Sevebilirim,
Hem de nasıl,
Dile benden ne dilersen,
Canımı, gözlerimi
Kızabilirim,
Ağzım köpürmez,
Ama devenin öfkesi haltetmiş benimkinin yanında,
Devenin öfkesi, kinciliği değil.
Anlayabilirim
Çoğu kere burnumla,
Yani en karanlığın, en uzaktakinin bile kokusunu alarak
Ve döğüşebilirim,
Doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum herşey için, herkes için,
Yaşım başım buna engel değil,
Ama gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı.
Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç gözleriyle bırakıp gitti beni.
Yazık.
Kendimi kabullenmekte zorlanmadım ama başka da hiçbir şeyi, hiç kimseyi kabullenmedim. Başka bir şeye ait en ufak kabulüm kendi reddim olacaktı. Hesabı buna devirmedim. Kendimi de hesaplayamadım. Sıkıntımı engin ve derin zannederdim. Bir zaman sonra baktım ki sıkıntım dünyayı kuşatacak ve başka herkesi de sıkacak genişlikte değil. Dünya o zaman başıma yıkıldı. Çünkü bazı başka sıkılanların sıkıntısı ve bunu dile getirişleri benim sıkıntımı tanımlıyor onu anlamlı ve önemli hâle getiriyordu. O zaman benimkinin sıkıntıdan çok bir darlık, benim hâlimin de bu darlıkta sıkışma olduğunu anladım. Dünya diye dar bir yere girdiğimi düşündüm. Bunu anlamak beni o kadar daralttı ki bu darlıkta artık ne bedenim ne varsa ruhum soluk alıp kıpırdayacak bir yer bulamadı. Soluksuz kaldım.
Benim, bardağın, sürahinin
Önümüzdesin; rengin uçmuş.
Bu; eski, sevdiğim bir duruş.
Elin, içinde benimkinin.
İçelim! Madem ömrümüz hoş
Geçmiş, tatmamışız ayrılık
Madem ne bardağımız kırık,
Madem ne de sürahimiz boş.
Bir gün ikimizden birimiz
İçmek veya doldurmak için
Burada olmayabiliriz.
Hüsn-i Hatt : "Harflerle Yapılan Musiki"
O kadar doğru bir tanım ki... Dinlediğimiz bazı müziklerin bizi nasıl etkilediğini düşünün. Hüsn-i Hatt da ruhumuzun derinliklerinde bir işçi gibi çalışarak en güzel duyguları bulup çıkarıyor ortaya. Her bir harf, her bir kıvrımı harflerin hayranlık uyandırıyor. Benim için en azından. Bu sanata kelimenin tam anlamıyla aşığım. Her insanın bu dünyada bir görevi, bir hizmeti vardır. Benimkinin de bu olduğunu düşünüyorum. Muvaffak eylesin Hakk Teala. Âmin.
Sevebilirim,
hem de nasıl,
dile benden ne dilersen,
canımı, gözlerimi.
Kızabilirim,
ağzım köpürmez,
ama devenin öfkesi haltetmiş benimkinin yanında,
devenin öfkesi, kinciliği değil.
Anlayabilirim
çoğu kere burnumla,
yani en karanlığın,
en uzaktakinin bile kokusunu alarak
ve dövüşebilirim,
doğru bulduğum, haklı bulduğum, güzel bulduğum her şey
için, herkes için,
yaşım başım buna engel değil,
ama gel gör ki çoktan unuttum şaşıp kalmayı.
Şaşkınlık, alabildiğine yuvarlak açık ve alabildiğine genç gözleriyle bırakıp gitti beni.
Yazık.
Bir gün, “Ona kulak vermemeliydim,” diye açıldı bana.
“Çiçeklere hiç kulak vermemek gerek. Onlar görülmek ve koklanmak içindir. Benimkinin güzel kokusu gezegenin dört bir yanına yayılmıştı. Ama ondaki güzellikten kendime bir sevinç payı çıkaramadım. Oysa beni öylesine öfkelendiren şu pençe olayını sevecenlikle karşılamam gerekirdi.”
Sonra şunları ekledi:
“Zaten ben hiçbir şeyin gerçeğine varamadım şimdiye kadar. Yargılarımı sözlere değil, davranışlara göre ayarlamalıydım. İşte ne güzel koku ve ışık saçıyordu bana. Onu yüzüstü bırakmam yakışık alır mıydı? Suçsuz, zavallı hesaplarının ardındaki inceliği kestirmeliydim. Çiçekler öyle değişkendir ki! Ama ben çiçeğimi gereğince sevmek için çok küçüktüm o sıralar.”
Fakat şimdi ...
Şimdi o benimdi.
Muhtaç bakan gözleri yanıyor benimkileri arıyordu. Yanıtını kızaran yüzümde bulmuş olmalıydı, çünkü birdenbire
elleri baldırlarımı kavradı ve kaldırdı. İçgüdüsel olarak bacaklarıma belinin etrafına sardım.
Kendini bana iyice bastırınca inledim. Onun tamamını
hissetmek için yanıp tutuşuyordum. Dudaklarını