Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Cepler dolmuş, beyinler yıkanmış, mevziler tutulmuş. Etnik, mezhepsel ve siyasal üçe bölünme, siyasete ve ekonomiye egemen olan, Amerika ve Avrupa, Balkanlar, Kafkasya ve Ortadoğu, savaş, terör, kan ve gözyaşı... Türkiye yalnız ve tek başına... Dost! ve müttefikleri Türkiye'yi kıskaca almış. "Dünyada herkes akıllı olamaz ya, gülmeyin dostlar bu hale düşene, kanun namuna öldürüldük diye..."
Sayfa 211
Binlerce, on binlerce insan, sel gibi akarken Balkanlar'dan Türkiye'ye doğru, bir yanık kokusu da eşlik etmişti onlara. Yanan evlerin, yanan toprakların ve yanan yüreklerin kokusu!
Reklam
Hatırlayalım ki Çanakkale Zaferi, Avrupa'nın ''Hasta Adam''damgasını vurduğu bir milletin varlık mücadelesidir. Mücadele kaybedilseydi her şey biter, o moral çöküntüsü içinde İstiklal Savaşı bile verilemezdi. Ama kazanıldı. Tarihin yolu ve yönü değişti. Bir millet, ateşle imtihan olundu. Çanakkale'de; tarihle hesaplaştı ve kendi varoluş tarihini yeniden yazdı. Oysa yıllarca savaşmaktan yorgundu. İmparatorluğun geniş coğrafyası içinde on yedi yıl aralıksız savaşmış, Trablusgarp'tan Balkanlar'a kadar tüm vatan sathını kanıyla adeta sulamış, başta insan kaynakları olmak üzere hemen hemen tüm kaynaklarını tüketmişti.
Osmanlı İmparatorluğu'nun bugünkü dünyanın Kafkasya, Balkanlar ve Ortadoğu gibi en problemli üç bölgesinin de içinde olduğu çok geniş topraklar üzerinde 600 yıl süren hakimiyetinin günümüze tesiri çok büyüktür. Osmanlılar'ın izlediği siyasi ve dini politikalar günümüz modern dünyasının şekillenmesinde önemli rol oynamıştır.
İstanbul'un fethi bir dönüm noktasıdır. (1453) Aslında gelişmenin gerçek dönüm noktası, Varna önünde haçlı ordusuna karşı kazanılan büyük zaferdir. (10 Kasım 1944) Bu tarihe kadar Macar Hunyadi'nin zaferleri sonucunda Osmanlılar Balkanlar'ı kaybetme ve Anadolu'ya sürülme tehlikesiyle karşı karşıya kaldılar. Osmanlı devlet adamları Varna Zaferi ile bir olma bunalımını atlattıkları zaman, İstanbul'da Bizans devletinin varlığına son vermenin mutlak bir zorunluluk olduğuna karar vermişlerdir. Bizans'ın sonu Varna'da belli olmuştur.
Yaşadığı coğrafyadan etkilenen Mustafa Kemal içkisiyle, yemeğiyle, dansıyla ve folkloruyla bütün Balkanlıları biliyor, seviyordu ve Selanikli olması hasebiyle belirgin ölçüde Balkanlar'daki her dille ilgiliydi.
Reklam
Osmanlı İmparatorluk yönetimi ve ordusu Türkleşme gibi baskın bir niteliğe sahiptir... Mustafa Kemal Paşa, Fevzi Paşa ve Enver Paşa işte bu zümredendir. Bu insanlar bu dünyayı 30 yaşında öğrendiler, Suriye'de, Arabistan'da askerlik yaptılar ve ardından Balkanlar'a gittiler. Osmanlı İmparatorluğu, çökme döneminde olsa da bir değişim içerisindeydi. Öylesi bir ortamda büyük kumandanların çıkmaması mümkün değildi ve burada bir tesadüften bahsedilemez. Bu grup, monarşi ile geleceğin Cumhuriyeti arasında bir denge hesabı yaptılar ve cumhuriyet öne geçti.
Pratik, sayısız çeşitlemelerle olayı değiştirebilir...
Sözgelimi savaşın başında Türkler Tuna'yı geçmemize ve Balkanlar'a sarkmamıza olanak vermişler, kalelerini, kentlerini bize terk ederek kazma kürekmiş, pibodi tüfeğinin önemiymiş hiç düşünmeden geri çekilmişlerdi. O sıralar fanatizmi de unutmuş görünüyorlardı. İşin ciddiyetine tamamen Plevne önlerinde vardılar. Derken Plevne kalesinin
Sayfa 975 - 976 Yapı Kredi Yayınları
Said Nursî: Beylerbeyi Sarayı'nda hapis hayatı yaşayan Sultan Abdülhamid Han'a mektup yazmak istiyorum. İlim, irfan, hürriyete yeteri kadar önem vermediğini zannederek makamında kendisini bizzat kendisine şikâyet etmiştim. Şimdi meseleleri çok daha iyi anlıyorum. Balkanlar'ı bu kadar yıl ciddi bir dert çıkarmadan idare etmesi de onun siyasî dehasını gösteriyor. Şimdi ona mektup yazarak af dilemek niyetindeyim; aksi takdirde vicdanım katiyyen rahat etmez.
Sayfa 179 - ötükenKitabı okudu
Reklam
Bakın arkadaşlar biz demiyoruz,onlar diyor.
Anca Bizans tarihçileri, özellikle Balkanlar'daki Türk boylarının neredeyse hepsinin "Hun" tabirinin yanında Scythai adı altında da anmışlar, yine klasik Bizans, Latin ve Ermes tarihçilerinin birçoğu Hunlar'ı İskit adı ile ifade etmişlerdir.
Kavuklu veya sarıklı mezar taşları, dünkü ilim, ve fikir dünyamızın artık taşlaşıp kalan beyaz ve temiz bayraklarıdır. İstanbul'da olduğu gibi, Üsküp'te de yer yer hayat ve ölüm yan yana, iç içe! Mezarlıkların çok yakınındaki eski Türk evleri ölümü çok yumuşatan duygularımızın, Balkanlara da yansımasıdır.
Sayfa 39 - Yakın Plan YayınlarıKitabı okuyor
Akla gelmeyen Türk
"Jön Türkler" terimi, Osmanlı İmparatorluğu'nun politik söz dağarcığına 20. yüzyıl başlarında girdi. Daha önce Avrupa, Osmanlı İmparatorluğu'ndan bahsederken "Türkiye" terimini kullanıyordu, bazen de Balkanlar'daki Osmanlı topraklarına işaret etmek için "Avrupa Türkiyesi", Anadolu ve Arap vilayetlerine işaret etmek için "Asya Türkiyesi" terimlerine başvuruyordu. Osmanlılar imparatorluklarını "TÜRKİYE" adıyla ANMIYOR, kendileri için de "TÜRK" nitelemesini KULLAN-MI-YORLARDI.
Sayfa 3 - Türkiye İş Bankası Yayınları
İttihat ve Terakki Cemiyeti
... Yurt dışına sürülen veya kaçan İttihatçılar Paris'te toplanmıştı. Orada gazeteler çıkarıyor, bunları gizli yoldan Türkiye'ye sokuyor, padişah aleyhtarlığını yaymaya çalışıyorlardı. Kâh İngiltere, kâh Fransa, kâh Rusya bunları destekliyordu. Çünkü Sultan Abdülhamid gibi bir siyasî ve dinî otoritenin Osmanlı Devleti'nin başında bulunması, yabancıların menfaatlerine aykırı düşüyordu. Ermeniler Doğu Anadolu'da bir devlet kurmak, Yahudiler Filistin'e yerleşmek, İngilizler Arap Yarımadası'nda kökleşmek, Ruslar Balkanlar'dan sıcak denize inmek, Fransızlar imparatorluktan pay almak, Yunanlılar İstanbul'u geri almak için İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne sızmışlardı... Samimi İttihatçıların düşüncesine göre, Abdülhamid devrilince Avrupa devletleri Osmanlı Devleti'ni rahatsız etmeyecek, sıkıştırmayacaklardı. Böylece Osmanlı Devleti rahatlayıp bütün enerjisini kalkınma yolunda harcama fırsatını bulacaktı. Oysa bunun tam tersi oldu ve Osmanlı Devleti kısa süre içinde acemi ittihatçıların elinde parçalandı.
Sayfa 494 - Nesil Yayınları, 15. Baskı, Nisan 2008Kitabı okudu
Çok kısa bir zamanda, ordularımız Balkanlar'da perişan oldu. Bu acıyı içimize nasıl sindireceğiz? Bir çırpıda verdiğimiz o toprakları nasıl unutacağız? Sayısız kardeşlerimizi zulmün pençesinde bırakmaktan utanmayacak mıyız?
Sayfa 120 - ötükenKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.