Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Platon’un İkili Bölme Yöntemi ve Aristoteles:
Platon (Eflatun)
Platon (Eflatun)
… kavramları en genellerinden başlayarak ikili bölmelere tabi tutmakta ve böylece bir şeyin tanımının, yani bilgisinin, biliminin elde edileceğini düşünmekteydi. Örnek olarak Platon insanı ele almaktaydı. İnsanın ne olduğunu tanımlamak, insan kavramının içeriğini belirlemek için önce varlıkları canlı ve cansız olarak ikiye ayırmakta ve insanı canlı varlıklar grubuna sokmaktaydı. Sonra canlı varlıkları veya hayvanları karada ve suda yaşayan varlıklar olarak ikiye ayırmakta, insanın karada yaşayan bir hayvan olduğunu söylemekteydi. Böylece ikili bölmeler yaparak ilerlemekte ve sonunda insanın bütün özelliklerini… ortaya koyabileceğine inanmaktaydı. (…)
Aristoteles
Aristoteles
ise bu akıl yürütme tarzına veya bilim yöntemine şu itirazı yapmaktadır: Bütün bu ikili bölmelerde kanıtlanan şey nedir? Birinci durumda insanın bir varlık olduğu, canlı veya cansız olduğu, ikinci durumda bir canlı veya hayvan olduğu, karada veya suda yaşayan bir varlık olduğu… O kadar! Bu akıl yürütmede yaptığımız ikiye bölmelerde, insanın neden ikinci gruba değil de birinci gruba girdiği, neden ikinci özelliklere değil de birinci özelliklere sahip olduğu ‘kanıtlanmamaktadır.’ Ona neden birinci gruba ait bir özelliğin yüklenip, diğer gruba ait özelliğin yüklenmediği gösterilmemektedir.”
Bilim nedir?
Bilim, kıyas denilen akıl yürütme aracılığıyla kanıtlanmış önermeler topluluğudur. Fakat bu tür önerme­ler kendilerine dayanacakları, kendilerinden çıkacakları öncüller ge­rektirir. Bu öncüllerin kendilerinin de başka kıyasların sonuçları olma­ları, yani kanıtlanmış olmaları arzu edilen bir şeyse de, geriye doğru tümü kanıtlanmış önermelerden meydana gelecek bir bilimsel yapının mümkün olmadığını biliyoruz. O halde kendileri kanıtlanmış olmayan birtakım öncüilere ihtiyacımız olacaktır. Bu öncüller ise Aristoteles'in kendisinin de kabul ettiği gibi son tabiilde tümevarım veya deneyle oluşacaklardır. Bilim, mümkün olanın değil, "zorunlu olan"ın alanıdır; mümkün olanı değil, zorunlu olanı konu alır. O halde eğer sonuçları­mızın zorunlu olmalarını istiyorsak öncüllerimizin de zorunlu olmala­rını istemek zorundayız. Bu ise iki şey demektir: I) Öncüllerin, konu­larının her örneği ile ilgili olarak doğru olmalarının zorunlu olması (Akıllılık her insan için zorunlu olarak doğrudur); Il) Öncüllerin öz­neyle yüklem arasında tesis ettikleri bağın özsel (perse) bir bağ olması (Akıllılık; beyazlık, siyahlık, gülme vb gibi özelliklerden farklı ola­rak insanın özünü ifade eder).
Sayfa 122 - İstanbul Bilgi Üniversitesi YayınlarıKitabı okudu
Reklam
Okunmaya o kadar değer ki
LEV TOLSTOY, İTİRAFLARIM’DAN Eğitimli ve bilge kişilerin ortaya koydukları akla dayalı bilgi yaşamın anlamını reddederken büyük insan kitleleri, bütün insanlık, bu anlamı akıldışı bilgiyle algılıyordu. Bu akıldışı bilgi ise inançtır, tam da benim kabul edemeyeceğim şey. Bu, Tanrıdır; altı günde yaradılış, şeytanlar ve melekler ve diğerleri.
Hayvanların akıl yürütebileceğini söylüyor
G.A.: Aptal hayvanların pek çoğunun düşünebildiğine inanıyor musun? Y.A.: Evet-fil, maymun, at, köpek, papağan, makav, alaycı kuş ve daha pek çoğu. Eşi çukura düşen ve zemin tutsağın kurtulmasına olanak sağlayacak kadar yüksele­ne dek çukura toprak ve çerçöp atan fil, akıl yürütme ni­teliğine sahipti. Benim anladığım, öğretme ve tatbikat ile öğrenebilen tüm hayvanlar gözlem yapmayı biliyor, şunu ve bunu bir araya getirip bir sonuç çıkarıyor olmalılar-dü­şünme süreci.
Sayfa 104Kitabı okudu
''… … tanrılarının varlığına bizi ikna etmek isteyenler, bize, sonuçların gerçek nedenini göremediğimiz için, evrensel nedeni kabul etmemizin şart olduğunu söylemeye yüzsüzce cesaret ediyorlar. Bu kadar aptalca bir akıl yürütme olabilir mi? Bir saçmalığı kabul etmek sanki kendi cehaletinin farkına varmaktan daha iyiymiş gibi; sanki bu
Fol Kitap
_Eğer birinin ruhunu görmek istiyorsanız, ona hayallerini sorun. _İnsan doğasındaki en derin prensip, "takdir edilme" isteğidir. _Alaycı tiplerin aslında acılarını gizlemeye çalıştığı gerçeği doğrudur. _İnsanın dünyadaki durumu, kedinin kitaplıktaki durumu gibidir; görür ve duyar ama hiç bir şey anlayamaz. _Yanlış anlayanlar tarafından
Reklam
Peki bu akıl yürütme doğrultusunda mükemmel olan nedir? Bunu anlayamıyoruz. Gerçekten arzu edilen nesne nedir? Sahip olamayacağımız bir nesne.
«Gördün mü, okuyucum, seni tanımıyorum ama öyle seviyorum ki, elim kolum erişebilseydi, yüreği- nin tam ortasına bir yara açar, sonra da bu yaraya tuzla sirke koyardım; böylece, bu yara sana hiç aman vermesin diye, sürekli bir tedirginlik, sonsuz bir gönül darlığı içinde yaşamanı sağlamış olurdum.» Kendini bilen her yazar, Unamuno'nun bu seslenişine, kuşku- suz candan katılır. Okuyucusuna ilettikleriyle onu de- ğiştirmek ister çünkü. - «Beni okuduktan sonra eski- den nasılsan yine öyle kal» diye düşünen sözümona ya- zar yazmasa da olur, yazsa da yazdıklarını ortaya çı- karması gerekmez. Sarsıp uyandırmak, bilinçlendirip yetiştirmek başkaları da var ama işte yazarın önem- li bir görevi. Kişiye, kişi olarak hem yazara hem oku- yucusuna, kendini arayıp bulmada; yeni yeni yaşama olanakları edinmede; çeşitli yönleriyle evreni görüp olgunlaşmada yardımcı olan başarılardır gerçek yazı ürünleri. Özellikle hızlı akışlı çağlarda, algılama, akıl yürütme, yargılama, beğenme, değerlendirme bakı- mından kavramların, saptamaların, özlemlerin herşe- yi altüst eden bir hıza kapılıp gittiği bunalımlı dönem- lerde, ne etse bitmez yazarın yazarlık gündemi. Gaze- teciden felsefeciye, ozandan bilimadamına, romancı- dan denemeciye dek, yönetmede, eğitmede, sevmede, duyuşta, istemede durak nedir bilmeyen eylemlerin or- tasındadır yazar. Bütün bunların alanıysa dildir; dille yapar, dilde sürdürür varlığını yazardır.
Sayfa 167 - Çağdaş Yayınları, 2.Baskı, 1984”Kitabı okudu
"Düşünün! Bizi daha aşağı hayat biçimlerinden ayıran nedir?" Birden Bento'ya döndü. "Bu soruyu sana soruyorum Bento Spinoza." Bento hiç düşünmeden, "Eşsiz akıl yürütme yeteneğimiz olduğunu düşünüyorum," dedi. "Kesinlikle. Bundan dolayı Aristoteles en mutlu insanın bu işleri yerine getiren kişi olduğunu iddia ediyor.."
Sayfa 114 - Pegasus YayınlarıKitabı okudu
Aydınlanma Çağı her bireyin akıl yürütme kapasitesinin Tanrının insana verdiği gerçek armağan olduğunu öğretiyordu. Filozof İmmanuel Kant 1784 yılında kaleme aldığı "Aydınlanma Nedir?" başlığını taşıyan ünlü makalesinde şunları yazıyordu: Aydınlanma, insanın kendi ayağıyla içine düştüğü toyluktan kurtulmasıdır. Toyluk, insanın kendi aklını bir başkasının rehberliğine ihtiyaç duymaksızın kullanamamasıdır. İnsanın bu toyluğa kendi ayağıyla düşmesinin nedeni de akılsız olması değil, aklını başkasının rehberliği olmaksızın kullanma kararlılığı ve cesaretini gösterememesidir. Bundan dolayı, Aydınlanmanın sloganı şudur: Sapere aude! Kendi aklını kullanma cesareti göster!
Sayfa 335Kitabı okudu
129 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.