Bir gün arkadaşı Ali Fuad (Cebesoy) la beraber Büyükada'ya gitmişler. Ne lokantada yiyip içecek, ne de otelde geceleyebilecek paraları var. Ali Fuad bir şişe rakı, bir şişe bira, ekmek ve yemiş alıp çamlığa yürümüşler. Mustafa Kemal bir şişe birayı bitirince:
-Şimdi ne yapacağım? demiş.
İlk defa rakıyı o akşam denemiş. Başı bir hoş dönmüş. Güneş batmak üzere, sigara paketinin altına resimler çizmiş, sonra:
- Fuad, demiş, ne iyi içkiymiş bu... İnsanın şair de olası geliyor.
Bu ağır ve sert içki bir daha yakasını bırakmamıştı.
Diyanet İşleri eski başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu da bir ara şu ilginç görüşleri kaleme almıştı:
Bugün artık dine ve dindarlığa kültürel bağlamdaki asıl tehdit, pozitivist veya teorik bazdaki ateist mülahazalardan değil, gündelik hayat akışının ürettiği popüler kültürden; bu kültürün manevi, dini ve ahlaki değerleri aşındırmasından ve toplumları tüketim kitlelerine dönüştürme çabasından gelmektedir.
Balkan Savaşı’nda donanmamız yenildiği vakit başında bulunduğu Hamidiye kruvazörü ile denize açılarak Yunan kıyılarını döven, bir hayli zaman yakalanmaksızın Akdeniz doğusunu korkusu altında tutan Rauf (Orbay) –ki Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra İzzet Paşa kabinesinde bahriye nazırı olmuş, Mondros Mütarekesi heyetine başkanlık etmiştir– saltanat rejimine bağlı ve gelenekçi olduğundan cumhuriyet devrinde Atatürk’ten ayrılmış ve onunla dargın olarak ölmüştür. Kültürü kıt, dünya görüşü dar, fakat namuslu bir adamdı. Nitekim Atatürk öldükten yıllarca sonra Kuva-yı Milliye devrinin Kazım Karabekir, Refet Bele ve Ali Fuat Cebesoy gibi “büyük” tanınmışları ile bir toplantıda:
-Hiçbirimiz olmasaydık, Kurtuluş Savaşı’nı Atatürk gene başarırdı. Ama o olmasaydı hiçbirimiz onun yaptığını yapamazdık, deme dürüstlüğünü göstermiştir.
Merhabalardan bir demet. =) Hoş geldiniz, çok bulacaksınız. Çayı kahveyi hazır edin, inceleme uzun, Atsız'ı tanıyacağız.
Hayatını kısaca anlatan yazının içine bölümler ekledim, idealleri,