Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
Bizim en mükemmel ve en muktedir unsurlarımızdan yararlanamayışımız, ıslahat adı altında kesintisiz olarak ülkeye sokulan aptalca bidat ve yeniliklerden yararlanma imkânı olmadığı halde, en iyi unsurumuzu bunları uygulamak zorunda bırakarak çaba ve gayretlerinin imha edilmesindendir.
Sayfa 44 - Kapı Yayınları
Muhammed Abdü'l-Vahhab, İbn Teymiye ve Birgili Mehmed ile çağdaşlarının çoğunun benimsediği İslam'ın doğru yoldan sapmış olduğu düşüncesini paylaşıyor ve bundan dolayı derin bir elem duyuyordu. Her üçü de Müslüman olmanın ne demek olduğunun cemaatteki herkes için net olduğunu düşündükleri Hz. Muhammed ve sahabeleri dönemine büyük bir
Sayfa 136Kitabı okudu
Reklam
İhyacı olarak nitelenen şahsiyet ve hareketlerin ortak gayesi Kur'an ve Sünnet çizgisinden saptığını düşündükleri İslam ümmetini bu sahih kaynakları geri döndürmek inanç ve düşünceleri bidat ve hurafelerden temizlemekti. Bu gaye aynı zamanda bir yenilenmeyi tazelenmeyi hedefliyordu. Bu yüzden ihyanın yanı sıra yenileme anlamında tecdid terimi kullanıldı. Yine bu çaba düzeltmeyi bozulan kısımları onarmaya noksanlıkları gidermeye amaçlıyordu. Bu manaların karşılığı olarak da ıslah terimi istihdam edildi.
480 syf.
·
Puan vermedi
Ebu’l A’lâ El-Mevdudî bu eserinde İslam’i hükümetin zaman içerisinde hilâfetten padişahlığa nasıl geçtiğini güzel bir dille anlatmaktadır. Mevdudî, ilk dört halifenin bu makama dair herhangi bir talepleri olmadan hilafet makamına getirildiklerini ancak Emevilerin söz konusu makam için mücadele ettiklerini ve bu mücadele sonucunda müslümanların
Hilafet ve Saltanat
Hilafet ve SaltanatEbu'l A'lâ el-Mevdudi · Hilal Yayınları · 201664 okunma
Vakıf
En azimli bir milleti bu bidat, Kılmış böyle iradesiz, kötürüm... Bizi derviş yapan, değil tarikat, Ben tekkede mürşid: Vakfı görürüm
Sünnet ile amel etmek ve bidattan, hurâfeden sakınmak gerekir. Özellikle de sünneti ortadan kaldıran bidattan. Peygamber Efendimiz(s.â.v.) şöyle buyurmuştur:"Kim bu dînimizde yeni bir şey (bidat) uydurursa o reddedilir." Din kemâle erdikten ve tamamlandıktan sonra ona bazı şeyler uydurup ekleyen ve bununla dîni tamamlamak isteyen kişilere şaşılır. Uydurdukları bu hurâfe ile sünnetin ortadan kalkacağından hiç korkmuyorlar. Meselâ sarığın ucunu iki omuz arasında arkaya sarkıtmak sünnettir. Bazıları sarığın ucunu sol taraftan sakınmayı tercih etmişler ve bununla ölüye benzeyeceklerini düşünmüşlerdir. Bu işte birçok insan da onlara uymuştur. Bilmiyorlar ki bu iş bir sünneti ortadan kaldırır, bidata götürür ve harama ulaştırır. Hz. Muhammed (s.â.v.)'e benzemek bir ölüye benzemekten daha iyidir.
Sayfa 16 - ErkamKitabı okuyor
Reklam
- ENÂM SÛRESİ -
VE YİNE otoritesine boyun eğerek Allah'a ortak koştukları İLÂHLARI, akıllarını hakkı bulup teslim olmada kullanmayan bu MÜŞRİKLERİN ÇOĞUNA, KENDİ ÇOCUKLARINI ÖLDÜRMEYİ bile GÜZEL bir davranış gibi GÖSTERİR Kİ, BÖYLECE HEM ONLARI toplumsal belâlara uğratarak MAHVETSİNLER, HEM DE Hz. İbrahim'den miras aldıkları İNANÇLARINI KARIŞTIRIP İYİCE BOZSUNLAR. O HÂLDE ONLARI, UYDURDUKLARI saçma gelenekler, bâtıl inançlar, bidat ve hurafeler İLE BAŞ BAŞA BIRAK. (137. Ayet)
"Bir bidat başka bir bidati, bir hata başka bir hatayı, bir kötülük ondan daha büyük olan bir kötülüğü doğurur."
İşlerin en kötüsü sonradan ortaya çıkarılanlardır. Dinin aslında olmayan ve sonradan çıkarılan her şey, bid’attir. Bid’at olan her şey ise açık bir sapıklıktır.
Yoksa, yoksa Köroğlu arap mı?
Köroğlu pilavı yemek için yufka alır, lokma biçimine, kürek biçimine sokar, pilavı avuçla yufkanın içine koyup öyle mideye indirir (Ümit Kaftancıoğlu, Köroğlu Kol Destanları). Yemeği hala ekmek, yufka, elle yiyen kültürler olduğu gibi, komşu Arap kültürü de kaşık kullanmarlığından ilmihallerde kaşık için bidat denmiştir.
Sayfa 97
Reklam
Bütün bozuklukların en büyük sebebi, âlimlerin kendi hareket tarzlarına ve yaptıkları işlere dinî bir şekil vermeleri ve kendi hareketlerinin dinden olduğunu zannedip aldanmalarıydı. Ve bundan dolayıdır ki, bütün kötülükler kendilerine güzel görünüyordu. Meselâ muhaliflerine kızdıkları zaman onlara karşı yakışıksız ve iyi olmayan sözler kullanıyorlar, bunu da din düşmanını aşağılamayı ve zelil kılmayı, İslâm sevgisinin alâmeti ve İslâm’ın hamiyeti zannediyorlar veya nefislerinde mevki, şan, şöhret sevgisi kabarınca da, zâten şan ve şöhret içinde yaşamak, dîni aziz ve yüce kılmaktır diye düşünüyorlar veya tartışma ve münazarayı âlet ederek herkesin saygısını kazanmayı ve halkın itibarını kazanmayı arzu ettikleri zaman da nefisleri; onları, bid’at ehline karşı bundan daha büyük hizmet ne olabilir, vesvesesi ile davranışlarını doğru kabul ediyorlardı. Bu şekildeki ne kadar kötü ve mezmûm arzular ve istekler varsa hepsi bunlara gayet güzel ve hoş geliyordu.
Dipnot!
"Hakkında Hz. Peygamber'den gelen bir rivayet bulunmayan gecelerin, Allah Rasulüne isnadı ve hurafeler içermesi söz konusu olmaksızın, yerleşmiş bir gelenek şeklinde belli bir amaca matuf olarak kutlanmasında, ibadetle geçirilmesinde bir mahzur görmüyorum. Dünyada kutlanan pekçok gün vardır. Anneler, babalar, çevre günü gibi. Dolayısıyla yerleşik hale gelmiş olan ve Hz. Peygamber'in anılmasına vesile olan mevlid gibi bazı gece kutlamaları bu çerçevede değerlendirilebilir. Ayrıca unutulmamalıdır ki, milletleri millet yapan değerlerin arasında adet ve gelenekler çok önemli yer tutar. Bunlarla oynamaya başladığınızda toplumun genleriyle oynamış olursunuz ve yerine muadili bir şeyi asla koyamazsınız. Bu ise toplumu boşluğa sürükler, çözülmeye götürür. Günümüzde durum tam olarak böyledir ve dinden uzaklaşmanın hızlandığı bir dönemde buna katkı vermek kabul edilemez. Bu nedenle bu tür gecelerdeki yanlışlıkları ıslah ederek şu formatta kutlamak uygun olabilir: 1. Mevzu hadislere asla yer vermemek, Rasulullah ile irtibatlandırmamak. 2. Geceyi belli amaç için bir araya gelinen bir formata dönüştürmek. Örneğin günahlara tövbe, Allah'a münacaat gecesi gibi. Bu durum bize bidat kavramını müsrifane kullanmamak gerektiğini de gösterir. Çünkü Hz. Peygamber'in yaptığını değiştirme veya ona birşeyi nispet etme durumu söz konusu olmaksızın müslümanların gelenek haline getirdikleri nafile türü ibadetler hayata bir güzellik katmaktadır."
Sayfa 111
her bid’at ya bir sünnetin ya bir farzın yerine oturur.
İsmet sıfatının peygamberlerde mevcudiyeti hususunda Ehl-i sünnetin icmâı olmakla beraber Mutezile, Şia ve Selefi ekolden isimlerin de aynı kabulde olduğunu zikretmemiz gerekir. İstisna olarak anılabilecek ehl-i bidat fırkalar Hariciyye, Haşeviyye ve Kerramîyye zümreleridir.
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.