Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Canan

1025 syf.
10/10 puan verdi
·
16 günde okudu
Kendisiyle kavga ettiğim, derdi olan kitapları severim. 1025 sayfalık romanda bir çok konuya değiniyor Dostoyevski. Sadece ‘baba katilliği’ ile sınırlandırmak imkansız. Zevk, şehvet, sefahat düşkünü bir baba. Bir de oğullar; Alyoşa, İvan, Dimitri. Ve bir de gayrimeşru oğul Smerdyakov. Her biri Dostoyevski’nin inancını, inançsızlığını, iman ve inkarını, hastalığını, ölen evladının acısını, kendi babasını temsil ediyor. Kavga etmek dedik kitapla.. şöyle bir bölüm vardı çok etkilendiğim. Henüz günah işlemeye bile fırsatı olamamış çocuklar niçin acı çekiyor, ölüyor dünyada? Yasak elma yiyen babalarının cezasını mı çekiyor onlar? Diyoruz ki biz de, ölümsüz ahengin bir parçası çünkü onlar da. Böyle olmak zorunda. Sayfalar sonra yine yazar diyor ki ‘Onların hayatta acı tatmak, ıstırap çekmek pahasına ahenk satın almalarına ne gerek var? Neden onlar da malzemeye girip, kim bilir kimin uğruna yarınki ahengin zeminini gübreliyorlar?’ Ne diyelim. Derin bir mevzu bu. Istırap çekip ölen kendi evladı olunca ‘ahenk’ cevabını vermek zor olsa gerek. Bunun gibi bir çok noktaya değiniyor: Herkes birbirine karşı her bakımdan suçlu mudur? Erdem nedir? Ortak bir erdem olabilir mi? Her şey mübah mıdır? Suçu meşrulaştıracak durumlar var mıdır? Suçu işlemiş olmadan sadece istemiş olmak suça ortaklık mıdır? Yazar yeri geliyor İvan aracılığı ile tanrısına isyan edip dünyaya geliş biletini geri iade ediyor, yeri geliyor engizisyoncu ihtiyar- İsa konuşmaları eski bir keşiş edasıyla konuşuyor. Kısacası bir okur olarak yine diyoruz, işte Dostoyevski farkı.. her okurun yolu er ya da geç buraya düşmeli. Keyifli okumalar.
Karamazov Kardeşler
Karamazov KardeşlerFyodor Dostoyevski · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202334,7bin okunma
Reklam
910 syf.
9/10 puan verdi
·
11 günde okudu
Borcunu ödemeye niyetli adam, teminattan Korkmaz!
Cervantes zekice ironileriyle şövalye romanlarına kafa tutmak için bu romanı yazar ama çelişkili bir şekilde yine de biz ‘Mahsun Yüzlü Şövalye’ mize hayran kalırız =) Ama nasıl hayran kalınmaz bu dürüstlüğe, kötünün karşısında korkusuzca durup ezilenin hakkını savunan Arslanlar Şövalyesi’ne. Ya Sancho Panza’ya ne demeli? O kulağa küpe olunası
Don Quijote (2 Cilt Takım)
Don Quijote (2 Cilt Takım)Miguel de Cervantes · Yapı Kredi Yayınları · 202222,9bin okunma
639 syf.
10/10 puan verdi
·
12 günde okudu
“Şimdiye kadar kim bilir kaç kere öldün.” “Çoook” dedi İnce Memed. “Beni her gün öldürüyorlar.” “ Bu dağlarda bin kez ölmeden bir kez dirilemezsin.” İnce Memed, bir direnişin, başkaldırının destanı.. İçinde yalım taşıyan, mecbur kurdunu taşıyan Memedlerin zulme boyun eğmeyişi. İnce Memed, küçücük, incecik bir oğlan. Utangaç, öyle adam öldürecek görünüşe sahip olmayan fukara İbrahim’in oğlu. Bir şekilde kendini dağlarda bulur. Kendi adaletini sağlamaya uğraşır. Halkın umudu olur. Adına destanlar yazılır, İnce Memede, İnce Memedden daha çok benzeyen.. Halk onu yüceltti çünkü buna ihtiyacı vardı. Ezilen halk direnen birini gördü müydü onun için bir umut doğar, ona tutunur, her biri birer İnce Memed olur. İnce Memed, Hürü Anasıyla, Topal Ali’si ile, Ferhat Hocası ile zulümün temsilcileri olan Abdi ağası, Ali Safa Beyi, Murtaza’sı, Arif Saim’i ile yaşayan gerçek bir destan.. “Ve boyun eğdiniz, ve boyun eğdiniz, ve boyun eğdiniz, boyun eğmeyenleri lanetlediniz, öldürdünüz, kustunuz, ve boyun eğdiniz, boyun eğmeyi, yemek yemek, su içmek, sevişmek gibi bir yaşama biçimi yaptınız. Ve de öldünüz. Ve de solucandan beter oldunuz. Daha da olacaksınız.” Dünya kurulduğundan bu yana zulme karşı İnce Memedler hep olmuştur, olacaktır.
İnce Memed 4
İnce Memed 4Yaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 202115,9bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
339 syf.
9/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Cemil Meriç okurken kendi cehaletinin farkına varıyor insan. “Ben edebiyata sürünerek girmedim, prens olarak girdim, şovalye olarak girdim ve Palas Atena gibi zırhlarımla doğdum. İlk yazımla son yazım arasında büyük bir fark olacağını sanmıyorum. Ağaç dalbudak salmış, büyümüş, o kadar.” Syf:59 Çok okuyan, çok düşünen çokça dürüst olan bu adamın onca yıllık birikimini buluyoruz bu kitapta. Kendisinin de belirttiği gibi acemilik eserleri yoktur onun, yazım dünyasına prens olarak girmiş ve kendi eserlerini onca yılın dolup taşması ile üretmeye başlamıştır.Hal böyle olunca da öyle bir oturuşta veya birkaç günde okunup sindirilebilecek bir kitap değil “Bu Ülke”. Her cümle vurucu. Her satır cehaletimize bir tokat belki de. Pek çok şeyden bahsedecek Cemil Meriç. Önce kendisinden, gençliğinden, onu etkileyen yazarlardan. “Dünyanın en iyi romancısı Balzac’tı” diyecek , “Zola, gençliğimin tanrılarından.” Diyecek ya da. Bir dönem arkadaşlık da ettiği Celal Sayır’ı anlatacak. Celal, Türkiye’nin Oscar Wilde’ıdır, diyecek. “Ulu çamlar, fırtınalı diyarlarda yetişirmiş. Kemal’i ısdırap yarattı.” Diyerek sahip çıkacak Kemal Tahir’e. Elbette sakınmadan sert cümleler de savuracak bazı Türk aydınlarına. -İzm’ lerden bahsedecek, Doğudan Batıdan dem vuracak. Anlaşılamadığından, anlayamadığından da bahsedecek. Ama “Her büyük adam, kucağında yaşadığı cemiyetin üvey evladıdır.” Demiyor muydu kendisi de. Elbette anlaşılamayacaktı. Tekrar tekrar okunulası, ‘anlaşılması’ gereken bir kitap, bir aydın. Keyifli okumalar.
Bu Ülke
Bu ÜlkeCemil Meriç · İletişim Yayınları · 201821,1bin okunma
520 syf.
9/10 puan verdi
·
10 günde okudu
Yaşam, bazı şeylerin gerçeğine varamadığımızda katlanılır oluyor. Martin Eden’in tabiriyle “iyi etmeye” çalışıyoruz her şeyi. Martin Eden, tutkulu bir genç. Aşka, kitaplarına. Yıldızlar kadar uzağındakilere ulaşabilmek için okuyor önce. Okuyor, okudukça öğreniyor , değişiyor. Elbette ki öğrendikçe daha fazla okuyor. Kitaplar ailesiyle, dostlarıyla mensup olduğu sınıf ile aşkıyla arasına uçurumlar getiriyor. Okuma tutkusu yetmiyor, yazmak da istiyor. Yazıyor, yazıyor... Başarıyor da.. Dört bir yandan çekiştirenlere rağmen.. Ve tabiki yıldızlar kadar uzak sandıklarının “içi boş bir görüntü” den ibaret olduğunu görmesi, her şeyin gerçeğine varması da fazla uzun sürmüyor. Jack London, Martin Eden’in geçirdiği tüm bu süreci ilmek ilmek dokumuş. Kahramanın(elbette bir yerde London’ın kendisinin) hayal kırıklığını iliklerinize kadar hissediyor, düğümlü bir boğazla okuyorsunuz. Ne desek az. Az. Geç kalmayın buraya.
Martin Eden
Martin EdenJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202391,3bin okunma
Reklam
736 syf.
·
Puan vermedi
·
9 günde okudu
14.yüzyıl ortaçağ İtalya’sında bir manastırda geçen yedi günü kapsıyor roman. Baskerville’li William ile Melk’li Adso, bir görev için gelirler bu manastıra. Bir cinayet haberi karşılar onları. Bir rahip ölmüştür. Cinayetten şüphelenilir. Bu ölümlerin arkası da gelir. Tüm cinayetler yüzyıllardan beri korunmakta olan kütüphane çevresinde olur. Hristiyanlığa dair birçok bilgi, akımlar, tarikatlar, Papa taraftarı ya da imparator taraftarı olan gruplar vs. birçok ayrıntı mevcut. Ortaçağ estetiği uzmanı olan Umberto Eco dönemi ustalıkla yansıtmış. Bu bölümler okuyucuyu sıkabilir, en azından bu alana ilgisi olmayanları. Yayınevi Eco’dan bu bölümlerin fazlaca yer aldığı ilk yüz sayfasını kısaltmasını istemiş hatta. Fakat Eco şöyle karşılıyor:”Bir insan manastıra girip orada yedi gün yaşamak istiyorsa, onun ritmini kabul etmek zorundadır. Bunu başaramazsa, kitabın bütününü okumayı da hiçbir zaman başaramayacaktır. Bu nedenle, ilk yüz sayfanın bir kefaret ve başlangıç işlevi vardır; her kim bundan hoşlanmazsa kendi bilir, tepenin eteklerinde kalır.” Bizler de tepenin eteklerinde kalmadan tırmanıyoruz Eco’nun müthiş ayrıntılarla yarattığı gerçekçi manastıra. Sonra geliyor ustaca deliller. Adım adım yaklaşıyorsunuz büyük resme. Kütüphanenin labirentlerinde esrarengiz kitabın peşinden sürükleniyoruz merakla. Son kırk sayfada Eco’nun romanı yazma süreci var. Yazma yolunda olanlar için ışık olabilir bu bölümler. Zorlayıcı, yer yer ayrıntı fazlalığı ile yoran ama soluksuz da okunacak kadar sürükleyen bir tarihi, polisiye, çok katmanlı tam bir kaos romanı. Tıpkı dönemi gibi. Keyifli okumalar.
Gülün Adı
Gülün AdıUmberto Eco · Can Yayınları · 202012,6bin okunma
108 syf.
·
Puan vermedi
Oğuz Atay olur da eserinde yolunu kaybetmiş hayata ucundan kıyısından tutunmaya çalışan, tutunamayan insanlar olmaz mı? “Oyunlarla Yaşayanlar” devlet tiyatrolarında da sahnelenmiş bir tiyatro eseri Oğuz Atay’ın. Coşkun Ermiş, emekli tarih öğretmeni. Oyunlarına kendini kaptırmış, erkenden emekliye ayrılmıştır. Aslında hep gülünç duruma düşme
Oyunlarla Yaşayanlar
Oyunlarla YaşayanlarOğuz Atay · İletişim Yayınları · 20209,1bin okunma
160 syf.
·
Puan vermedi
·
26 saatte okudu
Keşiş Andronikos, kendini bildi bileli manastırdadır. İnanır inanmasına ama otuz üç yaşına değin sorgulamaz bunları. Süregelen bir alışkanlık, Bir ritüel midir sadece inançları? İnancı uğruna zindana atılmayı göze alacak kadar kuvvetli midir değerleri? İşte tüm bu sorgulamaları Bizans imparatorluğundaki resim/ikona kırıcılık sürecinde
Uzun Sürmüş Bir Günün Akşamı
Uzun Sürmüş Bir Günün AkşamıBilge Karasu · Metis Yayınları · 20191,595 okunma
136 syf.
·
Puan vermedi
Devamlı takip etmişliğimin olduğu tek Tv dizisi olan Leyla ile Mecnun’da görmüştüm “Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra” yı. Başak intihar eder. Onun intiharının ağabeyi Umut, annesi Türkan hanım, tanıdıklar, arkadaşlar, komşulara kadar bir çok kişi üzerindeki etkisini 37 bölümlük kısa kısa öyküler üzerinden okuyoruz. Kopuk olmayan birbirini tamamlayan öyküler bunlar. Yere paralel gitmek, bende utancı çağrıştırdı. İnsanın utanacağı şeyler hissetmesi, kimseye anlatamaması... intiharın sebebini açık açık anlatmıyor yazar. Veya öykülerin çoğu da ucu açık bırakılmış... siz yorumluyorsunuz. Ben intiharı anladığımı sanıyorum. Kimsenin buna dair bir şey yazdığını okumadığım için tatkaçıran olmaması için ben de yazmayacağım... “...ama gerçek daima biraz hüzünlüdür. Gerçeği ararken bir yandan da bulduğumuz anda değiştirmeyi düşleriz. Çünkü aynı zamanda gerçek daima biraz utanç vericidir. Utanç bizi ikiye böler. İkiye bölünmenin en dayanılmaz yanı, iki parçanın da hâlâ canlı olmasıdır. İnsan herhalde bu yüzden kendini öldürmeye kalkışır. İkisinden biri gitsin, der.” S:98 En sevdiğim bölümler Başak ve ağabeyi Umut arasındaki kısımlardı. Babalarının ardından “babam nerede?” Oyunu oynamaları. Ağabey kardeş, aralarındaki boğazımı düğümleyen bağ... Farklı bir tecrübeydi. Şans verebilirsiniz.
Bir Süre Yere Paralel Gittikten Sonra
Bir Süre Yere Paralel Gittikten SonraBarış Bıçakçı · İletişim Yayınevi · 20202,516 okunma
76 syf.
·
Puan vermedi
“Bu kitapta Tezer’den kalanlar var. Ardında bıraktıkları. Acılarından kalanlardır bu kitapta okuyacaklarınız. “ Çocukluk arkadaşı Ferit Edgü’nün önsözüyle başlıyoruz. Onu her şeyiyle tanıyan Ferit Edgü için Tezer Özlü’den kalan şu satırlar kim bilir nasıl anlamlıdır. Biz bu kadar derin anlamlar çıkaramasak da onun ruhunu yansıtan cümleleri
Kalanlar
KalanlarTezer Özlü · Yapı Kredi Yayınları · 20196,2bin okunma
Reklam
336 syf.
8/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Bu eserden önce
Hay bin Yakzan
Hay bin Yakzan
okunursa daha keyifli olacaktır. Zira Daniel Defoe, adasal romanın ilk örneği olan bu eserden etkilenmiştir. Babasının onca öğüdünü dinlemeyen genç Robinson denizlere açılır. Bir çok maceradan sonra bir kaza sonucu anakaradan uzakta bir adaya düşer. İşte burada hayatta kalma mücadelesini, kendisiyle hesaplaşmalarını onun yazdığı günlüklerden okuyoruz. Robinson Cruose salt bir macera romanı değil elbette. Avrupa ve özellikle de İngiliz insanının sömürgecilik ruhunu yansıtıyor bir anlamda Robinson Cruose. Sonrasında bununla ilgili yapılmış olan çalışmaları da okuyunca kanaatimde haklı olduğumu anladım. Anlatımından dolayı yer yer sıkıcı olsa da sonuna kadar yine de merakla okutturuyor kendini. Yazıldığı zamanın şartları düşünüldüğünde de elbette makûl karşılanmalı hoşa gitmeyen durumlar da. Keyifli okumalar..
Robinson Crusoe
Robinson CrusoeDaniel Defoe · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202021,8bin okunma
296 syf.
8/10 puan verdi
“Suyun suda kayboluşu gibi, hakikati bulmak uğruna kaybolmayı göze almak...En önemli ayrımlar hep en belirsiz olanlardır.” S:77 Sürmeli bir albino Nuh Tufan. Yetimhanede yetişmiş, konservatuar okuyor. Para kazanmak için türlü zırtapozluklar, madrabazlıklarla iş çevirir. Can yoldaşı İbrahim Kurban’ın geliştirdiği maskeler ile de bir işe atılır ve iş adamlarının okuduğu bir dergiye ilan verir: “Aynı anda iki yerde birden mi olmanız gerekiyor? Bizi arayın.” Oldukça tehlikeli işlere girişir Nuh Tufan. Zaten tığ-ı Teber şah-ı Merdan bir kimsedir o. Kaybedecek pek bir şeyi yoktur. Ferruh fermanın dublörü olur. Peki Ferruh onu kendisinin yerine tetiğin önüne atabilecek midir? Habip Hibo, Dilara Dilemma, Rıza Silahlıpoda, Prof. Umur Samaz, Pembe Pepe... matrak, zıpır, bol gülmeli bir roman. Olayları 4 farklı ağızdan okuyoruz. Okudukça taşlar yerine oturuyor. Kitapta öyle çok sinema örnekleri geçiyor ki bir yerden sonra takip etmesi zor oluyor. Çok fazla sinema kültürünüz yoksa benim gibi bir eliniz sürekli araştırma yapacak:) “Ve hepimiz biliyoruz: Dostlarımız, biz caddenin kenarında alevler içinde yanarken, karşıya geçip üstümüze işemeye üşenen kimselerdir.” S:54 Komik, bol aksiyon, bazen hüzün.. hepsi marjinal, fiyakalı kaybedenler.. Keyifli okumalar.
Dublörün Dilemması
Dublörün DilemmasıMurat Menteş · Alfa Yayınları · 202015,2bin okunma
212 syf.
8/10 puan verdi
·
8 günde okudu
Selim İleri, Selçuk Baran’ın hak ettiği ilgiyi görmemesini, “inceliklere, yalınlıklara kapalı eleştirmenlerin, yazarların ve okurun bilinçsiz suikastı” şeklinde yorumluyor. Bu suikastın tetikçisi olmamak adına, geç kalmış olsam da buradayım şimdi. “Okuruma yakın olmayı beceremedim” diyor Selçuk Baran. Nasıl gelinmez şimdi ona. “Bozkır
Bozkır Çiçekleri
Bozkır ÇiçekleriSelçuk Baran · Yapı Kredi Yayınları · 2021818 okunma
416 syf.
10/10 puan verdi
·
3 günde okudu
“Her şeyden şüphe edersen cehennem olur bu dünya sana.” S:51 Şüpheler ile başlıyoruz, şüphelerle yol alıyoruz sayfalar boyunca. Aynı evde yaşayıp bambaşka iç dünyalara sahip Samim, Besim, Selmin, Mefharet. Samim’in ütopik dünyası : Simeranya. Bundan yüz elli yıl sonrasının kitabını yazıyor Samim. Olmak istediği dünya. Bir de gerçek dünya. Meral, onun yalanları, ikircikli benliğiyle boğuşmaları, ihtirasları. Ferhat, Necile. Peyami Safa, yine ustalıkla insan psikolojisin, derin ruh dünyasının aynasını tutuyor bize bu karakterler ile. Bir çok yerde Samim vasıtasıyla konuşuyor. “...bak, büyük kalabalıkların ortasında, insan denilen sosyal mahluk kendi... kendi iç dünyasının mahbusu hâlinde, şifasız bir yalnızlığa mahkum. ..... Bütün ihtilaflarımızda yalnızlıklarımız çarpışıyor. Hatta kendi kendimizle mücadelemizde bile kendilerimiz -çünkü bak, “kendi” var içimizde- birbirine karşı yalnızdır. “ S:392 Beraberce var olduğumuz zıtlıklar , kendi içimizdeki sayısızca benliklerimiz... yalnızlıklarımız... insanın kendi kendisiyle imtihanı.. savaşı.. Öyle bir ustalıkla yaşatıyor ki Peyami Safa bize bu hâli... son sayfaya kadar kendi dünyanızdan kopuyorsunuz. Yıllar sonra görüştüğüm bir dost ile onca biriken konu arasında “ yalnızız” bahsi geçince, artık bekletmek istemedim. Siz de bekletmeyin olur mu? Keyifli okumalar.
Yalnızız
YalnızızPeyami Safa · Ötüken Neşriyat · 201921,7bin okunma
176 syf.
9/10 puan verdi
·
27 saatte okudu
Thomas Bernhard ile tanışma eserim. Daha ilk cümlelerden, o uzun uzun, paragraflık cümlelerden farklı bir eser okuduğumun bilicine vardım. Dopdolu ve sarsıcı bir eser var elimizde. Yazar bir çok konuya değiniyor, düşünce ve fikirlerini düz bir anlatım şeklinde değil de bir kurgu ile sunuyor. Doktor bir baba ile anlatıcı oğlunun tedavi amaçlı gittikleri yerlerde karşılaştıkları çeşitli insanlar aracılığı ile uzun uzun etkileyici cümlelerle okuyoruz çeşitli hayatları ve onların hayatlarındaki -aslında hepimizin hayatındaki- bazı değerleri, konuları, sarsıntıları. İlk kısımdan sonra ikinci ve kitabın büyük bölümünü oluşturan bölümde bir prensin iç monologları yer alıyor. “Hiç bir zaman kendimden daha iyi bir sohbet arkadaşım olmadı.” Diyerek konuşuyor prens. Çokça ölüm, intihar, soğuk, tecrit, delilik, cinnet, yalnızlık, sefalet, kardeşler, çocuklar, babalar..anlatılıyor. “Biz aslında, büyük olduğunu sanmayın, dar bir binada hep beraber yaşıyoruz ve birbirimizden yüz binlerce kilometre uzağız. Birbirimize seslendiğimizde birbirimizi duymuyoruz.” (S:119) diyerek ne kadar yalnız başına olduğundan.. “Yıllarca kendimi anlaşılır kılmaya çabaladım; yaşadığım müddetce, beni yiyip bitiren bir kendimianlaşılırkılma’dan başka bir şey yoktu.”(S:164) diyerek ise kimseye sesini duyuramamaktan yakınıyor prens. Yer yer paranoyakça yer yer bir filozof edasıyla konuşuyor. Ve tabiki çokça yerde sivri diliyle eleştirmekten çekinmiyor Bernhard. Son olmayacak asla. Keyifli okumalar.
Sarsıntı
SarsıntıThomas Bernhard · Yapı Kredi Yayınları · 2021759 okunma
39 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.