Deve yürüşü çok önceden Araplarda şiir yeteneğini kamçıladı. Devesinin üstünde türkü söyleyen Arap, türkünün ahenk ve ölçüsüne göre devenin adımlarında bir hızlanma ya da yavaşlama olduğunu hissetti. Eğer ritimdeki ara kısa ise deve oldukça hızlı gidiyor, yok eğer ara uzuyorsa deve ağır ağır yol alıyordu. Müziğin, sesin ritmine göre adım atıyordu sanki deve. Böylece devenin ağır ağır attığı dört adımdan ölçüyü buldular.
Eski Araplarda şairlerin, kendilerine şiir melekesi verdiklerine ve yine kendilerine şiir ilham ettiklerine inandıkları cinleri, şeytanları mevcuttu. Böylece şair ilham kaynağını, irtibat halinde bulunduğu bir cin ile bu dünyanın ötesinde sihirli bir aleme bağlıyor, dolayısıyla kendisi de tabiatüstü bir kuvvetle mücehhez bulunuyordu.
Neden alim yetiştiremiyoruz?
Prof.Dr. Mehmet Akif Koç’un konuşmasından geniş bir özet sunuyoruz:
Hicri ilk üç asırda ne zaman ne gerekmişse ulema onu görmüş ihtiyacı karşılama teşebbüsüne girişmişler. Mesela Hicri dördüncü asırda İbn-i Nedim’in fihristiyle karşılaşıyoruz, daha önce yok. Dört asır boyunca bütün alanlarda ilim kaleme alınmış,
_1-Sirius (Köpek yıldızı, Akyıldız, αlfa Canis Major): Yakıcı anlamındadır. Büyük Köpek Takımyıldızı’nda, Canis Majoriste yer alır. Sirius, biri beyaz cüceden oluşan ve birbirleri çevresinde 49.9 yılda dönen bir çift yıldızdır. Güneş'e 8,47 ışık yılı uzaklıkta ve güneşin iki katıdır. Aydınlatma gücü Güneş'in 25 katıdır. Siriusun yaşı
_Türkler, hür ve bağımsızdırlar. Gururları çok yüksektir. Gururludurlar fakat asilzadelik taslamazlar. Türklerin karakterinde büyük tezatlara rastlanır. Hem sert ve dik başlı hem de yumuşak ve sabırlıdır. Yırtıcılığı İskitlerden, yumuşaklığı da Yunan'dan almışlardır. Fetihçi ve cahil olduklarından bütün uluslara tepeden bakarlar. Aralarında
Deve yürüşü çok önceden Araplarda şiir yeteneğini kamçıladı. Devesinin üstünde türkü söyleyen Arap, türkünün ahenk ve ölçüsüne göre devenin adımlarında bir hızlanma ya da yavaşlama olduğunu hissetti. Eğer ritmdeki ara kısa ise, deve oldukça hızlı gidiyor, yok eğer ara uzuyorsa deve ağır ağır yol alıyordu.
Müziğin, sesin ritmine göre adım atıyordu sanki deve. Böylece, devenin ağır ağır attığı dört adımdan ‘ölçüyü’ buldular.
Konuşma dilinde uzun ve kısa hecelerin ardarda gelmesi, ölçüyü meydana getirdi. Bedevinin doğal dehası böylece nazmı buldu…”
Atatürk'ün o dönemde okullarda okutulan "Tarih II" kitabı için kendi el yazısıyla yazdığı İslam'ın doğuşu ve Kur'an'ın ortaya çıkışı bölümü şöyledir:
"(Hz.) Muhammed'in Peygamberliği: Muhammed'in peygamberlik vazifesinin nasıl başladığını izah etmek en nazik ve en müşkül meseledir.
Muhammed'in bir
Kur’ân-ı Kerîm’in bir sûresinin, hatta bir âyetinin bile benzerinin yapılamaması özelliğine i‘câz denir. Kelimenin sözlük mânası “âciz, çaresiz bırakmak”tır. Mu‘ciz “çaresiz bırakan”, mûcize ise “sıradan insanların yapamadığı, ancak peygamberlere Allah’ın lutfettiği, olağan üstü fiiller, etkiler ve haller” demektir. Kur’an mu‘cizdir; çünkü meydan
Burada bir fikir vermek üzere Kur’an’ın i‘câzını ortaya koyan üç özelliğinden söz etmek mümkündür: 1. Söz Sanatı. Seçilen kelimeler ve dizilişi, grameri, uygulanan edebî sanatlar, kelimelere –dilin imkânları sonuna kadar kullanılarak– yüklenen mânalar. 2. Üslûp ve Şekil Özelliği. Kur’ân-ı Kerîm’den önce Araplar’da, sözlü edebiyatın iki şekli
Bazı İslamcı çevrelerin "Şeytan Ayetleri" diye bir şeyin hiçbir zaman olmadığı şeklindeki iddialarını ciddiye almak mümkün değildir. Bu ayetler kesinlikle bir "masal", bir uydurma" olmayıp tamamıyle bir gerçektir. Yani Muhammed Mekke'de iken ilk dönemlerde, ''üç tanrıça"nın övgüsünü yapan ve o zamana değin Araplarda da bilinen şiir, Necm Suresi'nin ayetleri arasında okununca (okuyan: Muhammed' in kendisidir), Arap "putatapar"ları da "peygamber"le birlikte "secde" etmişlerdir. Ne var ki "sonra"dan "Cebrail"in uyardığı ileri sürülerek, ayetler arasına karıştıranın, "Şeytan" olduğu savunulmuştur. Savunan: "Peygamber'". Bunu aktaran da, başta Peygamberin arkadaşları olmak üzere "İslam büyükleri"dir, "İslam hadisçi ve tefsircileri"dir. Olayın bir bölümü, yani Necın Suresi'nin okunması sırasında "putataparlar''ın "Peygamberle birlikte secde ettikleri" Buhari'nin "e's- Sahih"inde de yazılıdır (Bkz. Diyanet yayınlarından, Tecrid, hadis no: 555-556). Olayın kalan bölümü de sayılamayacak kadar çok "hadis" ve "tefsir" kitaplarında yer almıştır. Olayın bütününe ilişkin hadis, 15. yüzyılın en büyük hadisçi ve 'tefsirci'lerinden sayılan Celaluddin Süyuti ve İbn Hacer (el Askalani) tarafından doğrulanmış, "sağlam" kabul edilmiştir. Yani olay, nitelendiği gibi bir "masal'' değildir ve yine ileri sürüldüğü gibi, 'İslam karşı-devrimcileri"nce uydurulmamıştır.
-Turan Dursun