Soğuk bir yazı olacak, daha ilk cümleden belirtmek isterim. Kitabı okuduktan sonra sıcağı sıcağına yazsaydım, çok daha soğuk bir yazı olabilirdi, olacaktı da. Lâkin birtakım cenaze durumları ve lokanta işlerinden bir türlü fırsat bulamadım. Fırsat bulduğum ilk gün yani bugün, fakültemin açıldığı bugün yazmak istedim.
Kitabı daha önce görmüştüm
Belirli bir üne kavuşmuş, dillerden düşmeyen kitapları okumak daima tehlikeli bir durumdur. Beklentiyi zirve çıkardığınız için normal şartlarda sizi tatmin edecek kitap, beklentileriniz müsebbibiyle sizi hayal kırıklığına uğratabilir. Sayfaları değiştirken hep böyle etkisi altında kalacağınız şeyleri okumayı beklersiniz. Bir nevi dine inanmak için
Eveet sonunda uzun zamandır merak ettiğim “Ölü ozanlar derneği”ni okumuş bulunuyorum. Kitabı merak etme sebeplerimden biri (en büyük sebebi) “Carpe diem” :))
Bu siteye giriş yaptıktan sonra profil ismi olarak kendi ismimi değil de en sevdiğim latince ifade olan ve benim her yerde logoma dönüşmüş olan “carpe diem”i kullanmak kararı aldım. Her şey
Affedersiniz Sözde Kızlar, Peyami Safa'nın okuduğum 6. kitabı oldu. (Neden "affedersiniz" dediğimi incelemenin ilerleyen paragraflarında açıklayacağım.) Bu kitabın en önemli özelliği, 1923 yılında Peyami Safa tarafından yazılan ve ona ilk edebi şöhretini kazandıran romanı olarak kabul edilmesidir.
Peyami Safa'nın edebi karakterine
https://1000kitap.com/yazar/Irvin-D-Yalom ile çoğu insan gibi
Nietzsche Ağladığında ile tanışmıştım. Daha önce böyle bir kitap okumamıştım – psikoterapinin revaçta olmadığı zamanlardı- Psikanalizin doğduğu yıllar Nietzche, Brauer, Freud, bir de yazarın o kendine özgü anlatım tarzıyla birleşince uzun süre
Merhaba sevgili 1K ailesi, yine bir Türk klasiği incelemesi ile karşınızdayım :D
Türk Klasikleri okumayı çok seviyorum bir de okuduğum eseri beğenip etkilenince kendimi buraya inceleme atarken buluyorum :D
Fatma Aliye Hanım(Topuz), Türk Edebiyatının ilk kadın romancısı olarak tanınır. Kendisi Ahmet Mithat Efendi’nin öğrencisidir ve ünlü yazar
Selam arkadaşlar ! benim gibi vize haftasında olup da çılgınlar gibi kitap okuyanlara buradan kalp :).
Biraz duygusal bir inceleme olacak bu yüzden önce kitap hakkında konuşmak istiyorum.
Kitap1928 yılında yayımlanmış Cumhuriyet öncesi eserlerden.Kitabın olaylar zincirini Öğretmen Zehra ve babası Mürşit Efendi oluşturuyor.Yazar bu eserinde
Kitabı elə indicə oxudum bitirdim. İndi isə naçizanə bir incələmə yazmaq niyyətindəyəm. Hər şeydən əvvəl bura bir böyük "MƏNCƏ" yazım, daha sonra kitaba keçid edim.
Buradakı bir neçə incələmələri oxudum. Umumi rəy kitabın sıxıcı olduğu, hətta bir az irəli gedənlərinki kitabın oxumaqdan nifrət belə etdirə biləcəyi yönündə idi. Qatılmamaq
Friedrich Nietzsche hayranlığımı beni tanıyanlar bilir. Ama bu kitabın ismine defalarca rastlamış olmama rağmen, daha yeni okumuş olmam bir ayıp bence. Açıkçası, içeriğini pek bilmediğim için sembolik olarak ismi böyledir diye düşündüm. Nietzsche karakterinin kendisinin yer aldığını bilseydim, bir gün bile beklemez, okurdum. Ama kitapta tek hayranlık duyduğum
NOT : Bu kitabı okuduktan sonra bir at sahibi olmalıyım fikri ağır basabilir. ( At hırsızlığı yapmamak şartıyla :D )
NOT : Bir kış günü üstünüzde battaniye elinizde bir kahve ve önünüzde bir kitap olsaydı, o kitaplardan biri bu kitap olmalıydı...
Bazı usta kalemler vardır ve bu kalemler vazgeçilmezlerimiz olur. Ne hakkında yazarlarsa yazsınlar
(Bu oldukça uzun bir hikayedir.. Pardon, incelemedir. Hazır mısınız? :)
Durun!! Durun!!
Kalkmış olamaz tren…
Anlatacağım neden geç kaldığımı..
Yıldızlı gözlerimde neden bunca isin, yorgunluğun düştüğünü.. Bu pespaye halimi, bu yaralarımı, bırakın şu trenin kolunu tutacak mecali, tüm o yolları aşıp nasıl geldiğimi..
...
Trene bindim, Ülkeme