insanlığın bir yere gitmediğini görmek için toplanmış bulunuyoruz.
Cık eki; sevgi, şefkat ve acıma anlamı katar diye öğrendik , Türkçe dersinde. Biz, Makar ve Varvara arasında gidip gelen bu mektuplarda daha çok acıma kısmını okuduk.
Tüm bu mektuplaşmalar, bize panaromik bir Petersburg gezisi yaptırıyor. Ama bu panaromik
DOĞAYI YEMEYE GELDİK!!
MÜSAADE BİZİM, KENARA!!!
Uyanır uyanmaz pencereyi açıp derin bir nefes alsan ya da çıplak ayak az biraz yürüsen, gün doğmadan denizin aydınlanmamış maviliğinde kendini unutsan, yaşamındaki gereksiz ne varsa çıkarsan ( evindeki gereksiz eşyaları bir düşünsene) kaçık gibi bakacaklar sana. Uçmuş bu diyecekler, normal değil.
