Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Elifleyim

“Bir şey dileyebilecek olsam kendime, azıcık mutlu olmayı isterdim. Çünkü fazlaca mutlu olsaydım, üzüntünün hasretini çekerdim.”
Reklam
Sana isabet eden her fenalık kendi nefsindendir.
Ben, iki insanın daha yüce hakikati bulmak için bir ihtirası paylaştığı bir aşk düşünüyorum. Belki de buna aşk dememek gerek. Belki de dostluk demek daha doğru

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
“Dönüşte bira kapıp gelirim. Cila olur. Canan! Bir yere ayrılma, gebertirim. Bu gece buradasın hayatım!” Ne zamandır ilk kez birisi bana “Kal” demişti, “sakın gitme.”
Sayfa 126Kitabı okudu
Reklam
“Evet bir kişi her şeye alışabilir ama bize nasıl olduğunu sormayın.”
Brion Gysin’in dediği gibi: “İnsan kötü bir hayvandır.”
aslında tek kişi sayılmaz mı karanlıkta iki kişi
"Elif'in çapı, iki üç santimden fazla olmasa gerekti, ama tüm Kâinat gerçek ve eksiksiz olarak içindeydi. Her şey oradaydı... sonsuzdu, çünkü onu Kâinat'in neresinden baksam açikça görebiliyordum." Jorge Luis Borges
"Tanrı sana bir şeyi söylemek istediğinde bir insana bunları söyletecektir.”
Reklam
Osman
Dinlediğim şarkı “Neydi bir arada tutan şey ikimizi?” diye soruyor. “Mezon alan teorisi” diye cevap veriyorum. Romantizm pek bana göre değil Osman, olmuyor, yapamıyorum.
Anadyomene
Anadyomene aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit'in lakabıdır, kelime anlami su yüzüne çıkan, denizden yükselen demektir. Bu lakabı da doğumu hakkındaki efsaneden kaynaklanmaktadır. Homeros onun Zeus ile Okeanos'un kızı Dione'den doğduğunu söyler, Hesiodos ise denizin köpüklü dalgalarından doğduğunu söyler. Ona göre, Kronos kral babasi Uranos'u devirirken babasinin cinsel organin kesmiş, kesilen organ denize düşmüş ve oluşan köpüklerden Afrodit doğmuştur. (ç.n.)
Kanımca bu da aramızdaki ilişkinin pek yerinde olmadığının üstü örtülü bir ifadesi. Buna -bilinçsiz de olsa-sen de neden olduğunu kabullenirsen anlaşmış sayılırız. Ben bugünkü durumuma tabii sadece senin üzerimde yaptığın baskı nedeniyle geldiğimi söylemek istemiyorum. Ben kimi yerde abartıyı sevsem de, bu biraz abartı olurdu. Bence şu mümkündü: Eğer ben senin etkin olmadan büyümüs olsaydım yine de senin hoşuna gidecek birisi olamazdım.
Mutluluk bir adım ötedeymiş gibi görünürken, bu aşırı/abartılı fedakarlıklar, mutluluğun bizzat kendisini dinamitler.
Bazen gerçek acı verir ve bilgiyi almak ızdıraptır, bu da fikirlerinizi ve ön yargılarınızı değiştirmeniz gerektiği anlamına gelir. Ancak bu, güzel ögrenme ve büyüme sürecinin bir parçası olarak ödediğiniz bedeldir.
Reklam
Sonradan fark ettim ki, çocukluk asıl, insana ileri yaşlarda lazım.
Bakın ne diyeceğim: Duygular geçersizdir. Çünkü hepsi geçici.Kalpler kolay yorulur ve çabucak bozulur. Kendi yalanlarina inaniyorlar diye güvenemeyiz ki romantiklere. 'Varoluşsal yoğunluk’ filan gibi seylere pabuç bırakmayınız. Bu dünyada hepimiz ceset kadar yalnızız. Robota benzetiyor bizi bunca protez. Mutluluğu hiç kimse kendine mal edemez.
Şehrin yüksek binalarindan birine çıkıp aşağıya bakıyorum, her şehirde rastlanabilecek bir manzarayla karşılaşıyorum: Yüzlerce insan, bazen birbirlerinin yolunu keserek orada oraya gidip geliyor... Ölümsüz gibi görünüyorlar. "Nedir bu?" diye soruyorum kendi kendime, anlamlandırmak gerekiyor , "Kabus mu, şenlik mi?" Arka arkaya bir sürü karşıt anlamlı sözcük geçiyoru aklımdan. Eksilerle artıların birbirini götürmesi gibi kalabalığın da bir matematiği var. Sıradanlık bu olmalı: Bütün karşıtlar birbirini götürüyor. Başka ne söyleyebilirim ki size?
Sayfa 108Kitabı okudu
Ona yağmurlu bir günde denize girişimden söz etmiştim. “ Yağmur damlaları durgun suyun yüzeyini öyle hoş iğneliyor, hafifçe yukarı sıçrayıp düşen öyle pırıltılı damlacıklar oluşturuyordu ki, Çince bir kitabın satırları arasında hissetmiştim kendimi’”
Reklam
Şehir Rehberi Şehrimizdeki yoksulların tam sayısını bilmiyoruz. Ama çoklar. Gecekondularda yaşıyorlar. Bayramlarda ulaşım araçları parasız olunca ortaya çıkıyorlar. Caddelerde, alışveriş merkezlerinde dolaşıyorlar. Geçtiğimiz bayram, şehir tiyatrosunda onlar için "Temizlik İmandan Gelir" adlı oyun, yine ücretsiz, sergilendi. Konusunu yüzyillar once Anadolu’da yaşanan bir savaştan alan bu oyunda, Türk askerlerinin misvak dallarıyla dişlerini fırçaladığını gören düşman gözcüsünün, "Türkler bizi çiğ çiğ yiyecek!" diye bağırarak saklandığı yerden fırlayıp kaçtığı sahne, yoksullar tarafından çılgınca alkışlandı.
"Kendi içini göremeyen, orada ne rezil şeyler olduğunu bilmeyen, kendi içinden çıkamaz.”
“… çünkü sadece insan türünün erkeği dişisini öldürür.”
Sayfa 101Kitabı okudu
“Bizim dünyamızda kendi türünüzden olmayana acımazdınız ve o bizim türümüzden değildi. Ağaç insanlarının bir üyesiydi ve çok yaşlanmıştı.”