Bir dönemin kült romanı. 1970'te filmi de çekilmiş. Kurgudaki tesadüfler Tanzimat romanlarını taş çıkartır. Ana konuyu zedelemeden, okumaya niyetlilere güçlü ipuçları vermeden bir misal vereyim: Feyza'nın iki kere rahatsızlanmasında acil doktor ihtiyacı ona aşık doktor tarafından karşılanabiliyor, koca İstanbul'da şu denk geliş...Ana karakterin düşüp düşüp bayılmaları yine guzide bölümlerden.
Hele bir sahne var ki beni benden aldı, geçmişe duyduğu özlem sebebiyle sokağına ugrayan ana karakterin gözleri görmediği icin yardım etmeye çalıştığı eski bir tanıdık amca, sanki ona sorsunlar da anlatsını bekliyormuşcasına karakterin bilmediği tüm düğümleri aktarıverdi. Amca başkalarının hayatına dair bu kadar özel bilgi, sokakta yardım etti diye bir kadinaanlatilir mı böyle ayaküstü,üstelik sormadı da.
Bir diğer karakter Hilal'in okulları ve o okullardaki "canavar" öğretmenlere yaş itibariyle çok şükür yetişemedik, baş örtüsü sebebiyle ayrımcılık gördükse de bu derece bir nefrete denk gelmedik çok şükür. Fakat ilk okul beşinci sınıf çocuğuna bu ne zulümdür,ondaki de ne bilgi ve dindarlık seviyesi, maşallah. En fazla dikkatle okuduğum bölümler onlardı galiba.
İstanbul'un mazbut bir fakir sokağı, dindarlığın sadece fakirlere has oluşuna dair yanlış algı, kenar mahallelerde bitmeyen komşuluk ilişkileri toplumun küçük ve başarılı bir özeti olsa da yer yer "ila-yı kelimetullah" kurguya çok da başarılı yerleştirilememiş.
Neyse bence on yedi yaşında okunmalıydı, otuz yedi değil.