Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Varoluş sancıları herkeste varolmuş
XIX İLKGENÇLİK İlkgençlik yıllarımda sürekli düşünmekten, hayal etmekten hoşlandığım şeylerin neler olduğunu söylesem, sanırım kimse inanmaz bana. Çünkü bunlar ne yaşıma ne de toplumsal durumuma uygun şeylerdi. Ama kanımca insanın toplumsal konumuyla ahlaki konumu arasındaki birbirini tutmazlık, gerçekliğin en şaşmaz belirtisidir. Kendi içime
Kurgu Sanatı
"Nietzsche "bir son vermenin", herhangi bir sanat eserinin sonuna o kaçınılmaz vuruşu yapmanın deha gerektirdiğini söylemiştir. Bu, kurgu sanatında bilhassa roman -her taşın kendine özgü bir ağırlığa ve taşıma gücüne sahip olduğu ve temellerinin en yüksek kulenin ölçülerine göre atılmasının gerektiği bu ağır ağır inşa edilen yapı- için doğrudur. Aksine, kısa öyküde yazarın ilk endişesi nasıl bir başlangıç yapacağını bilmek olmalıdır, denebilir." #kurgusanatı #edithwharton
Reklam
“Omuzlarımda ağır bir yük var gibiydi, kollarıma prangalar, ayaklarıma demir külçeler geçirmişlerdi sanki. Bırakın yataktan çıkmayı kıpırdamayı bile istemiyordum.”
"sessizlik gürültüden çok daha ağır bir şey."
Hiçliğin farkına varınca kendini bulurdu insan. Tam olamayacağını idrak edince tamamlanırdı. Acelecilikle değil, sabrın ağır adımlarıyla ve sükûnetle yürünürse istikamet üzere yol alırdı.
Adımları hiç duyulmuyordu Ağır siyah ipekli elbisesi köpük gibi beyaz dolgun boynuyla geniş omuzlarını tatlı tatlı sarıyordu. Yumuşak bir hareketle kendını koltuğa bıraktı. Yirmi iki yaşındaydı, yüzü de ancak o kadar gösteriyordu. Teni duru beyazdı, yanaklarına, yu karı doğru solgun bir pembelik yayılmıştı. Yüzü ablakça, alt çenesı biraz çıkıktı. Üst dudağı ince, iki kat kalın olan alt du dağı hafif şişkin gibiydi. Fakat olağanüstü güzel, son derece gür koyu kumral saçları, koyu samur kaşları, uzun kirpik li nefis kurşuni mavi gözleri en kayıtsız, dalgın bır adamın bile yolda, gezintide, kalabalıkta dikkatini çekerdi; bu yüzü gören olduğu yerde kala kalır, onu uzun süre unutamazdı. Alyoşa'yı en çok bu yüzdeki çocukça, saf ifade etkilemişti. Bakışları çocukçaydı, sevinmesinde bile çocukça bir hal var dı. O anda masaya yaklaşırken de üstünde bu sevinçli hal vardı. Hep o çocuksu sabırsızlıkla, saf bir merakla bir şeyler bekliyormuş gibi yaklaştı. Bakışı insanda neşe uyandırıyor du. Alyoşa bunu o anda hissetti. Bu kadında başka, ifade edemeyeceği ya da kendi kendine açıklayamayacağı, ama bilinçsizce hissettiği bir şey vardı: Bu, vücut hareketlerindeki yumuşaklık, tatlılık, kedilere özgü sessizlik olmalıydı.
Sayfa 194 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
"Toplu olarak insanları sevdikçe kişilere karşı sevgim o oranda azalıyor. Hayalimde, olanca tutkumla insanlığa hizmet etmeyi kurduğum çok olmuştur, gerekirse bu uğurda kendimi feda edebilirdim. Gelgelelim, kimseyle aynı oda- da iki gün bile geçiremem; bunu deneylerimden biliyorum. Bana yaklaşan kimse kişiliğimi eziyor, özgürlüğümü sınırlıyormuş gibi geliyor bana. Yirmi dört saat içinde en iyi insan- dan nefret edebilirim. Birinden, sofrada yemeği ağır yediği için, öbüründen, nezlesi var, durmadan burnunu temizliyor diye... İnsanlarla ilişkiye girer girmez onlara düşman kesiliyorum. Ama kişilere nefretim arttıkça genel olarak insanlığa sevgim o oranda artıyordu."
Sayfa 68 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Bu birçok genç kızın uyuduğu loş, sessiz yatakhanelere ağır bir rüya bulutu çökmüş gibidir. Bu havayı dağıtmamak, biçareleri er geç kaybedecekleri bu rüyadan uyandırmamak için ayaklarımın ucuna basa basa, yüreğim titreyerek yürürüm.
Sayfa 326 - İnkılap Yayınları, Reşat Nuri Güntekin, Bütün Eserleri, ÇalıkuşuKitabı okuyor
Sen bir gelip,bir kayboluyordun, tıpkı parlak hızlı bir kuyruklu yıldız gibi Bense her şeyi unutuyor ağır ağır sönüyordum...
Durumumuzun acı verici olduğunu, bu durumu çözmek gerektiğini söylüyordun. Bu durumun bana ne kadar ağır geldiğini, seni özgürce ve korkusuzca sevebilmek için neler verebileceğimi bilseydin! Acı çekmezdim, kıskançlığımla sana da acı çektirmezdim... Yakında olacak, ama bizim düşündüğümüz gibi değil.
Sayfa 473
Reklam
Ölü sözcüklerin kokusu, acı bir is gibi bütün eve, bütün eşyaya sinmiş. Ne yapsan işlediğin ağır günahın izlerini uzun süre yok edemeyeceksin. Yok edemiyorsun. Sonunda, odalara inen külleri belki kabaca temizlemiş oluyorsun. Ya içinin külleri?
Dünya da hiçbir şey insan ruhu üzerinde hiçlik kadar ağır bir baskı uygulayamaz.
Okuduklarımın çoğu, sadece gözlerimin önünden akan, kayıp giden yazı dizgeleriydi. Aklım almıyordu; alır gibi olanları da, biraz sonra kafamı tamamen karıştırırken buluyordum. Okuduklarım huzursuzluğumu artırmaktan başka bir işe yaramıyordu. Her kelime, bir dipsiz mağaranın girişi gibiydi. Açlığım okudukça azalırken, aynı zamanda çoğalıyordu da. Okudukça ne kadar az bildiğimi fark ediyordum. Ne kadar acıkmış olduğunu yemeğe oturunca anlayan adam gibi. Üstelik nereden başlayacağımı kesinlikle bilemiyordum. Ağır konular okumak istiyor, ama kısa süre sonra kendimi bir macera romanının kollarında gezerken buluyordum. On sayfa teorik bir şey okusam, üstüne üç tane roman okumak istiyordum.
Destek Yayınları: Nisan 2012 epubKitabı okudu
Batıda roman, çeşitli süreçler içinde yavaş yavaş olmuştur. Sınıfların belirmesi, bireyin ortaya çıkışı ve toplum yaşamını yönlendirmeye başlamasıyla yükselmiştir. Kuşkusuz bizde öyle olmadı. Türk romanı kendi tarihsel süreçleri içinde, bu ağır, birbirini izleyen aşamalardan geçerek belirmedi edebiyat sahnemizde. Bütün bunlar son yıllar epey açıklandı, tartışıldı, kabul gördü. Özellikle 16.yüzyıla kadar Osmanlılarda üretimdeki duralık, tarımdan sanata doğadakini yineleme ve çoğaltma dışında herhangi bir yeniden üretimin söz konusu SÖZE NER E DEN BAŞ L A S A M 27 olmaması, birey yerine yığınsallığın ağır basması, giderek Tanrı ile, inançla birleştirilmiş devlet anlayışı, bireyin, yani ferdin kendi adına, kendisi için harekete geçmemesi sonucunu doğurmuştur.
Sayfa 32 - 30 ekım 2000Kitabı okudu
Ölüm kadar derin, sağlıklı bir çocuğunki kadar dinç hissettiren bir uykudan uyandım ağır ağır.
Sayfa 39 - Ithaki
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.