Tarihî değil, ama tarihi de anlatan bir roman.
Hem de binlerce yıl öncesini.
Romanın baş karakteri Zehra gibi görünse de kitapta baş karakter yok bana göre. Bir çok farklı karakter var. Hepsini ayrı ayrı hayat hikâyeleriyle ele almış Livaneli. Her biri anlatılırken baş karakter oymuş gibi.
Bir yanda yedi yıldızlı otel.. bir yanda yerin altındaki "körler diyarı". -yaşayanlar ve ölüler-
Konuklar, garsonlar, güvenlik görevlileri, oda hizmetlileri, dj ve dahası anlatılıyor kitapta ve hepsi özenle anlatılmış her öyküde farklı duygular hissettiriyor. Yüzlerce insan var ve hepsinin ayrı ayrı hayatı..
Bir de öbür taraf var ki, buradan daha öte. Hepsi ölü. Zaman kavramı yok, hiçbir duygu yok. Hepsi kendilerine has ölü dili ile iletişim kuruyorlar, bazı bazı ürpertici, bazen de gülümseten yaşam ve ölüm hikayeleri.. Hayvanlar ve hatta insanların kesilip atılmış uzuvları bile konuşuyor. Ölüler eşit, yukarıda eşitlik yok, olmadı, olacak gibi de değil.
Sadece bir roman değil bir belgesel gibi de bazı bazı. Yeni yeni şeyler öğreniyoruz İstanbul hakkında. Farklı, Livaneliye has bir tarz bana göre. Tavsiye ediyorum.