«Ule şu yırtık anterisinden eti, yamalı donundan götü görükenlere bak! Kulluğun sefilliğinden arlanıp yakılacaklarına, ağalık seyitlik şanıma benden ileri arka çıkarlar! İş tutmayayım, deyi eteğime sarılırlar! Ule marabalığa kulluğa bunca bağlılık neye? Ule Paşa size toprak, kom tapılamamış mı? Siz de haymenizin ağası olmamış mısınız?>>
Haso Dayı elini uğuşturup cevaba durdu: «Haşa kurban!» dedi, «Ağa olmak bizim ne haddimize? Biz kul yaradılmışık. Ağaya hizmet borcumuzdur. On kom bağışlasalar nasibimiz denişmez, şıhın ağanın kapısından ayrılmazık!>>
Bunun üzerine Memo, sandığa asılı sazını kavradı, karşılarına geçip telini tımbırdattı, ardından davudi sesi dağı taşı oynattı:
Ali'yi, Oniki İmam'ı
Sayan gelsin işte meydan!
Dört kapıyı, kırk makamı
Bilen gelsin işte meydan!
Tövbe deyip mar'balığa
Sahip çıkıp bu toprağa
Kendini şıh, seyit, ağa
Gören gelsin işte meydan!