Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Gökhan Toktamış

Gökhan Toktamış
@Gokhantoktamis
27 | adana | #book | #travel ”Böylesine güzel bir gökyüzünün altında, bu kadar kötü insan nasıl yaşayabiliyordu?” instagram.com/gokhan.toktamis goodatolye@ gmail.com
438 syf.
·
Puan vermedi
Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında geçen olayda köy halkının geri kalmışlığı, cehaleti anlatılıyor. Ağalığın köylerde hüküm sürdüğü, sözleri kanun yerine geçtiği köylülerin isyanını, baş kaldırışlarını konu alıyor. - Güzel bir kitap okuduktan sonra içimdeki tarifsiz mutluluğu anlatabilecek bir yeteneğim olsun isterdim. Bu yeteneğinimi de sadece Yaşar Kemal'in "İnce Memed" kitabının bende yarattığı etkiyi anlatmak için kullanırdım. Öyle sevdim, öyle etkilendim. Kitabı beğendiğimi okuduktan sonra belki okumaya devam etmezsiniz ama ben yine de anlatmak istiyorum. Kitabı okurken, kitap okuduğuma inanamadım. Olaylar gözümün önünde canlanıyor, bazen de olayların içinde buluyordum kendimi. Kitabı okumadığım zamanlar aklım hep kitaptaydı. Kör olasıca Abdi Ağa ne alıp veremediğin vardı da köylüye böyle zulüm ediyorsun diye söyleniyordum. Bazı bazı Memed ne yaptı ola diyordum. Hatce ne yaptı? Memed'in yanındaymışım gibi hissediyor ama elim kolum bağlı bir şey yapamıyordum. - "Konuşan insan, öyle kolay kolay dertten ölmez. Bir insan konuşmadı da içine gömüldü müydü, sonu felakettir." - "İşte bunu yapmamalı. İnsanlarla oynamamalı. Bir yerleri var, bir ince yerleri, işte oraya değmemeli." - "Dünyanın bütün kötülüklerine baş kaldır. Bazen senin iyiliğin başkasının kötülüğüne de olabilir. Kendi iyiliğine de baş kaldır…" - Kitabı okuyanlar neler düşünüyor?
İnce Memed 1
İnce Memed 1Yaşar Kemal · Yapı Kredi Yayınları · 202357,6bin okunma
Reklam
304 syf.
·
Puan vermedi
Kentin açık tiyatro salonunda yaşamaya başlayan sekiz yaşında olan kız çocuğu Momo, iyi bir dinleyici olduğu için çevresindekilerin sorunları çözmesine yardımcı olur ve herkes tarafından -duman adamlar hariç- çok sevilir. - Bazı kitaplara neden çocuk kitabı dediklerini ve bu şekilde bir kalıba koyduklarını anlamıyorum. Halbuki Momo gibi bazı kitapları büyük küçük demeden herkesin okuması gerektiğini düşünüyorum. İnsanların birbirlerini dinledikleri ve birbirlerine zaman ayırdıkları sırada Zaman Tasarruf Şirketinde çalışan Duman Adamlar karşılarına çıkıp insanların zamanlarını bir şekilde çalmaya çalışıyorlar. Kitap okumanın, arkadaşlarla sohbet etmenin, birini dinlemenin ve hayal kurmanın zaman kaybı olduğunu, bu kayıp zamanların bir daha geri gelmeyeceğini, hızlı bir şekilde sürekli çalışıp hiç durmadan çalışırlarsa kendilerine zaman biriktireceklerini söylüyorlar. Benim için anlamlı ve güzel bir kitapta. Bir çırpıda bitebilecek, sizi içine çeken anlatımıyla zamanı sorgulayacaksınız. Nelere vakit harcıyoruz? Nelere harcamıyoruz? Vakit harcadığımız şeylere değiyor mu? Ben pek fazla bir şey yazamamış olabilirim o yüzden kitabı okuyanların düşüncelerini daha çok merak ediyorum.
Momo
MomoMichael Ende · Pegasus Yayınları · 201765,7bin okunma
218 syf.
·
Puan vermedi
Göl kıyısında küçük bir kasabada annesiyle birlikte yaşayan on yedi yaşındaki Franz, annesinin isteği üzerine Viyana’ya tanıdık bir tütüncü olan Otto Trsnjek’in yanında çırak olarak işe başlar ve kısa sürede işi öğrenir. Kısa sürede diyorum ama kitabı okurken Franz ile birlikte sanki ben de o rutubetli, havasız, loş ışıklı ve eskimiş tezgahların olduğu tütüncü dükkanında işi öğrenmeye çalışıyordum. Sürekli yapılan rutin işleri zamanla kavrıyor, sürekli gelen müşterilerin ne istediğini, hangi tütünü içtiklerini ezberliyordum. Bazen de dışardaki tezgahın başında sabahtan akşama kadar gazete okuyordum. Otto’ya göre gazete okuma işi önemli bir olaymış. Franz ile birlikte dışardaki tezgahın başında gazete okurken müşteri olarak yaşlı bir adam gelir ve hemen dikkatimizi çeker. Gerçi daha çok yaşlı adamın dikkatini biz çektik ama olsun. Bu adam’ın Profesör Sigmund Freud olduğunu sonradan öğrenen Franz, insanların sıkıntılarını gidermek, zengin etmek ya da hayatta bir yolunu bulmak için para ödediklerini, bunu yaparken de profesör’ün sadece koltuğunda oturup onları dinlediğini sonradan öğrendi. Tütüncü Çırağı Franz’da yolunu bulmak, hayatındaki eksikliğin ne olduğunu bilmek istiyordu. O sırada bunlar yaşanırken Viyana’ya gamalı haçlar, Führer posterleri, Gestapo da gelip yerleşti. Çok fazla şey anlatmak istemiyorum o yüzden kısacası beni kesinlikle çok etkiledi. Bu benzetmeyi kolay kolay bir kitapta yapmam ama bu kitabı okurken film izliyor gibi olayları yaşıyordum.
Tütüncü Çırağı
Tütüncü ÇırağıRobert Seethaler · Jaguar Kitap · 20211,170 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
724 syf.
·
Puan vermedi
Diğerlerinden farklı olan, ama farklı olmak istemeyen, herkes gibi olmak için çabalayan ama başaramayan Selim Işık ve en yakın arkadaşı olan Turgut Özben'in dünyalarını anlatan, ruhsal çözümlemeler ve düşüncelerle dolu bir roman. - Neden bilmiyorum ama bu kitaba hak ettiği yorumu yapamayacağım korkusu var içimde. Kitabı uzun zamandır kütüphanede okuyucudan gelmesini beklemiştim ve beklediğime değdi. Fazlasıyla ağır olan, ama kelimeler ve sayfalar su gibi akıp giden bir kitap Tutunamayanlar. İlk sayfaları her ne kadar güzel gitse de, ortaları bana biraz sıkıcı geldi. Ama yine de bırakmadım. Bırakmak istemedim çünkü Turgut Özben'in, Olric'in ve Selim Işık'ın dünyasında kendimi fazlasıyla buldum. Ama hiç bir zaman kitaptaki karakterle tam olarak kendimi benimsetmedim. Onların dünyası, kişilikleri bana ağır gelirdi ve altında ezilirdim. Selim'in bu dünyaya ait olmayan güzel düşünceleri, naifliği, insan oluşu beni fazlasıyla büyüledi. Kitapta fazlasıyla altı çizilesi yerler vardı ve bende kütüphaneden aldığım için pos-it yapıştırdım. Ama sonra çok fazla yerler olunca oluruna bıraktım ve sadece okumaya verdim kendimi. Goethe; “Dünya, hassas kalpler için bir cehennemdir.” diyor ve benim aklıma Selim Işık geliyor. Bu bir tesadüf olamaz, olmamalı çünkü Goethe bu sözü Selim'e ithafen yazmış olmalı. Yazmadıysa bile ben Selim'e ithaf ediyorum! "Düşünmekten ve sevmekten korkuyoruz. İnsan olmaktan korkuyoruz. İşin içine bir kere acıma girerse, ondan bir daha kurtulamamaktan korkuyoruz." Selim korkmamak istiyordu. Sevmek, bağlanmak, aşık olmak ve yaşamak istiyordu. Kendisi değil, herkes gibi olmak, tutunmak istiyordu.
Tutunamayanlar
TutunamayanlarOğuz Atay · İletişim Yayınları · 202061,6bin okunma
120 syf.
·
Puan vermedi
·
33 günde okudu
“Kırılıyorum, hayal kırıklığına kapılıp oturakalıyorum. Peki ne yüzünden? Yaşam. Kör kuyuya kovasız gitmek gibi, arsız bir yalan olsa bile. Yaşamak bana göre değil; çünkü ne insanları seviyorum ne hayvanları; bunun üzerine kafa yormaya başlar başlamaz düşünceler her şeyi çarpıtıyor, bastırıyor. İnsan kendisine yavaş yavaş yabancılaştığını anlıyor; sabahları kalkıyorum, başka şeyler istiyorum. Konuşsaydım herhangi bir duygu taşımadığımı söylerdim. Konuşsaydım dünya birdenbire depresyona girerdi.” (syf.7-8)
33
33Kjersti Skomsvold · Jaguar Yayınları · 2016232 okunma
Reklam
80 syf.
·
Puan vermedi
“Sokakları bok götürüyorken, kanalizasyonun pis suları her yeri kaplamışken, herkes pis kokuları kokluyor ve bundan şikâyet ediyorken, niye biz yazdığımız zaman, sadece ve sadece çiçeklerin güzelliğinden ve ne harika koktuklarından söz etmek zorunda kalalım?” Bu yazıyı kitabın arka tanıtım yazısından alıntıladım. Etkilendiğinizi tahmin ediyorum, çünkü ben de sizler kadar etkilendiğim için kitabı okumaya başladım ama baştan söyleyeyim, umduğumu bulamadım. Seksen küsur sayfa olmasına rağmen otuz sayfası önsöz ve yazarın sunuşu ile başlıyor. Ne yalan söyleyeyim, kitaptan daha çok -yani geri kalan elli sayfa yerine- sunuş kısmını daha çok beğendim. En azından daha heyecanlı, daha merak uyandıran ve olayları açık bir şekilde anladığım bir kısım olmuş.
O Koku
O KokuSunullah İbrahim · Jaguar Kitap · 2013126 okunma
132 syf.
1/10 puan verdi
·
6 saatte okudu
Kitabı bitirir bitirmez, kitapla ilgili düşüncelerimi yazmak için telefonu elime alıyorum. Büyük bir merak ve umutla kitaba başladığımı öncelikle söylemeliyim. - bu hataya ne yazık ki her seferinde düşüyorum- Kitap roman kategorisinde yer alsa da, bana göre anı, biyografi türünden. Gerçi okudukça bunlardan bile emin değilim ya, yine de bir kefeye koymak gerekiyor diye düşünüyorum. Mathea’nin, eşi Epsilon ile birlikte yaşadıkları ya da yaşamak istedikleri şeyleri anlattığı hayat hikayelerini kaleme almış. Mathea’nin olayları anlatışından yaşlı biri olduğunu tahmin ediyordum ki, ilerleyen sayfalarda buna kesinkes emin oldum. Bana göre aklına estiği, birbirinden farklı, olaylardan bağımsız şeyler anlattığı bir kitap olmuş. Karakterin huzursuzluğunu kitabı okurken ben de hissettim çünkü artık sıkıcı bir hâl almaya başlamıştı.
Hızlandıkça Azalıyorum
Hızlandıkça AzalıyorumKjersti Skomsvold · Jaguar Kitap · 20151,785 okunma
272 syf.
·
Puan vermedi
·
25 günde okudu
Kitabı bitirmeden önce Agatha Christie’in böylesi bir roman yazdığını hiç düşünmezdim. Benim bildiğim polisiye ve cinayet romanları yazan Christie; meğer sevgi, aşk üzerine kitaplar da yazıyor ve bunu başarılı bir şekilde sürdürüyormuş. Kitabı okurken kendimi hikayenin içinde buluyor, olaylar gözümde canlanıyordu. Laura, kız kardeşinin olacağı haberini aldıktan sonra kıskançlık duyguları oluşur ve kardeşi Shirley’i henüz dünyaya gelmeden nefret etmeye başlar. Kardeşi dünyaya geldikten sonra ona olan sevgisi gün geçtikçe büyür ve bu sevgi hem kendisine hem de kardeşine zarar verir. Olayların böyle gelişeceğini hiç tahmin etmedim ama iki kardeşe üzüldüğümü söylemeliyim. Belki de yaşanması ve yaşandıkça görülmesi gerekiyormuş bazı olayların. Shirley’in kocası Charlesi böyle delice sevmesine, sevginin ne kadar güçlü olduğuna ve çoğu şeyin önüne geçtiğini gördüm ama yine de kocasına çok sinirlendim. Sevgi hak edilende cennet, hak etmeyende cehennemdir..
Sevginin Bağladıkları
Sevginin BağladıklarıAgatha Christie · Altın Kitaplar · 2017111 okunma
240 syf.
·
Puan vermedi
·
24 günde okudu
Kitabın ilk sayfaları beni biraz tedirgin etti ama okumaya devam ettim. Sonra Kitty ile Walter’in evliliğine şahit oldum. Başlarda Kitty’e sinirlenmiş ve onun adına çok üzülmüştüm. Kendisini gerçekten seven, değer veren ama bunun farkında olamayacak kadar gözü yükseklerde ve Walter’den farklı olan Kitty, gerçekleri görmeye başlayınca bir nebze sevindim diyebilirim. Modern Klasikler normal de -bana mı denk geliyor bilmiyorum- böyle akıcı ve okuyucuyu içine alacak kadar sürükleyici olmuyor. Boyalı Peçe kitabını uzun süre beklettiğime pişman oldum diyebilirim. Kitapta beni etkileyen Walter’in Kitty’e yaptığı konuşma oldu. - ‘’Seninle ilgili hayallere kapılmadım.’’ dedi. ‘’Aptal, uçarı ve boş kafalı olduğunu biliyordum. Ama seni sevdim. Amaçlarının ve ideallerinin bayağı ve sıradan olduğunu biliyordum. Ama seni sevdim. Vasat biri olduğunu biliyordum. Ama seni sevdim.’’
Boyalı Peçe
Boyalı PeçeW. Somerset Maugham · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20162,861 okunma
144 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
7 günde okudu
Kitabın isminden anlaşılacağı üzere, morali bozuk olan, hayatta umudu ve beklentisi kalmamış, son çareyi intahar etmekte bulan insanların bu dükkana gelip çeşitli intahar malzemeleri aldığı bir yer. - Kitaba 1000kitap sitesinde gezinirken rastladım ve yorumları okuyunca merak edip aldım. İyi ki almışım diyorum çünkü daha önce okuduğum kitaplara hiç benzememekle beraber, çok farklı bir anlatımı vardı. Anlatımdan ziyade, konusu başlı başına farklı geldiği için merakla okumaya devam ettim.
İntihar Dükkanı
İntihar DükkanıJean Teule · Sel Yayıncılık · 20207,2bin okunma
Reklam
80 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Dostoyevski’nin, Victor Hugo’nun “Bir İdam Mahkumunun Son Günü” eserinden ilham alarak 20 günde yazdığı eser. 41 yaşında olan bir rehinci ve kendisinden yaşça küçük kız olan 16 yaşındaki uysal kızın hikayesi - “Yazdıklarım ne bir hikâye ne de anılar toplamı. Birkaç saat önce pencereden atlayıp canına kıyan, şimdiyse bir masanın üstünde boyunca yatan bir kadının kocasını getirin gözlerinizin önüne; içinde bulunduğu duygu karmaşasında, düşüncelerini toparlamaya zaman bulamamıştır, evin odalarını gezip neler olduğunu anlamaya, aklını bir noktada yoğunlaştırmaya uğraşır. Adam aynı zamanda kendi kendine konuşan ölü gibidir.” Bu satırlar kitabın en başından, hikayeye başlamadan yazar tarafından söyleniyor. Bildiğiniz gibi uzun zamandır okuduğum kitaplara odaklanmakta sorun yaşıyordum. Neyse ki imdadıma, beni hiç yanıltmayan Dostoyevski’nin Uysal Kız eseri geldi. Ordudan atılan -sonraları rehinci olan- kendini beğenmiş, ruhsal olarak sefil bir adam. Diğer taraftan gazetede iş ilanı için para bulmaya çalışan, kendi ayakları üzerinde durmak için elinde değerli değersiz her şeyi rehinciye veren 16 yaşındaki bir kız. Rehinci bu kız üzerinde hakimiyet kurmak, onu kontrol etmek için onunla evlenmek istiyor. Aslında tamamen rehincinin ruh halini ve düşüncelerine odaklandığımız bu acınası hayatlara şahitlik ediyoruz. Rehinci’yi bazen anlıyor, bazen anlayamıyorsunuz. Uysal kızın gerçek anlamda uysal, onurlu ve gururlu olduğunu fark ediyorsunuz. Hikayenin sonunda rehinci ile birlikte odada nereye gideceğinizi şaşıracak, olaylar üzerinde düşünmeye çalışacaksınız.
Uysal Kız
Uysal KızFyodor Dostoyevski · Can Yayınları · 20238,2bin okunma
464 syf.
3/10 puan verdi
·
24 günde okudu
Perili bir evde annesiyle beraber büyüyen Gilliat, çevresi tarafından garipsenen; kaba saba biri olarak görülüyor. İyi bir denizci ve balıkçı olan Gilliat, karşılıksız platonik aşkı yüzünden fedakarlık ve zorluklarla mücadele etmesi gerekiyor. - Yıllar önce Sefiller ve Bir İdam Mahkûmunun Son Günü kitaplarını okumuş ve çok beğenmiştim. Bana yazarın böyle bir kitabı olduğunu, beğenmeyeceğimi söyleseler hayatta inanmazdım. Ama insan kendi gözleriyle görünce ve yaşayınca buna inanmak zorunda kalıyor. Kitabı almadan önce yorumlarda sürekli “yazarın tüm hünerlerini gösterdiği kitap” olarak bahsediliyordu. Bu satırlar beni çok heyecanlandırmış, hemen kitabı satın almama neden olmuştu. Hatta öyle ki, okuma grubuyla beraber birkaç okur ile okuma kararı almıştık. Maalesef kitapta çok fazla karakter olmasından ve yine maalesef çok fazla denizcilik terimleri olmasından dolayı kitap sıkıcı bir hal almaya başladı. Sayfalar ilerledikçe kitabı yarım bırakma düşüncesi içerisine girmiştim ama yine de inat edip bitirmeye karar verdim. Kitap 450 sayfa olmasına rağmen ilk 100 sayfası Gilliat’ın hayatından ve anlamadığım denizcilik terimlerinden bahsediyor. Kitap 200 sayfadan sonra başlasaydı muhtemelen daha az sıkıcı bir hal alırdı.
Deniz İşçileri
Deniz İşçileriVictor Hugo · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20191,704 okunma
158 syf.
5/10 puan verdi
·
Beğendi
·
11 günde okudu
Kitabı okumadan önce yorumlarda, kitabı okurken çok acıkacaksınız gibi söylemlere rastladım. Nedense ben öyle bir açlık hissetmedim, daha çok Andreas’in sefil hayatına şahitlik ettim. Böylesi sefil, aç, bitap bir insanın yaşadığı hayat normal şartlarda beni çok üzerdi, ama yazarın anlatımından dolayı mı yoksa çeviriden kaynaklı mı tam bilmiyorum, hiç üzülemedim. Yazarın hayatını ve kitabın konusunu bölüm halinde yazmayı düşünsem de sonradan yazmamaya karar verdim. Biraz yazarın hayatını okuyunca kitaptaki konuyla benzerlikler olduğunu ve hayatından kesitler sunduğunu fark ettim. Kitaptaki karakterin aç kalması, işlerinin yolunda gitmemesi bana biraz gururundan ve vicdan azabından ileri geldiğini düşündürdü. Kitabı okuyalı birkaç gün olduğu için olaylar ve yaşanılanlar tam olarak hatırımda olmasa da, kitabı okuyan okurlarla yorumlarda kitap üzerine konuşabilir, fikir alışverişi yapabiliriz.
Açlık
AçlıkKnut Hamsun · Varlık Yayınları · 201727,8bin okunma
104 syf.
6/10 puan verdi
·
Beğendi
·
20 günde okudu
1956 yılında yayımlanan Düşüş eseri, Paris’li Avukat Jean-Baptiste Clamence'in Amsterdam'daki Mexico-City adındaki bir barda tanıştığı -aslında kimseyle tanışmıyor-kişiyle; hayatı, insanları, kendi kişiliği hakkında hararetli bir sohbet içerisine girer ve kendi sorularına kendisi cevap verir. - Sanırım artık bunu söylemek ben de alışkanlık oldu ama yine de yazacağım. Yazarın daha önce okuduğum Yabancı kitabından sonra okuduğum, ikinci kitabı Düşüş eseri oldu. Yabancı kitabını okuyup beğendiğim halde burada paylaşmamış, -bu bir itiraf galiba- çünkü yorum yazmaya cesaret edememiştim. Şimdi değişen neydi de Düşüş kitabını burada paylaşıyorum değil mi? Bu kitaptan önce okuduğum birkaç kitap bana iyi gelmemiş, beğenmemiştim. Hâlbuki Albert Camus’un Düşüş kitabını bu kadar beğeneceğimi bilsem daha önce başlardım. Kitabı bitirmemle yorumunu yazmam arasında epey bir zaman geçtiği için çok şey yazamayacağım maalesef. Kitapta olay örgüsü aramak hata olur, zira kitabı sindire sindire okumalı ve Clamence’in sorduğu sual ve cevaplar üzerinde düşünmeliyiz. Bana göre Parisli Avukat, insanların iç yüzünü, itiraf edemediklerini kendi iç hesaplaşmalarıyla gün yüzüne çıkarıyor ve bunları; bizlerin yüzüne sert bir rüzgâr gibi çarpıyor ve adamakıllı kendimize getiriyor.
Düşüş
DüşüşAlbert Camus · Can Yayınları · 201915,1bin okunma
138 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
4 günde okudu
Kitap 1990 yılında aynı isimle televizyon dizisi olarak uyarlanmış; Neriman’ın batılı yaşamın büyüsüne kapılıp, ailesi, sevgilisi ve yaşadığı yer ile tercih yapmasını ve arada kalmasını konu alıyor. - Peyami Safa ile tanışıklığım 2018 yılında, Dokuzuncu Hariciye Koğuşu eseri ile gerçekleşti. Kimileri dilinin zor ve anlaşılmaz olmasından yakınırken, benim çok hoşuma gitmişti. Kitapta klasik Türk dizilerinde gördüğümüz şu batılı yaşama olan merak konu alınıyor. Tabii ki bu kitapta öyle vakit kaybettiren şeylerden daha ziyade, bir insanın kendi geleneklerini artık hor görüp batı kültürüne nasıl merak saldığı anlatılıyor. Bu anlatım yalın bir uslûpla değil, aksine Peyami Safa’nın kelimeleri bir sihirbaz gibi büyüleyici anlatışı okuyucuyu etkisi altına alıyor. Neriman’ın bulunduğu psikoloji, düşünceleri, nedenleri ve yalanlarına şahitlik ediyor, bazen ona hak veriyor, bazen de çok sinirleniyordum. Kitabın sonuna kadar Şinasi’ye üzülmeden edemedim. Neriman’ın bazı gerçekleri görmesine sevindiğimi söylemeliyim ama sinirim hâlâ geçmiş değil. Aslında düşünüyorum da, kim Neriman gibi değil ki şimdi?
Fatih Harbiye
Fatih HarbiyePeyami Safa · Ötüken Neşriyat · 202047,5bin okunma
184 syf.
3/10 puan verdi
Avrupalıların yerlilere yaptığı zulmü derinlemesine irdeleyen Conrad, aynı zamanda her insanın içindeki kötülüğü ele alıyor ve bunu bir beyazın belleğindeki iç çatışmalarla anlatıyor. - Öncelikle kitapla tanışmama gelirsem, kitabı öyle bir yerde gördüğüm için değil, yorumlarını okuyup dikkatimi çektiği için almıştım. Bana göre zor bir kitap olduğunu, okurken anlamaya başladım ama buna rağmen yine de okumaya devam ettim. Kitap yavaş okunmuyor, aksine hızlı okunuyor. Kelimeler gözümün önünde yıldızlar gibi kayıyor ve ben o kelimelerin büyüsüne kapılıp sarhoş oluyordum ama hiçbir şey anlamıyordum. Böylesi derin, gerçekçi bir eseri anlayamamanın üzüntüsü içinde olduğumu söylemeliyim. Buna rağmen yine de Marlow’un kitap aşkını ve bilgiç sözlerini sevdim. Tabii ki, Avrupalıların uygarlık götürme bahanesiyle Afrika’yı sömürgeleştirdiğini ve insanlara zulüm yaptığını sevmedim. - “Kitabı cebime attım. Emin olun, kitabı okumayı bırakmak, eski ve sağlam bir dostluğun sığınağından ayrılmak gibiydi.”
Karanlığın Yüreği
Karanlığın YüreğiJoseph Conrad · Can Yayınları · 20114,205 okunma
Reklam
56 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
1 saatte okudu
Dünyanın ucundaki denizin ortasında bulunan Akatan’da yaşayan insanların hikayesi ve en önemlisi Naass’ın Unga’ya olan bağlılığı anlatılıyor. - Yazarın daha önce Beyaz Diş ve Martın Eden kitaplarını okumuş, Martın Eden kitabını çok sevmiştim. Bu kitabı da okumadan önce ufak bir inceleme yaptım ve okumaya başladım. Elli sayfa olmasına rağmen kimi okur kitabı anlamamış. Bence anlamamakta haklılar çünkü kitap, “her şeyi kendi tarzımda ama sizin anlayacağınız şekilde anlatacağım.” Satırlarıyla başlıyor ve neyin ne olduğu gün yüzüne çıkıyor. On dokuz sayfa boyunca olaylar önceden anlatıldığı için anlaşılması pek tabii zor oluyor. Hikaye keşke daha uzun olsaydı çünkü gayet sürükleyici ve akıcıydı. Akatan’ın reis oğlu reisi Naass’ın serüvenine şahitlik etmek ve yaşadığı mücadeleleri okumak çok keyifliydi. - “Sessizce oturmuş, bana bu kadar yabancı oluşuna şaşıyordum.”
Bir Kuzey Macerası
Bir Kuzey MacerasıJack London · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202119,5bin okunma
224 syf.
5/10 puan verdi
·
6 günde okudu
Bu kitapla birlikte Ahmet Ümit’in böylelikle okuduğum dördüncü kitabı oldu. Daha önce “İstanbul Hatırası, Beyoğlu Rapsodisi, Kar Kokusu” kitaplarını okumuş ve çok beğenmiştim. Hatta yazarlar içerisinde kitaplarını en fazla okuduğum yazar diyebiliriz. Bu kitapla ilgili sizin de bildiğiniz gibi çok olumlu yorumlar okumadım. Kitabı beğenmediğimi söyleyemem, çünkü gayet sıkmadan okunabilir bir dille ve üslupla yazılmış. Hatta yazarı ilk defa bu kitapla tanımış olsaydım muhtemelen diğer kitaplarını da merak ederdim ama maalesef daha önce bir tanışıklığımız var. Okuduğum diğer kitaplardaki tadı bu kitapta alamadım ve bana diğerlerine kıyasla basit geldi. Ahmet Ümit’in daha önce güçlü kalemi ve anlatımıyla tanışınca böyle bir kitap hâliyle hüsrana uğratıyor.
Aşkımız Eski Bir Roman
Aşkımız Eski Bir RomanAhmet Ümit · Yapı Kredi Yayınları · 201924,6bin okunma
80 syf.
4/10 puan verdi
·
3 günde okudu
Aytmatov’un galiba çoğu eseri novella tarzında kısa ama birçok anlam barındırıyor. Yıllar önce yazarı tanımak için “Beyaz Gemi” adlı eserini okumuş, çok karmaşık bulmuştum. Bu kitabına başlayınca gözüm biraz korkmadı değil ama gayet anlaşılır ve yalın bir dille yazıldığını okuyunca fark ettim. Peki saydıklarımın dışında, bir kitapta en çok aradığınız şey ne olurdu? Evet tahmin ettiğiniz gibi “duygu” olurdu. İlk okuduğum kitapta olmadığı gibi, bu kitabı da açık söylemek gerekirse duygusuzca okudum. Arka kapakta “töre ve çevre şartlarının insan ilişkileri açısından bir hikâye” olarak bahsediliyor. Hatta öyle ki, İkinci Dünya Savaşı sırasında bir hikâye olması daha şaşırtıcı. Yine de Seyit’in düşüncelerine, Cemile’nin hamaratlığına, dillere destan güzelliğine ve gözü pekliğine, Danyar’ın diğerlerinden farklı bakış açısına, yiğitliğine şahit olmak için okunabilir.
Cemile
CemileCengiz Aytmatov · Ötüken Neşriyat · 201932,3bin okunma
72 syf.
6/10 puan verdi
·
9 saatte okudu
Uzun zamandır Zweig okumadığımı söylemeyeceğim. Gerçi yine başka türlü söylemiş oldum ama olsun. Berger’in duygu ve düşüncelerini, içinde bulunduğu zor koşulları ifade eden kitabı bir solukta okudum. Zaten Zweig böyle bir yazar değil mi? Basit gibi görünen yaşam öykülerini sihirli kelimelerle anlatıp aslında o hikayenin basit olmadığını, karakterin nasıl zorlu süreçlerden geçtiğini bize yansıtmıyor mu? Galiba yansıtmak kelimesi hafif kalacak, biraz da olsun bizi içine çekiyor ve karakter ile beraber o duyguları yaşıyoruz. “Onu kenarda tutan çekingenliği değildi. Para harcamayı bilmez ama heyecan verici gelen şeyleri yapmaktan mahrum kaldığı için utanırdı.” Acaba sorun diğer -onunla sürekli dalga geçen- arkadaşlarının yaklaşımı mıydı? Berger aslında “binlerce insanın arasında yapayalnız” hissediyordu. Arkadaşı Schramek gibi eğlenmek, gezmek ve Karla gibi bir kızla sevgili olmak istiyordu. Onların yanında hep bir “çocuk” olarak kalacağını düşünüyor ve umutsuzluğa kapılıyordu.
Kızıl
KızılStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202229,1bin okunma
112 syf.
7/10 puan verdi
·
Beğendi
·
23 saatte okudu
Kitabın ilk satırları, “gerçek bir kadının öyküsüdür bu” diye başlıyor. Mısırlı araştırmacı feminist Neval El Seddavi, Firdevs ya da Sıfır Noktasındaki Kadın ile Kanatır Cezaevi’nde tanışıyor. - Firdevs, “bırak konuşayım. Sözümü kesme. Seni dinleyecek zamanım yok. Bu akşam saat altıda almaya gelecekler beni.” Bunlar ölüm hücresinde ölümü bekleyen bir kadının sözleri. Kitaba güzel demeye dilim varmıyor sevgili okur. Bu kitap bana acı, ızdırap ve insanoğlunun kötülükte sınır tanımayan yönlerini bir kez daha gösterdi. Henüz küçük yaşta dünyayı ve insanları tanıyamazken kötülüklerle tanıştı ama onların kötülük olduğunu anlamayacak kadar küçüktü. En azından ben küçük olduğu için anlamadığını düşünmüştüm. Firdevs’in içindeki iyilik ve saflık küçüklüğünden ileri gelmiyor, her zaman içinde var olacak duygularmış. Ortaokul diploması ile bir iş bulmak ve kendi ayakları üstünde durmasına bile izin vermediler. - Kitap yorumu içinizde yarım kalmışlık, eksiklik hissi yarattı değil mi? Kitabı okuyan ve okumayı düşünenler olarak biraz da yorumlardan devam edelim.
Sıfır Noktasındaki Kadın
Sıfır Noktasındaki KadınNevâl El-Seddavi · Metis Yayınları · 201613,4bin okunma
160 syf.
3/10 puan verdi
·
27 saatte okudu
Daha önce hiç psikoloji kitabı okumadığımı söylemeliyim. Başlangıç olarak bu kitabın iyi ya da kötü olduğunu yorum kısmına yazarsanız ve önerilerde bulunursanız sevinirim. - İki bölümden oluşan ve salt beş başlık içeren psikoloji araştırma ve derleme kitabı olan “Bağlanma ve Sonraki Yaşlarda Görülen Etkileri” kitabı yüzlerce klinik çalışmalar,
Bağlanma ve Sonraki Yaşlarda Görülen Etkileri
Bağlanma ve Sonraki Yaşlarda Görülen EtkileriTurhan Yörükan · İş Bankası Kültür Yayınları · 201543 okunma
Reklam
83 syf.
·
Puan vermedi
·
4 saatte okudu
Kitabın kapak ve isminden anlaşılacağı üzere farklı tarz bir kitap olduğu gayet açık bir şekilde anlaşılıyor. Ben de zaten bunlara istinaden almıştım ama çoğu zaman olduğu gibi araştırmadan sipariş verdim. Kitabı daha iyi anlamanız için, kitabın arka kapağındaki tanıtım yazısından alıntı yapacağım. “Aldatılan bir koca tarafından tutulan dedektif, çiftin peşinden dünyanın öbür ucuna, Tayga Ormanlarına kadar gider.” Buraya kadar her şey güzel ve ilgi çekici değil mi? Meksikalı yazar Cristina Rivera Garza, bu hikayeyi “Aynı Şey, Sözleşme, Ziyan Olmak” gibi yirmi üç başlık altında ayırmış. İlk okuduğumda anlayamadığım için tekrar baştan sesli okumaya karar verdim. - Anlamadığım kitapları bazen sesli okumak işe yarıyor.- Maalesef yine de tam olarak olayları kafamda toplayamadım. Bazen gelgitler yaşayıp, acaba bu hikayenin devamı mı yoksa ayrı mı diye sık sık ikilemde kaldım. Özet olarak benim tarzım bir kitap olmadığını bu sayede anlamış oldum. Tabii yine de kitaptan sevdiğim alıntılar oldu ve not aldım. - “Ama insanın en çok o nadir bulunan yeteneği, sabra ihtiyacı olur; ya da düşünecek başka şeylere gerek duyar insan, bir tür kendini oyalama becerisine. Kendi içinizde bir yere saklanmaya, içinde saklanabileceğiniz kendi lisanınıza ihtiyaç duyarsınız. Bir sığınak gerekir, evet. Herhangi bir sığınak olur.” - “Bazen, hüsran bizi gökyüzüne bakmaya zorlar.”
Tayga Sendromu
Tayga SendromuCristina Rivera Garza · Yüz Kitap · 201965 okunma
148 syf.
3/10 puan verdi
Yıllardır balıkçılık yapan ama aylardır balık tutamayan Kübalı Santiago’nun kılıç balığıyla beş gün süren mücadelesini anlatan gezgin ve maceraperest bir ruha sahip olan yazar Ernest Hemingway’ın yazdığı “Yaşlı Adam ve Deniz” isimli kitabını kısa sürede okudum. Yazar Hemingway Küba seyahati sırasında kitabı yazmış, hatta kitaptaki karakterlerin ve hikayenin gerçekte yaşandığını söylemiş. Yine de yazar, “Fakat ben onları yete­rince iyi ve gerçek göstermiş olsa idim, onlar da pek çok şey ifade etmiş olurlardı.” Demiş. Kitabın çevirisinden mi yoksa yazarın yazım dilinden mi bilmiyorum ama bana çok yalın anlatılmış gibi geldi. Yalından kastım, gerçek anlamda çok sade bir dil, karakterlerin özellikleri olsun, çevrenin yapısı ya da tarifi olsun çok düz anlatılmış. Kendimi daha iyi ifade etmek gerekirse, kitabın sonunda çevirmenin notundan alıntı yapmak istiyorum. “Zaman zaman akıcılıktan ve hatta lezzetten ödün vermek durumunda kaldım. Çünkü yazar eserini bol sıfatlı betimlemelere, pekiştirmelere ve zengin bir kelime dağarcığına başvurmadan, romanlarında takındığı üslubun aksine uzun ve karmaşık cümlelerle kaleme almıştır.”
Yaşlı Adam ve Deniz
Yaşlı Adam ve DenizErnest Hemingway · Bilgi Yayınları · 202332bin okunma
272 syf.
9/10 puan verdi
·
Beğendi
·
14 günde okudu
İlk defa okuma grubuyla birlikte bir kitap okudum ve bence çok güzel bir etkinlik oldu. Kitabın konusundan bahsetmek gerekirse, size Yunan mitolojisi karakterlerinden biri olan ve Narsisizm -kendini beğenmiş anlamına gelen- kelimenin asıl sahibi ve ilham kaynağı Narkissos’tan bahsetmek istiyorum. Dağ perilerinden biri olan Echo (Eko) Narkissos’a âşık olur ve sürekli onun güzelliğini izler. Echo bir gün cesaretini toplayıp Narkissos’un karşısına çıktığında Narkissos onu hor görür, “Bana dokunmana izin vermektense ölürüm daha iyi!” diyerek perinin aşkını karşılıksız bırakır. Narkissos’un bu tavrı diğer perileri çok kızdırır ve ona beddua ederek tanrıların gazabını isterler. Bu bedduaları işiten tanrılar “Başkalarını sevmeyen kendini sevsin!” diyerek onu cezalandırırlar. Bir gün bir pınara su içmek için eğilen Narkissos, suda kendi aksini görür, “Kendime olan sevgimle yanıyorum ben. Suda yansıyan bu güzelliğe nasıl kavuşabilirim? O güzellikten vazgeçemem de. Artık yalnız ölüm kurtarır beni.” der. Bu kitabı üstünkörü yorumlamak ve kitaba haksızlık etmek istemediğim için bu yazıyı yorum olarak değil de, ufak bir bilgi kırıntısı olarak görebilirsiniz. Zaten kitabı okumadıysanız ve okumayı düşünüyorsanız, muhtemelen sürekli satırların altını çizmekten, satırlar üzerinde duraksayıp düşünmekten kendinizi alamayacaksınız.
Dorian Gray'in Portresi
Dorian Gray'in PortresiOscar Wilde · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 202372,8bin okunma
200 syf.
·
Puan vermedi
·
Beğendi
·
24 saatte okudu
Kitapta herkesin tanıdığı gibi Pikonyo’yu gerçekte de tanımayan yoktur. Kukladan yapılmış, yalan söyleyince burnu uzayan bir çocuk olarak zaten tanıyoruz. En azından ben, kitabı okuyana kadar sadece bunları biliyordum. Kitabı okuduktan sonra aslında Pinokyo’nun babası dediği Geppetto tarafından nasıl yapıldığını, yapıldıktan sonra Geppetto’nun ve kendisinin başını türlü çeşit belalara soktuğunu öğrendim. Artık yaramazlık yapmayacağına ben bile inanıyordum ki yine kendisini belanın içinde buluyordu. Hatalarının farkında ve zeki bir çocuk olmasına rağmen - çocuk olduğu için - yine de söz dinlemiyor, hep başının dikine gidiyor, haylazlıklar, eğlenceler peşinde koşuyor. Buna rağmen keyifle ve hatta merakla okuduğum dünyanın en önemli çocuk klasiklerinden biri oldu.
Pinokyo
PinokyoCarlo Collodi · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 20218,4bin okunma