MESUT ÇİFT
Göz açtım onu gördüm güzellerden
Ceylan gibi bir şey nazlı ve ürkek
Gözüm gibi kıskanırım ellerden
Kan çıkar yan baksa ona bir erkek
Saçları saç gözleri göz o yârin
Gamzesi muhabbeti kadar derin
Serindir elleri alnımda serin
Göğüs onda başımı dinleyecek
Ben bir kara parçasıyım o deniz
Ne ben onsuz ederim ne o bensiz
Gökyüzüne vurmuş mesut gölgemiz
Gel fotoğrafçı gel resmimizi çek
KIŞ GÜNEŞİ
Böyle hepimiz birden bu güneşte,
Ne güzel ısınıyoruz değil mi?
Ağaçlar, çalılar, taşlar, tümsekler?
İhya eden, şâd eden bu güneşte,
Gölgenizden ayırmayın gölgemi;
Birbirlerine yabancı değiller.
Yeryüzünde hemşeri bildim sizi;
Günümü aranızda geçiririm;
Gurbet yok benim’çin ölümden gayri.
Anlarım beni yâd ettiğinizi,
Kendiliğinden ısınınca kabrim,
Güneş çıktığı zaman kış günleri.
YAĞMUR YAĞIYORDU
Yağmur yağıyordu Paris kaldırımlarına;
Seni düşünüyordum penceremde!
(Penceremiz olabilirdi!)
Yağmuru sevmediğin geldi aklıma.
Bulutlar da hatırlamış olacaklar ki
Yağmurda üzüldüğünü,
Sağnak durdu birdenbire;
Güneş açtı.
Yüzün güldü mü bilmem,
İstanbul’daki pencerende
Dünden hatta bugünden bile yok haberimiz,
Yaşamanın en güzel noktasında durmuşuz,
Bir huzur ahengine dalmış gönüllerimiz.
Uyanabilir miyiz sanki böyle rüyadan?
Elbette seni inciteceğim.
Elbette beni inciteceksin.
Elbette birbirimizi inciteceğiz.
Ama bu varoluşun mutlak koşuludur.
Bahar olmak, kışın riskini kabul etmek demektir.
Var olmak, var olmama riskini kabul etmektir.
Ben sana mecburum bilemezsin
Adını mıh gibi aklımda tutuyorum
Büyüdükçe büyüyor gözlerin
Ben sana mecburum bilemezsin
İçimi seninle ısıtıyorum
Ağaçlar sonbahara hazırlanıyor
Bu şehir o eski İstanbul mudur?