Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gördüğüm ilk hapishanenin duvarında “Kötülük yapmayı bırak, iyilik yapmayı öğren” yazıyordu. Ama duvarın dışında yazdığı için mahkumlar yazıyo okuyamıyordu.
... Ama nedense Ökkeş okulunu çok sevmiş olmasına rağmen, 12 yaşına geldiği halde birinci sınıftan ikinci sınıfa geçememiştir. Kendisi ile beraber birinci sınıfa yazılanlar İlkokulu bitirdiği halde, o hala birinci sınıfta sıraların en arkasında oturmaktaydı. "Türk'üm, doğruyum, çalışkanım!" İşte beş yıl içinde bunları öğrenmişti en iyi şekilde Ökkeş. Çalışıyordu, ama nedense bir türlü fişleri okuyamıyordu. Sorardı öğretmeni: "Oğlum Ökkeş, beşten beş çıktı kaç kaldı?" "Beş kaldı öğretmenim.." "Hiç beşten beş çıkınca beş kalır mı Ökkeş? Elinde beş cevizin var, beşini de yesen, elinde ceviz kalır mı?" "Kalır öğretmenim." "Ne kalır?" "Kabukları kalır öğretmenim..."
Reklam
Mustafa Kemal Atatürk
Örneğin okulda, Atatürk'ün karga kovaladığını bilirdik ama 5000'e yakın kitap okuduğunu bilmezdik. Laikliğini az çok bilirdik, ama Kurtuluş Savaşı sırasında işgalci Yunanlılarca yıkılan, ahır yapılan yüzlerce camiyi tamir ettirdiğini bilmezdik. İçki içtiğini duyardık da. Kur’an’ın ilk gerçek tefsir ve tercümesini yaptırmak için verdiği mücadeleyi
"Eğer o şarkıyı bir kez daha yarı da kesersen, o sahneye gelir seni keserim'' dedi ayyaş bir mafya babası.. Mekanda ki herkes bir anda dondu kaldı, garsonundan müşterisine herkes afalladı ve assolist korka korka da olsa okumaya başlamıştı o son nakaratı, aslında tamamını da okurdu. Kim bilir kaç kere okumuştur ama okuyamıyordu işte, çünkü kendi de çok içmişti bu gecenin sabaha karşısına uzanan son şarkısını söylerken. Makyajını bozan göz yaşlarını hoyratça silip bir kez daha okumak istedi son nakaratı. Can havliyle hıçkırarak bir soluk daha çekti derinden ve mafya babasının gözlerinin içine bakarak başladı ''uzak diyarlar da evli barklı'' dedi ve devam etti biraz ağlamaklı, fazlasıyla isyankar ''gel de kes ulan, okumuyorum gerisini, o mutluluğu hak etmiyor!'' youtu.be/sSYCoLX-hrI
Ama okuyamıyordu.. Aşk ona azap çektiriyor, iradesine baskın geliyordu..
Gözleri artık görevlerini gereğince yerine getiremiyordu. Gerçi henüz görme gücünü bütünüyle yitirmemişti ama artık hiç okuyamıyordu. Onun yerinde başka birisi olsa, bütün bütüne kör olmayı beklerdi. Eratosthenes' e gelince, kitaplarından ayrılmak zorunda kalışını yeterince körlük saydı. Arkadaşları ve öğrencileri, yanlarında kalması için yalvardılar. Buna karşılık O, bir bilge kişinin olgunluğu ile gülümsedi, kendi isteğiyle yemeden içmeden kesildi ve birkaç gün içinde ölüp gitti.
Reklam
Gördüğüm ilk hapishanenin duvarında "Kötülük yapmayı bırak, iyilik yapmayı öğren" yazıyordu. Ama duvarın dışında yazdığı için mahkumlar yazıyı okuyamıyordu.
Sonra o çocuk büyüyor ve birçok zayıf hadisi alıp din bu diye anlatıyor
Oğlan, Arapça kitaplardan birçok satırlar okudu, anlamını anlattı. Ayrıca ezberlediklerinden okudu, açıkladı. Tavuğun yolunması işi bitmişti. Parçalanmasına; yıkanıp tencereye yerleştirilmesine sıra gelmişti. O iş de orada yürütüldü.- Baba - eğul konuşması, bir yarışmaya, bir boyölçüşmesine dönüşmüştü. Çünkü oğlanın okudukları ve açıkladıktan karşısında^ baba da geri kalmış gözükmek istemiyordu. "Ben de bir şeyler biliyorum. Ben de daha çok şey biliyorum.." havasındaydı. Oysa birçok yönden baba çok gerilerde kalmıştı. Oğlanın birçok öğrendiklerini baba bilmiyordu: Oğlan Arapça dilbügisini, oldukça ileri sayılabilecek ölçüde öğrenmişti. Babay.sa bu alanda hiç okumamıştı. Oğlan, elindeki Arapça kitapları okuyabiliyor, anlamını verebiliyordu. Babaysa bunları okuyamıyordu bile. Oğlan birçok şey ezberlemişti Arapça metinlerden. Şiirler ezberlemişti, dini öğütler ezberlemişti, hadisler ezberlemişti. Hepsini de olabildiğince Tüıkçeye çevirebiliyordu. Babaysa bunlardan habersizdi. Buna karşılık, Türkçe kitaplarda, ibadet ve dini "kıssa"lar (öyküler) alanında okudukları çoktu. Cemaatine de bunlardan anlatıyordu. Bunların çoğunu da oğlu bilmiyordu. Ama oğlan bunları küçümsüyordu. Taraştılar: - Baba o Türkçe kitapların çoğu asılsız. - Hele eşşeğin sıpasına bah; Nerden bilirsin asılsız olduğunu? - Vallaha asılsız. "Sahih" (sağlam) hadislere uymir. - Uyir uyir, sen daha öğrenecen. Derslerin daha yuharılara çıktığında öğrenecen.
Hatta bazıları yedinci sınıfı bile bitirmişti. Ama çoğu yazıp okuyamıyordu. Bazıları bir zamanlar bunu yapabilseler de savaş nedeniyle unutmuşlardı. Savaş birçok şeyi unutturur, sadece okumayı yazmayı değil. Kendinizi bile unutabilirsiniz.
Sayfa 75 - YKY YayınlarıKitabı okudu
504 syf.
9/10 puan verdi
·
4 günde okudu
Osman
Ayfer Tunç’un 3 kitaplık, soluksuz yolculuğunun sonuna geldim bugün. Kapak Kızı ile Şebnem’i, Yeşil Peri Gecesi ile Osman’ı ölesiye merak etmiştim. Bir bakış, bir söz bana neler hissettiriyor biliyorum belki, ama karşıdaki… Osman bana varoluşumuzla ne kadar zıt hayatlar yaşattığımızı sorgulattı. Çok kızdım ona ama çok da üzüldüm. Hayatı ne kadar seviyorsa bir o kadar önemsemiyordu Osman. Kötücül duyguları yoktu, sonunu düşünemiyordu. Duyguları anlayamıyor, niyet okuyamıyordu. Kötü biri değildi Osman ama bu dünyada yaşamak üzere doğmamıştı da. O yüzden kalbimde keskin bir iz bıraktı bu seri. Kalbimde bir gece bomboş bir sokakta, bir kamyonun çarpıp yok ettiği ve evrenden sildiği Osman’ın hüznünü ve yasını bıraktı. İyi ki varsın Ayfer Tunç. ️
Osman
OsmanAyfer Tunç · Can Yayınları · 20204,758 okunma
Reklam
Yaşar Kemal’i dünyaya tanıtan eşi: Tilda
Tilda yabancı dillerden birçok şey okur ve Yaşar'a anlatırdı; Yaşar da dinler ve katılırdı. Bu da sık olacak bir şey değildir. Düşün ki Yaşar, Tilda'nın ulaşabildiği bilgiye ulaşamıyordu; Fransızca, İngilizce okuyamıyordu. Ama Tilda okuyup ona metinleri naklettiği zaman bir diyaloğa giriyorlardı. Böyle şeyler çok önemlidir. Bu dünyada bir sürü kadın böyle zevc bulamaz, bir sürü erkek de böyle eş bulamaz. Mümkün değil. Bu, üniversal bir problemdir.
Sanki çoluk çocuk sahibi aile geçindiren bir kadın gibiydim, oysa benim yaşıtlarım okul okuyorlardı. Ama kimin çocukları? Varlıklı kimselerin, toprak sahiplerinin, yüksek memurların, subayların çocukları okuyor. Şehirde emeğiyle çalışanların çocukları elbette ki okuyamıyordu. Hele köyde ırgatların çocukları... Eve koşarak giderken hep bunları düşündüm. Kafama bir şeyler takılmaya başlamıştı, ben niye okula gidemiyordum niye hep çalışmak zorundaydım? Bu memlekette yanlış giden bir şeyler vardı, ama ne olduğunu pek bilemiyordum.
Sayfa 36 - İletişim Yayıncılık
İsa’dan önce üçüncü yüzyılda yaşamış olan İskenderiyeli kitaplık yöneticisi Eratosthenes’i anımsadı. Bilimin her dalında yetke kabul edilen bu adam, yarım milyonu aşkın elyazısı ruloya bakmakla yükümlüydü. Seksen yaşına geldiğinde, korkunç bir gerçekliğin farkına varmıştı: Gözleri, artık görevlerini gereğince yerine getiremiyordu. Gerçi henüz görme gücünü bütünüyle yitirmemişti ama, artık hiç okuyamıyordu. Onun yerinde başka biri olsa, bütün bütüne kör olmayı beklerdi. Eratosthenes’e gelince, kitaplarından ayrılmak zorunda kalışını, yeterince körlük saydı. Arkadaşları ve öğrencileri yanlarında kalması için yalvardılar. Buna karşılık o, bir bilge kişinin olgunluğuyla gülümsedi, kendi isteğiyle yemeden içmeden kesildi ve birkaç gün içinde ölüp gitti.
Örneğin okulda, Atatürk'ün karga kovaladığını bilirdik ama 5000'e yakın kitap okuduğunu bilmezdik. Laikliğini az çok bilirdik, ama Kurtuluş Savaşı sırasında işgalci Yunanlılarca yıkılan, ahır yapılan yüzlerce camiyi tamir ettirdiğini bilmezdik. İçki içtiğini duyardık da, Kur'an'ın ilk gerçek tefsir ve tercümesini yaptırmak için
Sayfa 30 - İnkılap Kitabevi - Genişletilmiş 12. Baskı 2020Kitabı okudu
90 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.