Yaşadığımız hayatı bir başkası yaşasa mutlu olurdu. Dünyayla bir sorunu olmazdı ama benim tek düşündüğüm, tonlarca C-4'ü dünyanın merkezine koyup bir karpuz gibi parçalanmasını seyretmekti. Belki de tek sorun şuydu, biz ne istediğimizi bilememiştik hiçbir zaman ve dolayısıyla her şeyi deniyorduk. Belki görünce istediğimiz, uğruna yaşadığımız şeyi hatırlarız diye.
bir ağaç dalına asılı lüks lambasının
üç köylü
su gibi dökünerek çıplak aydınlığını
ağız ağıza yüklü bir traktör römorkundan
karanlığa karpuz taşıyorlar
Sayfa 51 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okuyor
Ne kâğıt yeter ne kalem,
Mesut sanmam için kendimi.
Bunların hepsi... hepsi fasa fiso.
Ne takayım ne tekneyim.
Öyle bir yerde olmalıyım,
Öyle bir yerde olmalıyım ki,
Ne karpuz kabuğu gibi,
Ne ışık, ne sis, ne buğu gibi...
İnsan gibi.
"Akıllı olan, nefsini sorguya çekip ölümden sonraki âlem için çalışandır. Ahmak kimse, nefsini arzusuna tâbi kılıp boş kuruntularda bulunandır."
Hz. İbrahim'in (aleyhisselam) sahifelerinde şöyle yazılmaktadır: "Akıllı olana birkaç saat gereklidir. Bir saatte Rabbine yalvarır, bir saatte nefsine hesap görür. Bir saatte Yüce Allah'ın yarattıklarını ve yaratmalarını düşünür. Bir saatte de yiyecek ve içecek gibi ihtiyaçlarını gidermeye çalışır."
İşleri yarına bırakmak, boş zamana havale etmek ahmaklıktır, aldanıştır. Her an haberin olmaksızın ölüm sebepleri sana saldırırlar. Boş zamana kavuşacağını nereden bilirsin? Kavuşsan bile göreceksin ki bıraktığın işten daha önemli bir iş ortaya çıkar. Onunla meşgul olursan tehir ettiğin işi nasıl yapabilirsin ki "iki karpuz bir koltuğa sığmaz" denilmiştir.
Ne kâğıt yeter ne kalem
Mesut sanmam için kendimi.
Bunların hepsi.. Hepsi fasa fiso.
Ne takayım, ne tekneyim.
Öyle bir yerde olmalıyım,
Öyle bir yerde olmalıyım ki,
Ne karpuz kabuğu gibi,
Ne ışık, ne sis, ne buğu gibi,
İnsan gibi.
Neşesinden pay vermeye en gönüllü olanı her zaman karpuzdu. Perihan onun yemyeşil zarfını açıp kan kırmızı mazrufla buluştuğu an, yaşamsal bir bilgiye kavuşmuş, çok önemli bir şifreyi çözerek hayatın anlamını bulmuş gibi olurdu.Kendini herkesin kurtulmaya çalıştığı siyah çekirdeklere benzetse bile, kan kırmızı bir dünyada olmanın neşesi, bu dünyanın ıstırabıyla boğuşmaya değerdi.
"İnsanın felaketi, sessizce odasında, ait olduğu yer olan odasında oturmak istememesinden gelir," der Pascal. Ama Pascal büyük bir adamdı. Düşün alanının bir Frangipani'si, aslına bakılırsa bir zanaatçı, zanaatçı olduğu için de bugün modası geçmiş biri. Şimdi millet Hugunenotların yada İngilizlerin yazdığı kışkırtıcı kitapları
Ne kâğıt yeter ne kalem, Mesut sanmam için kendimi. Bunların hepsi... hepsi fasa fiso. Ne takayım, ne tekneyim. Öyle bir yerde olmalıyım, Öyle bir yerde olmalıyım ki, Ne karpuz kabuğu gibi, Ne ışık, ne sis, ne buğu gibi... İnsan gibi.
ne kağıt yeter, ne kalem,
mesut sanmam için kendimi.
bunların hepsi... hepsi fasafiso.
ne takayım, ne tekneyim.
öyle bir yerde olmalıyım,
öyle bir yerde olmalıyım ki,
ne karpuz kabuğu gibi,
ne ışık, ne sis, ne buğu gibi...
insan gibi.
Kendini havaya attığı altı portakalı yere düşürmeden tutmaya çalışan ama birden koca bir karpuz da tutması gerektiğini fark eden bir sirk sanatçısı gibi hissediyordu.
Bir tarlada tatlı ve kabak karpuzlar yetiştiği gibi her kafa sanata elverişli değildir. Ve deha, karpuz gibi alnın ortasına birkaç fiske vurmakla anlaşılmaz. Zihin ilk olarak yetenek, ikinci olarak eğitim ve öğretim, üçüncü olarak da heyecan ister. İşte böyle hazırlanmış bir kafa, he yecan anında birden parlar.
Yolunuzun üzerinde oyuncaklar
Karpuz kırmızısı
Muz sarısı
Ölüm siyahı
Siz hangi ülkenin sürgünüsünüz çocuklar
Eflatun bir mağaradan
Âmâ gibi bakarken gözleriniz
Neden öyle yaşlanmışsınız
Ecel kadar hüzünlü
Sonbahar kadar güzelsiniz
Akşam aşçıda karnımızı doyuruyor ve arkasından karpuz satın alıp odamıza gidiyoruz. Karpuz kabuklarını pencereden fırlatıyoruz. Doğu insanının rahatı bu! Çöpler, kirli sular pencereden olduğu gibi boca ediliyor! Bir keresinde aşağıdan geçen birinin neredeyse üzerine çöpler dökülürken, adamcağızın elinden “Bak! bak!” deyip yürümekten başka bir şey gelmedi. Ne yapabilir ki, sonuçta o da evinde pencereyi aynı amaçla kullanıyor.
Sayfa 77 - Tarih Vakfı Yurt Yayınları (e-kitap)Kitabı okudu