...Ve güz geldi Ömür hanım. Dünya aydınlık sabahlarını
yitiriyor usul usul. İnsanın içini karartan bulutların seferi var
göğün maviliğinde. Yağmur ha yağdı ha yağacak. İn-
cecik bir çisenti yokluyor boşluğunu insan yüreğinin.
Hüznün bütün koşulları hazır. Nedenini bilmediğim bir
keder akıyor damarlarımdan. Kalbimin üstünde binlerce
bıçak
"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Söylesene: Hiç intihar etmeyi düşündün mü? Hiç mi? O halde okumaya yeltenme! Peki neden? Bir travma mı yaşadın? Bıçağı bileklerine geçirmeden veya soğukkanlı bir şekilde şah damarını kesmeden önce soğuğu hissettin mi? Ürpertiyi ensende alabildin mi? Yoksa bütün bunlara rağmen hayati zevkler, şaşalı geçici hevesler ve korku seni alıkoyup vaz mı
İnsanların zamanla sevgi eşiği düşmüyor mu sizce de? Anlatmak istediğim aynı kişiyi sevmek bahsi değil efendim. Şöyle ki; birilerini yirmili yaşlarda sevmekle otuzlu yaşlarda sevmek nüansı. Yirmili yaşlarda daha az yaşanmışlık, daha az kirlenmiş kalp ve saf sevgi vardır. Otuzlu yaşlar ise acının çeşitli tatlarıyla zaman zaman yanmış, zaman zaman
Bir yolculuğa çıktım. 17 saat... sadece 4 saat uygulamaya koydum, neyse ki dönüş 15 saat. Pederle papaz olduk, annem ise öcü gibi bakıyor. Neydi bu kadar batan? Sevdiklerimi mutlu edebilmek için bindiğim o otobüs topuyla aramı bozdu yarbay. 45 günlük bir kokusuzluk süreci başladı benim için, ama bazı kokularını alamamak yemeksizlikten daha da
Bu kitap yorumunu Instagram'daki "alintilarlayasiyorum" profilimde de okuyabilirsiniz: instagram.com/p/CjVq5rjN0uV
Nasıl yani? Kahve fotoğrafı olmadan bir Kürk Mantolu Madonna kitabı yorumu mu? Olacak iş değil...
İncelemeye başlamadan önce yine şunu söylemem gerek. Bu incelemenin altına bir noktaya kadar yazılan her
Her şeyi iyi yanından görmeyi kim öğretti bize? Acıyı görmeyen insan,umutsuzluğu yaşamayan,iliklerine dek kederin işleyip yaralamadığı bir insan, mutluluktan umuttan sevinçten ne anlar? Göğü görmeden, denizi görmeden maviyi anlamaya benzemez mi bu?
Yaşar Kemal insanları o kadar iyi anlatıyor ki bildiğinizi sandığınız insanları defalarca görüyorsunuz romanın içerisinde.. Okuduğum en güzel romanlardan bir oldu.. Bir bakmışsınız Çanakkale'desiniz bir bakmışsınız Arabistan çöllerinde, Fırat nehrinde, Ege adalarında. Ezidilere olan merakımı arttırmış bir kitap.. Yıllar geçse de aklınızda gözünüzde canlandırdığınız anlar kalacak. :). Bir adaya yerleşip orda yaşayacak tek insan olma isteği de cabası. Ne güzel tasvir etmiş Yaşar Kemal, mıh gibi kazımış aklımıza.
Mesela mübadele konusunda da aynı şeyi anlatmaya çalışıyor; siz istediğiniz kadar bir milleti göçe sürükleyin, diyor, toprağından ayrılmak zorunda bırakın, elbette birileri çıkar hiçbir şekilde yıllardır yaşadığı adasından ayrılmaz. Yani kitap, bir yandan yok edilmeye çalışılan halkların hüzünlü hikâyesiyken diğer taraftan başkahramanı umut olan, birçok yıkım sürecinde dâhi var olmaya çalışan insanların öyküsü niteliğinde.
İnsanlar mı dünyayı çirkinleştiriyor, kirletiyorlardı ,acaba?
Merhaba Kitap Dostlarım!
Uzun zaman oldu inceleme yazmayalı. Bunun çeşitli sebepleri var, ama şimdi anlatmanın sırası değil. Şimdi çok daha önemli bir konumuz var. TECAVÜZ!
Tecavüz kelimesi, söylerken bile bizi bu kadar etkiliyorken, bir de yaşayanları düşünelim. Şimdi hepiniz, düşünmek bile istemiyorum, diyorsunuzdur eminim. Ama düşünelim bir
"Bir kız çocuğunun büyümesi ne zaman biter acaba? İlk adet gördüğünde mi, 18 yaşını doldurunca mı, evlenince mi, saçına ilk ak düşünce mi? Bence hiçbiri değil. Bir kız çocuğu büyümez, kaç yaşına gelirse gelsin asla büyümüş gibi hissetmez kendini."
Öyle ya, büyümüyorum ben, büyümeyeceğim. Birçok hatıra ekleyeceğim hayatıma, bazısı benim,
Hikayemiz 14 yaşındaki Sofie adlı karakterimizin posta kutusuna gelen içinde "Kimsin sen?" yazan bir mektup almasıyla başlıyor. İncelemeden önce söyliyim mükemmel bir kitaptı.
Kitapta başlığın altında da söylendiği gibi felsefe anlatılıyor. Sofie gizli bir felsefe öğretmeni ya da filozofla tanışıyor. Ondan ilk çağlardan itibaren
Özgürlük nedir? Mutlu olmak mıdır özgürlük? Nefes almak mıdır özgürlük? Ya da istediğin şeyi yapmak? Bu kitabı okumadan önce özgürlük hakkında pek düşünmezdim, mutluluğa takmıştım kafayı. Hep mutluluğun nerede olduğunu arardım. Herhalde, bana "özgürlük nedir?" diye sorsanız, rüzgarı anlatırdım size, veya mutluluğu.. Hadi, şimdi sorun
Seni dağladılar, değil mi kalbim,
Her yanın, içi su dolu kabarcık.
Bulunmaz bu halden anlar bir ilim;
Akıl yırtık çuval, sökük dağarcık.
Sensin gökten gelen oklara hedef;
Oyası ateşle işlenen gergef.
Çekme üç beş günlük dünyaya esef!
Dayan kalbim üç beş nefes kadarcık!
Hukuk fakültesinde bir öğretim görevlisi derse girer ve bir öğrenciye adını sorar, öğrenci “Ali” diye cevap verir. Öğretmen bir anda,
“Defol bu sınıftan, bir daha asla dersime gelme” der.
Bütün öğrenciler şaşkınlık içindedir, neye uğradığı şaşıran Ali de sınıfı terk eder.
Herkes ne olduğunu anlamak için beklemektedir hiç birinden tek bir ses
Kitabı yirmi bir günde bitirdiğimi görünce ben de kitabı süründürdüğümü düşündüm ama işin aslı kitabın beni süründürmesi ve süründüre süründüre kendini okutmasıydı. Her sayfasında kırk beş dakika düşündürüp üstüste sigara yaktıran kitaplara zor rastlayınca tadını çıkarıp yavaşça sömürmek istedim. Arada beynimin error verdiği zamanlarda da bu