Kimim, kimsem... doktor B. Gibi hiçlikle dolu bir odaya gönderilmişiz sanki. Boşluk, nereye baksam hiç! Neyse ki "kitap", buldum onu. Zihnim patlayana kadar, şizofrenik sancılar çekene kadar, defalarca kere aynı satırdan geçerek belki ama bakışlarımdaki boşluk dolana kadar. Kitap, insanı mutlu etmez, huzur da vermez; işte huzur denilecek kitaplar ise bir şey anlatmaz. Kitap hayatı anlamamızı sağlar, hayatta "ne çok acı var" gösterir, iliklerine kadar soğuk gibi işler ve ürperirsin... arzularını boğazlayıp ruhunu diriltir. Diriliş, soylu bir duruşa doğru. Insani hareketlere angaje olmaya çağırır. Hoş, çağrıya koşar adım gidemeyebilirsin çünkü sistem, normlar, toplum, ezberler ayağındaki prangalardan kurtulmak kolay değil. Bir de sevmek denen bir mefhum var. Ya hu memlekette ne dertler var sen sevmek, aşk, meşk mi diyorsun diyorum bazen kendime. Ama insan olmak sevmekten de geçmiyor mu? Garip bir diyalektiğin gel gitindeyim. Çaresizlik içinde düşüncelere gark olmak, acı veriyor, bazen koparıp atmak istiyorum ama biz uzvum gibi yapışmış canima. Kendi içinde doğan hisleri bile kontrol edemeyen aciz insan, yüreğini asilleştirirken seni acizleştiren içinde sakladığın umutlardan hep başına gelenler. Yine kalemimin bileği burkulmuş gibi sendeleyerek bir o yana bir bu yana yazıyor. Yeşil mürekkebimi duymadı o renk körü insan. Ben Oğuzcum Atay'ın kalemini yıldız yaptım bu geceme. Ne yalnız kalabiliyor ne kimse ile olabiliyor. Bir dizi klanlar oluşturmus ama hiç birinde olamamış. Ben de şimdi "buradayim" peki ya sen nerdesin?