“Conciergeri Hapisanesi'nin karanlık kasvetli zindanları, ertesi gün giyotine gidecek mahkumlarla doluydu. Giyotine gidecek tam elli iki kişi vardı. Akmış olan kanlara onların da kanı karışacaktı. Onlar hücrelerinden çıkar çıkmaz yerlerine başkaları gelecek, daha kanları kurumadan diğer kurbanlar belli olacaktı. Bu elli iki kişi arasında, serveti hayatını kurtarmaya yetmeyen bir general, fakirliği ölümüne engel olamayan yirmi yaşında küçük bir terzi kızı da vardı. İnsanlar zengin fakir demeden tek tek ölüme mahkum ediliyordu."
Toplama kampındakı şartlar, tutuklunun ayakları altındakı zemini çeker. Yaşamdakı bilinen bütün hedefler uçup gider. Geriye kalan tek şey, "insan özgürlüklerinin sonuncusu"dur, yani "kişinin belli bir durum karşısında kendi tavrını belirleme yetisi"dir.
Beyin dediğimiz şey, gerçekten de son derece gizemli bir organ, diye düşündüm, başımı pencereden içeri çekerken. Ona bu kadar bel bağlamış olmamıza rağmen, onun hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyoruz. Bedenim belli nedenlerden dolayı gerilimler yaşarken, neden beynimde de birtakım kopmaların olduğunu hissediyor ve birtakım itiraz sesleri duyuyorum, diye sordum kendime. 'Zihnin bütünlüğü' derken ne demek istiyoruz, diye uzun uzun düşündüm, zira zihin denen şey gerçekten de herhangi bir anda ve herhangi bir noktada öylesine büyük bir odaklanma gücüne sahip olabiliyor ki, insan ister istemez onun tek bir varoluş hali olamaz diye düşünüyor.
Sonra vuruldu. Kim tarafından belli değil. Zaten bir önemi de yok. Mermiler tetiğe basanın kimliğine göre saplanmaz ete. Bir kemiğin arkasından koşturan köpek gibi giderler.
Şimdi içimde beni kemiren iki fare var. Tolstoy’un farelerine benziyor benim farelerim de. Sadece biraz daha onursuz ve biraz daha pisler. Bir tanesinin adı şüphe. Ama o denli şüphe ki, bazen şüpheleniyorum acaba adı şüphe değil de başka bir şey mi diye? Diğerinin adı ise kâh suçluluk, kâh vurdumduymazlık. Rengi belli değil.
Bir erkek için çok çekici olmayan ya da onu yeterince isteklendirmeyen bir partnerle birlikte olduğu zaman, heyecan duymak amacıyla belli bir durumun fantezisini aklından geçirmesi olağandışı bir şey değildir…
Çekiciliğin az olduğu durumlarda bile odanın karanlık olması yetecektir. Viyanalı yazar Karl Kraus bir keresinde şöyle demişti: “Geceleri tüm inekler siyahtır, sarışın olanlar da.”
"Akşam olur hapishane kilitlenir
Kimi kağıt oynar kimi bitlenir
Kiminin temyizden kağıt gelir
Düştüm bir ormana yol belli değil
Yatarım yatarım gün belli değil.
Hapishane içinde üç ağaç incir
Kollarım kelepçe anam boynumda zincir
Zincir sallandıkça her yanım sancır
Düştüm bir ormana yol belli değil
Yatarım yatarım gün belli değil."