Saramago'nun Körlük romanı, adeta bir karanlık labirent gibi. İçine girdikçe, insanlığın en karanlık ve en aydınlık köşelerini keşfediyorsun. Aniden körleşmeye başlayan bir grup insanın hikayesi bu, ama sadece körlük değil anlattığı. İnsan nedir, toplum nasıl işler, ahlak nerede biter? Saramago, tüm bu sorulara cevap ararken, okuru da derin bir düşünceye sevk ediyor.
Uzun bir roman, evet. Ama sayfalar akıyor, akıyor... Saramago'nun ustalığı bu olsa gerek. Karakterler o kadar gerçekçi ki, sanki sen de onlarla kör olmuşsun gibi hissediyorsun. Körlük sadece gözlerin görmemesini mi içeriyor? Hayır, hayır... Umudunu, sevgini, inançlarını da kaybetmek demekmiş meğer.
Ama umutsuzluk yok bu romanda. Karanlığın içinde bile bir ışık var. "Doktorun Karısı" karakteri, adeta bir umut timsali. Gözlerini kaybetmeyen tek kişi o ve o da diğerlerinin hayatta kalması için elinden geleni yapıyor. İnsanlığın en güzel hali işte bu.