Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Alışveriş
Keşfet
Kitaplar
Yazarlar
Okurlar
1000Kitap Android UygulamasıÜCRETSİZ – Google Play'den indirin
1000Kitap iOS UygulamasıÜCRETSİZ – App Store'dan alın
ŞartlarGizlilikTopluluk KurallarıHakkımızdaReklam VerinİletişimKütüphanecilerDizinlerÇerez Politikası
©2024 · 1000Kitap Web Uygulaması · 2.36.27
Elif ERDEM
Elif ERDEM
@Eliferdem_46
72 okur puanı
Nisan 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Okuma Hedefleri
''Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması... İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu... İçimizde şeytan yok... İçimizde acizlik var... Tembellik var... İradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var...
İçimizdeki Şeytan, Kürk Mantolu Madonna ve Kuyucaklı Yusuf' tan sonra okuduğum üçüncü Sabahattin Ali romanı.Üslüp olarak akıcı bir kitap yer yer eski Türkçe kelimelere rastlansa bile dipnot olarak açıklamaları verildiği için zorlanmadan ve büyük bir heyecanla okudum.
Herkesin içinde bir şeytan var mıdır yok mudur bunu bu kitabı okuduktan sonra daha iyi anlayacaksınız . Bence hepimiz içimizde bir şeytanla yaşıyoruz ve ortaya çıkarmak için uygun anı bekliyoruz..
Sonuç olarak başka hazlar tattırmayı başaran bir eser. Sizi daha çok düşünmeye ve sorgulamaya yönlendirecektir.
Asla okuduğunuza pişman olmayacaksınız Okuduktan sonra ise kendi içinizde bulunan şeytan ile yüzleşeceksiniz.
Keyifli okumalar dilerim
Okuduğum ilk Dan Brown kitabı ve oldukça etkilendim.
Gizemin, bulmacaların, birbirini takip eden olayların ve merakın doruk noktasında birleştiği bir kitap.
Tüm o bilmeceler, kaçma kovalama, tarihin esrarengiz yönleri, sanat eserleri, müzeler benim bu kitabı severek okumama neden oldu.
Yazarın çok akıcı bir dili var ve tüm o bilgiyi anlaşılır ve okuyucuyu sıkmadan vermesi ayrı bir keyif oldu okurken.
İlk başlarda sıkılsam da 60. sayfadan itibaren elimden bırakamadığım bir kitap oldu.
Muhtemelen hemen hemen herkes okumuştur.
Okumayanlara şiddetle tavsiye ederim
Bu yerlerde trenler doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir.. gider gelirdi...
Bu yerlerde demiryolunun her iki yanında ıssız, engin, sarı kumlu bozkırların özeği Sarı-Özek uzar giderdi.
Coğrafyada uzaklıklar nasıl Greenwich meridyeninden başlıyorsa, bu yerlerde mesafeler demir yoluna göre hesaplanırdı.
Trenler ise doğudan batıya, batıdan doğuya gider gelir.. gider gelirdi...
Kitap bünyesinde farklı farklı efsanelerde Aytmatov’un usta kalemi ayrıcalığı ile okura yansıtılmıştır. Mankurt efsanesi, Ana-Beyit efsanesi, Raymalı Ağa efsanesi gibi. Okuyup da hüzünlenmemek ve ders almamak bir okuyucu için büyük bir kayıp olurdu.
Nayman Ana'nin mankurt oğlu hala gözlerimin önünde bir film sahnesi sanki.
Anlatım tekniği ve kurgusu çok sağlam. İçeriği yoğun ve doyurucu.
Okuyacaklara şiddetle tavsiye edilir
Okur Takip Önerileri
Polisiye türü ama daha çok psikolojik bir anlatımı var. .
.
Francis petrel adında bir gencin sesler duyması ve ailesinin bundan rahatsız olması sonucu akıl hastanesine gönderilir bir süre sonrada hastanede bir cinayet işlenir daha sonra buraya gelen savcı kadın bu cinayeti çözmekte direnir. Kendisi de daha önce saldırıya uğradığı için kendini kadınlara yönelik yapılan istismar tecavüz ve kadın cinayetlerine adamiştir. Itfaiyeci Peter Francis ve savcı kadın kafa kafaya verip cinayeti çözmeye ip uçlarını değerlendirmeye çalışır. Artık savcının zamanı da kısıtlıdır üstlerinden baskı altındadır o yüzden bir hamle yapmalı ve katili kendine çekmelidir bir gece cinayetin işlendiği yerde öldürülen kriterlere göre kendini hazırlayıp beklemeye koyulur ve gerçekten de katil ortaya çıkar. . .
Normal bir polisiye romanda katilin kim olduğunu kitabın ortalarında tahmin edebiliyorsunuz fakat bu romanda neyin gerçek neyin karakterin kafasının içinde geçtiğini anlamak mümkün olmadığından katilin kim olduğunu tahmin etmek imkansızlaşıyor.
Psikolojik gerilim arayanlar mutlaka okumalı derim
Kuyucaklı Yusuf bir yetimin romanı...
.
.
.
1903 senesi sonbaharında ve yağmurlu bir gecede Aydın'ın Nazilli kazasına yakın Kuyucak Köyünü eşkıyalar basmıştır. Ve küçücük yaşıyla o dehşeti yaşayan Yusuf hem yetim, hem öksüz kalmıştır.
Kaza Kaymakamı Selahattin Bey Yusuf'un kimsesiz kalmasına çok üzülüp onun yanına alır. Ama Selahattin Bey'in , eşi Şahinde Hanım bu duruma pek sıcak bakmaz ve Yusuf'a hiç iyi davranmaz. Selahattin Bey'in küçük kızı olan Muazzez e abilik yapar, onu çok sevip korur. Ama zaman ilerledikçe duyguları değişir. Muazzez de ona karşı güzel duygular besler. Muazzez'ine kıyamayacak kadar da vefalı bir adam. Tek isteği ve arzusu sevdiği karısı Muazzez'ini mutlu etmekti.. .
.
Okunmaya değer güzel bir kitap dili sade anlaşılır.
Okurken hüznün berraklığını, acının sarmalanışı, betimlemelerin dünyasında dolaşarak bozkırlarda, dağlarda bulunup seyre dalışı hissettim.. .
.
.
Aytmatov bu öyküsünde soğuğu, karı, donu, çaresizliği öylesine betimlemiş ki, hepsi birden insanın iliklerine kadar işliyor. Tarlayı sürecek atların durumu, Sultanmurat'ın çaresizce ağlayışını okurken insanın içi cız ediyor, kendinden utanıyor. .
.
.
Baharın gelişini betimleyen satırlarda ise insana gerçekten baharı yaşatıyor. Savaşın arka planında kalan halkın çaresizliğini, hayata tutunma mücadelesini anlatan acıklı bir öykü...
Polisiye severler için bir solukta okunabilecek bir kitap
Stockholm'e giden tren bir problemden dolayı Flemingsberg de bir kaç dakika durmak zorunda kalır. İlk kaçırılan çocuğun annesi o arada trenden inip bir telefon konuşması yapmak ister. Ancak konuşması bittikten sonra bir kadın tarafından oyalanır ve treni kaçırır. Neyseki trendeki kondüktörlere haber verilir. Stockholm'e de az bir mesafe kaldığından dolayı anne taksi ile gider ama ne yazık ki istasyona vardığında kızını bulamayacaktır.
Stockholm Polis Teşkilatı müfettişlerinden Dedektif Alex Recht, olayın anne ve baba arasındaki sıradan bir velayet kavgası olduğunu düşünür. Ama delillerin hiçbiri bu fikri destekler nitelikte değildir. Genç soruşturma analisti Fredrika Bergman'a göre olay amirinin düşündüğünden çok daha karmaşıktır.
Kayıp çocuk kaçırıldığı yerden uzakta, İsveç'in kuzey kentlerinden birinde ölü bulunduğunda ise polisin ezberindeki tüm kurallar altüst olacaktır. Soruşturma sırasında açığa çıkan tüyler ürpertici sırlar Alex Recht ve ekibini çok farklı yerlere götürür.
Alex ve Fredrika, artık korkunç bir planla hareket eden hasta ruhlu bir katilin peşinde olduklarını anlamışlardır. Onu bulmaları ise ancak farklılıklarını bir kenara bırakarak birlikte çalışmalarına bağlıdır. Zamanları kısıtlıdır. Katil başka masum çocukları da acımasız planına kurban etmeden önce onu durdurmak zorundadırlar.
Kitapta geçen tarihi olaylar, yerler, konular, eserler ve karakterler sizi büyüleyici bir hikâyenin girdabına çekip bırakıyor. Yazarın kaleminin sizi adeta bir ders niteliğinde bilgilere donatması ve olayların akışını kaleme alması, kitabın nasıl bittiğini bile anlamamanıza sebep oluyor.
Kitabın konusuna gelirsek;
Japonya’da bir üniversitede
"Hayatını yaşa , Lydia. Dışarı çıkıp dünyayı keşfet.Yüzüne kırışıklıklar dolmadan ya da ölüm kapını çalmadan hayatın tadını çıkar."
.
.
.
Yaşadığım her günün değerini biliyorum . Çünkü hayatın ne kadar değerli olduğunu öğrendim.
.
.
.
Bir zamanlar babama, Tanrı'nın neden bize yarınların neler getireceğini söylemediğini sormuştum.
O da gelecegi bilmemenin aslinda bir lütuf olduğunu , neler yaşayacağımızı bilirsek hayatlarımızı ve mutluluklarımızı hak ettiğimize inanmayacağımızı söylemişti.
Her biri ayrı hikayeye sahip, hayata sımsıkı tutunan dört kadının hikayesi.
Hayatın içinden dört güçlü kadın...
Küçük mucizeler, büyük umutlar
Birbirlerinden tamamen farklı 4 kadının hikayesinin anlatıldığı akıcı bir solukta okunabilecek bir kitap .
.
.
Yaşamın ne denli kıymetli bir şey olduğunu bir kez daha öğrenmek, sorunları aşması gereken tek insanın siz olmadığını bir kez daha görmek ve mucizelere bir kez daha inanmak istiyorsanız bu kitap sizin için doğru bir tercih.
Hayata yeni bir kural koyalım mı?... Şöyle olsun: Daima gerektiğinden biraz daha nazik olmaya çalış.
.
.
.
Haklı olmak ile nazik olmak arasında seçim yapmanız gerektiğinde nazik olmayı seçin.
.
.
.
Sonra içimden gelerek gülümsedim. Nedenini bilmiyorum. Bazen ağlayacakmış gibi hissettiğimde bunu neredeyse gülecekmiş hissine
”Hayat tecrübelerimle şu yargıya vardım ki, başkalarıyla benim aramda korkunç bir uçurum var, anladım. Elden geldiğince susmam gerek, elden geldiğince düşüncelerimi kendime saklamalıyım. Ve şimdi yazmaya karar vermişsem, bunun tek nedeni, kendimi gölgeme tanıtmak isteğidir.”
.
.
.
"Yaralar vardır hayatta, ruhu cüzam gibi yavaş yavaş ve yalnızlıkta yiyen, kemiren yaralar.” .
.
.
.
Hem İran edebiyatıyla , hem de Sadık Hidayet’le tanışma kitabım oldu kendileri. İnce bir kitap olmasına rağmen öyle hemen okunacak bir kitap değil. Okuyup da anlaması ve anlatması zor bir kitap. Kitap herkes için başka şeyler görüp başka şekilde yorumlayacağı bir metine sahip. Olaylar yer mekan ve zamandan bağımsız ilerliyor.
.
.
.
Kitabın sonunda onu tanıyan birisi tarafından yazılan biyografisi var Sadık Hidayet'in orayı okuduktan sonra daha anlamlı geliyor.
.
.
.
Okumak isterseniz daha sakin kafayla okumanızı tavsiye ederim
Kitapta Osmanlı İmparatorluğunun son dönemi, Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı, İsrail devletinin kuruluşu ve sonrasındaki Arap- İsrail savaşlarını da kapsayan bir dramın öyküsü İsyan Kitapdar ismindeki, soyu Osmanlı hanedanından gelen bir kişi üzerinden anlatılıyor .
Baş karakterimiz de, yıllarca tahtta hüküm sürmüş bir ailenin torunu.
Yıl 2020. Ölümcül bir virüsün Belçika'da ortaya çıkıp kısa sürede tüm Avrupa'ya yayılmasından dört sene sonra. Tüm yetişkinlerin öldüğü, geriye sadece çocukların kaldığı hayalet coğrafyalar.
Baştan sona felakete sürüklenmiş Sicilya’da hayatta kalma mücadelesi veren on üç yaşında, inatçı ve gözüpek bir kız ile küçük erkek kardeşi. Yanmış
Çok çalışmakla kendinden geçmiş,aşırı kilo almış,sigara ve alkol gibi sağlığa zararlı maddeleri kullanan bir avukatın hayatının gidişatını sorgulayıp yeni kararlar vermesini konu alıyor.
Hem akıcı hem de öğüt verici bir dost niteliğinde bir kitap olmuş. Okurken altı çizilecek çok kıymetli sözler mevcut. Onlardan bir kaç tanesini şuraya bırakayım
- Yaşamda komik olan ne, biliyor musun?
- Söyle.
- Çoğu kimse gerçekten neyi istediğini ve bunu nasıl elde edeceğini anladığında artık çok geç olmuştur. "Gençler bilebilse, yaşlılar yapabilse" deyişi o kadar doğru ki.
" Mutluluğun sırrı basit: Yapmayı gerçekten sevdiğin şeyin ne olduğunu bul ve tüm enerjini bunu yapmaya yönlendir. "
'Sana gül veren elde hep biraz güzel koku kalır.'
Anlamı; başkalarının yaşamlarını iyileştirmek için çalışırsan bu süreç içinde dolaylı olarak kendi yaşamını da iyileştirirsin.
Kendine bile özen göstermezken başkalarına nasıl gösterebilirsin? Kendin iyi hissetmezken nasıl iyilik yapabilirsin?
Kendimi sevemezsem başkalarınıda sevemem.
Evin ne kadar büyük, araban ne kadar gösterişli olursa olsun yaşamın sonunda yanında götüreceğin sadece vicdanındır. Vicdanını dinle.
Şeker Portakalı ve Güneşi Uyandıralım'ın devamı olan Delifişek'te Zeze artık delikanlı biri olarak karşımıza çıkıyor.
Bu kitapta 20 yaşlarına gelmiş, hayatın bir çok zorluğuyla karşılaşmış ve göğüs germiş bir Zeze ile karşı karşıyayız. Aşık olmuş ve aşk acısı çekmiş, düşünceyleriyle olgun ve söyledikleriyle düşündüren bir Zéze bulunmaktadır.
Zéze'nin çocukluğu, ergenliği ve genç delikanlı oluşuna şahit olmak çok güzel bir duyguydu. Bu duyguyu yaşamanızı isterim.
Vee bu serinin sonundan da anlıyoruzki, her şeyin yeri dolar ama sevgisizliğin yeri asla dolmaz; ister bir yaşında olun ister bin yaşında...
José Mauro De Vasconcelos” “Güneşi Uyandıralım” kitabı ile tekrar karşımıza “Zeze” karakterini çıkarıyor. Zeze yine bildiğimiz Zeze… Devasa bir hayal gücü... Yine hüzünlü bir Zeze… Yine yaşamdan bıkmış bir Zeze… Ve yine umut dolu bir Zeze… “Şeker Portakalı” ile çocukluk dönemini okuduğumuz Zeze’nin şimdi ise ergenlik çağındaki yaşamını okuyoruz. Şeker Portakalı’nda olan yaramazlıklar, komiklikler ve hayaller yine burada da var.
Artık Zeze'nin Portekizli dostu ve şeker fidanı yok.Yeni bir ailesi var,yüreğinde bir kurbağası ve hep babası olmasını istediği Maurice.. Zeze evlatlık verildiği ailede istediği sevgiyi göremiyor. Sevgiyi aradığı için tekrar hayal dünyasını Cururu Kurbağası Adam ile zenginleştirmeye başlıyor.
Seker portakalını sevdiğim kadar sevemedim. Çünkü şeker portakalı daha samimiydi. Sanki zeze de büyüdükçe samimiyetini kaybediyor gibiydi. Belki de artık çocuk değildi.
Kalbi çocuk olan herkese tavsiye edebilirim. Ama önce şeker portakalını okuyun...
“Yalnız bu hafta 3 kez dayak yedim.” dedim. “Hem de ne biçim. Yapmadığım şeylerden ötürü bile dayak yiyorum hep suç bende. Artık beni dövmeyi alışkanlık haline getirdiler”
“İyi ama niye yapıyorsun böyle?”
“Bütün bunları yapan aslında şeytan olmalı bir takım şeyler yapma isteği geliyor içimden ve yapıyorum bu hafta Nega’nın çitini ateşe verdim. Dona’ya topal ördek diye bağırdım çok kızdı. Paçavradan bir topa tekme yapıştırdım batasıca top, Dona’nın penceresinden girdi büyük aynasını kırdı. Sapanımla üç lamba patlattım. Seu’nun oğlunun kafasına taş attım.”
“Yeter yeter”
Zeze’nin yaptığı yaramazlıklardan sadece bir kaçı.
Zeze çok zeki, hayalgücü çok geniş ama bir o kadarda yaramaz ve bunun için sık sık ailesinden dayak yiyen bir çocuk. Çok fakir bir ailesi var, çok zorluklar çekmiş ve çok duygusal biri olduğu için hayat onu çabuk olgunlaştırmış.
Zeze’nin hayal gücü ve yaptığı yaramazlıkları okudukça gülmeye hatta kahkaha atmaya başlarsınız. Daha sonra Zeze’yi acımasız şekilde dövmelerini okuyunca ister istemez gözleriniz dolar ve ağlarsınız.
Hem yetişkinlerin hem de çocukların okuyabileceği hayal gücünü geliştiren muhteşem bir kitap....
Hasret, izleri Kurtuluş Savaşı ve Cumhuriyet öncesi döneme uzanan, gerçek yaşamdan alınmış kırık bir aşkın ve ömür boyu süren hasretin öyküsü.
Canan Tan'ın kitaplarını okuduğum zaman ehh işte idare eder derdim.Taaki "Hasret" kitabını okuyana kadar.
Kitabın ilk sayfasından tibaren hayretler içerisinde bir solukta okudum. Bir sonraki sayfada acaba ne olacak diye kitabı elimden bırakmak istemedim. Hikayesi o kadar çok etkileyici ki kitabın sonunda gözyaşlarımı tutamadım.
Okurken hem çok güzel bir gerçek aşk hikayesi okuyorsunuz hemde mübadele dönemi hakkında bilgiler ediniyorsunuz. Mübadele öncesi ,sırasında ve sonrasında her iki taraf için ne ifade ettiğini ve neler yaşadıklarını bir bir görüyorsunuz .
HASRET mi, ÖLÜM mü deseler kesinlikle ölümü seçerdi. Tereddütsüz... Hiç gözünü kırpmadan!
Ama ona soran olmamıştı ki...
Aklından Bir Sayı Tut serisinin son kitabıyla John Verdon sahnede.. John Verdon yine kusursuz yine muhteşem.. Özlemişim Gurney’i. O kadar benimsemişim ki Gurney’in evi, bahçesi, bahçedeki kuşkonmaz tarhı, evin arkasındaki ormanı.
David Gurney ve eşini, onların ilişkilerini diyologlarını evlerini ve o güzel sundurmalarını çok özlemişim.
Heyecan ve merak duygusunu yüksek tutan, son sayfalara kadar tahminlerinizin sürekli değiştiği, gerekçeleri sağlam olaylar ile okuyucuya iyi bir polisiye okutuyor John Verdon.
Kurgu mükemmel, dil akıcı, sıkılmadan okunabilecek bir kitap...
Teşekkürler JOHN VERDON.....
Küçük kız Momo bir gün antik tiyatro kalıntılarının arasında kalmış küçük bir odaya yerleşir ve çevre sakinlerinin ilgisini çeker. Çevre sakinleri Momo’yu tanıdıkça onun çok iyi bir dinleyici olduğunu farkeder ve derdi, sıkıntısı, birinin kendisini dinlemesine ihtiyacı olan Momo’ya gitmeye başlar. Momo artık çevre sakinlerinin bir parçası haline
Bir İskender Pala klasiği... Yine bir solukta okunan, okurken düşündüren, dersler veren bir tarihi roman. Iskender Pala nın o muhteşem kalemini okumak büyük bir zevkti.
Bu eserini diğer eserlerinden ayıran tek yanı bana göre biraz daha kolayca konuya dahil olunabilen bir yapısı vardı. Zorlamadan anlaşılabilir bir dil kullandığı için daha ilk sayfalarda kendinizi konunun , olayın içinde buluyorsunuz. Buda okurken size haliyle daha keyif veriyor.. Konuya gelecek olursak, annesi ve babası savaşta öldürülen bir “karga” denen şahsın osmanlı devletinin yükselme dönemindeki , yükselmesine katkıda bulunan kişi ve kişilerden intikam almak, fitne ve fesatlık yapmak, nifak tohumları ekerek kişiler arasında tatsızlıklara rekabetlere ve düşmanlıklara yol açarak amaçları doğrultusunda kendince intikam almak.
15 gün boyunca Yavuz Sultan Selim’e intikam uğruna boşa geçmiş ömrünü anlatan bir mahkum ve okurken her sayfasını hayretle ve merakla çevirdiğiniz bir roman
Molla Lütfi'nin sohbetinin geçtiği bölümler büyük ders niteliğinde özellikle namaz ile ilgili sohbeti beni çok etkiledi.
Bir insanın sınırsız bir kötülüğe sahip olmasını sonuna kadar idrak edebileceğiniz bir kitap keyifli okumalar
Okuduğum ilk Yaşar iKemal kitabı kitabın diline anlatımına bayıldım .Bu kadar sade bir anlatımla ne kadar etkili olunabilir onu gördüm Yaşar Kemal'in bu romanında.
Evet bir masal olarak yazılmış bu kitap .. Anlamak isteyene çok büyük , çok önemli ve çok anlamlı mesajlar veriyor.
Romanda elinde bulundurduğu gücü karıncalar üzerinde kullanan
Filler Sultanı ile Kırmızı Sakallı Topal KarıncaYaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 201710,2bin okunma
İnanılmaz kurgu. İnanılmaz etkileyici üslup. Saramago’nun okuduğum ilk kitabı.
Bilinmeyen bir ülkede başlayan körlük salgınıyla akıl hastanesinde karantinaya alınan bir grup insanın örgütlenerek nasıl yaşam ve insanlık mücadelesi verdiklerini anlatan muhteşem bir kitap.
Kitabı okurken, bir felaketin karşısında kalan insanoğlunun nasıl
Masalla gerçeği ayırt edebilecek okurlara… diye başlıyor bu seferki romanımız.
Bugüne kadar Azra Kohen'in herhangi bir kitabını okumamıştım ve Aeden benim ilk kitabım. Azra Kohen, beni kalemi ile gerçekten etkiledi.
Bu kitap tam anlamıyla uyanışımız adına mucize! Size Dünya gerçeklerini avaz avaz bağıran, kanıtlar sunan, insanlıgınızı sorgulatan, okudugunuz bilgiler karşısında sizi yıkan olaganüstü bir kitap
Kitabın konusu ise Aeden gezegeninde yaşayan Sonje ve Numi'nin Dünya gezegenine gelip biz "insansıların" Dünya'ya, hayvanlara, çocuklara, havaya, suya vb. verdigimiz zararları görmesi üzerine Dünya'yı kurtarmak için harekete geçmelerini ve bu süreçte başlarına gelen olayları anlatiyor bunu öyle güzel, öyle akıcı bir dil ile anlatıyor ki sanki siz de Aeden gezegeninden gelmiş, Dünya'nin,insansiların haline hayret ederek bakıyorsunuz ve onlarla birlikte Dünya'yı kurtarmak adına savaşıyorsunuz.
Biraz düşünmek ve gezegenimize verdiğimiz zararın farkına varmak için mutlaka okuyun okuyun okutturun
Diğer kitaplarını da en kısa zamanda okuyacağım okuyacağım
"Neden korkacaktı? Türk yurdunda doğmuştu, Kırım’ın güneşinde büyümüştü: Damarlarında ateş gibi sıcak, kırmızı Türk kanı akmıyor muydu? Nice nice saltanatlar gelip geçmişti. Nice zalimler bu memleketi, bu toprağı kemirmişler, kanlara bulamışlardı, fakat dinden, haktan, namustan doğan bu Türk milletinin ruhunu hiç kimse; vahşi kara, hiçbir kuvvet kıramamıştı; Rus komünizmi de kıramazdı."
Rusya'da komünizmin yükselmeye başladığı dönemde Kırım Tatarlarının yaşadıklarını anlatıyor. Kırım türklerinin toprağa olan bağlılığı, iyilikleri ve temiz yüreklilikleri anlatılıyor. Ayrıca rusyayla olan kıran kıran mücadelerini, mağlubiyetlerini, ölümlerini etkileyici yalın bir dille anlatılmış.
Okurken keyif alınan sonrasında da insanda iz bırakan bir kitap.
Kırım Türklerinin yaşadığı acılarını, hüzünlü, güzel, akıcı ve etkileyici bir üslupla yazmıştır.
Içinde gerçek "insan " acısıyla, tatlısıyla, kahkaha ve gözyaşıyla "duygu"barındıran bir kitap okumak istiyorum deseniz buyrun "onlarda insandı " okuyun. .
Keyifli okumalar
