İnsanlar sizi hatırladıkça yaşarsınız çünkü. İnsanlar ölmekten korkar ama aslında unutulduğumuzda ölürüz. Ve belki de bu yüzden sevdiklerimiz ölseler bile ölümsüz..
Bilmem hangi âlemden bu toprağa düşeli;
Yataklara serildim, cam kırığı döşeli…
Kafam bir cenk meydanı, kokusu kan ve barut,
Elindeyse düşünme, gücün yeterse unut!
Takılıyor yerdeki gölgelere ayağım;
Sanki arz delinecek ve ben yutulacağım.
Bana yanmak düşüyor, yangın görsem resimde;
Yaşıyorum zamanın koptuğu bir kesimde.
Alırken dilenciyim, verirken de borçluyum;
Kalmadı eşya ile aramda hiçbir uyum.
Taş taş üstüne koysam, bozuk diyorlar, devir!
Bir ok çeksem, diyorlar; peşinden koş ve çevir!
Nefes alırken bile inkisar ve pişmanlık;
Kimse edemez bana, benim kadar düşmanlık.
Aşk bir kere geldi mi Yakar kavurur küle döndürür adamı ,ama başka türlü bir yangındır. o yanmayı sever kavruldukça daha çok yanmak istersiniz, o günleri düşünüyorum da ayaklarım yerden kesilmişti sürekli başım dönüyor Dünyayı Çok farklı görüyordum sanki Dünyanın Rengi değişmiş her şey başka türlü parlıyordu ..yalnızken bile durup durur gülmek
Peygamber aleyhissalâtü vesselâm meâlen buyuruyorlar ki:
“Mahşer günü insanların sevap ve günahları mîzân edildiğinde birisinin seyyiesi (kötülüğü) hasenesinden bir fazla gelmiş. Bu bir tek seyyienin îcâb ettirdiği kadar cehennemde kalmamak için yakınlarından bir hasene talep etmiş. Anasına gitmiş alamamış, babasına gitmiş alamamış, evlâdlarına gitmiş alamamış. Hiç kimseden bir tek hasene alamamış olduğundan bir seyyie miktarı yanmak üzere cehennemin yolunu tutmuş giderken Dünyâ’da seviştiği bir insanla karşılaşmış. O insan da cehenneme gitmekteymiş. O mü’minin terâzisinde de tek bir hasenesi varmış. Gerisi hep seyyie imiş. Arkadaşına sormuş:
“-Sen dünyada çok iyi bir insandın. Beni de düzeltmeye çalışırdın. Seni dinlemezdim. Bundan dolayı hadi ben cehenneme gidiyorum, senin bu yolda ne işin var?” deyince arkadaşı durumu anlatmış. Bunun üzerine o günahkâr:
“-Arkadaş benim bir tek hasenem (iyiliğim) var. Mâdem o seni kurtarmaya yetiyor. Ben onu sana bağışladım. Bari sen kendini kurtar!” deyince bu diğergâmlık, bu dostluk tezâhürü Cenâb-ı Hakk’ın rahmet-i ilâhiyyesini tuğyânettirmiş ve o kulun bütün seyyiâtını hasenata kalbederek her ikisinin de cennete girmesini irâde buyurmuş.
Demek oluyor ki, Allâh için muhabbette sadece dünyevî plânda değil, uhrevî plânda bile böyle hatır ve hayâle gelmez istifâdeler mevcuddur.
Varlığı beni bir alev gibi kavuruyordu... Ama yanmak ve erimek bir mutluluk olduğundan, içinde yandığım ve eridiğim bu ateşin ne çeşit bir şey olduğu umrumda bile değildi.
Nice insanlar kendilerine ait olmayan inanışlar için, başkalarından aldıkları ve ne olduğunu bile bilmedikleri düşünceler için hiç ses etmeden diri diri yanmak zorunda kalmışlardır.
Bir yandan, yalan çoğunlukla bir kişilik özelliğidir; öte yandan, başka koşullarda yalan söylemeyecek olan kadınlarda, hayatlarını mahvedebilecek olan ani tehlikeye, yani aşka karşı, bir doğaçlama olarak ortaya çıkan, giderek daha örgütlü hale gelen doğal bir savunma aracıdır. Ayrıca, entelektüel ve duyarlı erkeklerin, daima duyarsız ve düzeysiz
"Karşınızda duran, sizi gören, size bakan, sizinle konuşan, sizi yanıtlayan, ama sizi tanımayan birini dünyanın biricik varlığı olarak tutkuyla sevmek, onu bütün kalbinizle sevmek!"
Yaşam başkasına aktarılamaz, herkes kendi hayatını yaşamakla yükümlüdür; kimse yaşama uğraşında başkasının yerini alamaz; çektiği diş ağrısıyla kendi canı yanmak zorundadır, O Ağrının bir parçacığını bile başkasına aktaramaz; başka hiç kimse onun vereceği vekaletle onun yapacağı ya da olacağı şeyi seçemez ya da kararlaştıramaz; hiç kimse duygularında ve sevgilerin de kendini onun yerine koyamaz, onun yerini alamaz; dünyada yönünü bulabilmek, o sayede doğru tavır koyabilmek için düşünmesi gereken şeyleri kendi yerine düşünsün diye bir yakınını memur edemez…
Yanmak ile yanmayı göze alabilmek aynı şey değildir. Birinde maruz kalırken, diğerinde bile bile yaparsın. Ve bunu sadece seninle kaybedeceğini bile bile yürüyenler bilir.