Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Sınıftaki Atsız: Öğrencileri, Atsız'ın iyi bir hoca olduğunu, derste açıkça propaganda yapmadığını söylüyorlar. 1950-51 ders yılında Haydarpaşa Lisesi'nde talebesi olan Altan Deliorman şöyle diyor: "Devrenin yarısından çoğunu ders vermekle geçirirdi. Anlatır, öğretirdi. Çok da iyi öğretirdi... Yazılı notlarını açıkça okurdu. Kimin
İnsana var olan bilgi yetilerini ba­ğışlayan Tanrı, kendisi için köprüler ya da evler yapmasına ya­rayan akıl, eller ve malzemeler bağışlayarak zihninde doğuştan kavramlar yerleştirmesinden daha büyük bir lütufta bulunmuş­tur, ki dünyada kimi insanlar ne kadar yetenekli olsalar da baş­kaları kadar Tanrı ideleri ve ahlaklılık ilkelerinden ya tamamıyla yoksun ya da biraz haberdardırlar. Çünkü, yetenekleri, yetileri ve güçlerini bu yönde üretici bir biçimde kullanmamış fakat ülke­lerinin şeyleri, görenekleri ve sanılarını ötesini düşünmeden, olduğu gibi alıp kendilerini bunlarla doldurmuşlardır. Siz ya da ben, Soldania Körfezi'nde doğmuş olsaydık düşüncelerimiz ve kavramlarımız orada yaşayan Hotentot halkının birikiminden öte geçmezdi. Virginia Kralı Apochancana İngiltere'de eğitim görmüş olsaydı, İngiltere'deki bir din adamı kadar bilgili ve bir o kadar da iyi bir matematikçi olabilirdi: Onunla, daha bilgili bir İngiliz arasındaki fark, yetilerinin kendi ülkesinin kavramları, âdetleri ve görenekleri içinde sıkışmışlığı ve daha öteye hiç yönlendirilmemiş oluşundadır. Eğer bir Tanrı idesine sahip ol­mamışsa bu yalnızca onu Tanrı idesine götürecek düşünceleri aramamasındandır.
Sayfa 111 - Öteki Yayınları / Çev.Meral Delikara TopçuKitabı okuyor
Reklam
Mukan Kağan
19 yıl kadar uzunca sayılabilecek bir süre kağanlık tahtında oturan Mukan Kağan, kişisel karakteri hakkında Çin kaynaklarında en çok bilgi verilen Gök Türk hükümdarıdır. Bunun sebebi Çin tarihinde bıraktığı derin izler olup, hatırası ve etkisi daha sonraki devirlere yansımıştır. Zaten Bilge Kağan da yazıtlarda ondan övgüyle söz eder. Onun zamanında Gök Türk Kağanlığı Karadeniz'den Büyük Okyanus'a kadar uzanabilmiştir. Kendisinin kırlangıç kalesi (yen-tou) anlamına gelen bir ünvanı daha vardı. Yaptığı karizmatik etkiden dolayı biraz etkileyici tarif edilmiştir. Yüzünün genişliği 30 cm olarak belirtilmişti. Yine anlatıldığına göre yüzünün rengi çok kızıldı. Olağanüstü cesur bir kişiliğe sahip olduğu ifade edilir. Gözlerinin donuk cam renginde olduğu da açıklanmıştır. Askerî işlerde ve savaşla ilgili bütün mücadelelerde çok haşin davrandığı bildirilir. Ayrıca çok iyi bir komutan oluşu da dikkat çekicidir. Savaş taktiklerini çok iyi bilmesi özellikle vurgulanmıştır. Nitekim ordusunu mükemmel yönettiği yönündeki ifadeler bütün bu özelliklerinin sonucudur. Çin'in dışındaki bütün ülkelerin ona itaat ettiği yazılıdır.
Sayfa 26
Ertesi Gece... Tracy, Michael Hermann'la tanıştıktan kısa bir süre sonra adamın inanılmaz bir alkolik olduğunu fark etti, oysa dosyasında bu yazmıyordu. Alkolikler asla iyi birer bilgi kaynağı olamazdı. Bu kadar ayrıntılı tanıtılan bir insanın en önemli özelliğinin atlanmış olması derin şüpheler uyandırdı Tracy'de. Nasıl bir dünyaya adım atmaya başladığını hissedebiliyordu; paranoyalar ve tehditlerle dolu bir dünyanın tam kenarında, hatta biraz da içindeydi. Eğer hayatını kurtarabilirse bir daha asla bu tür işlere bulaşmayacağına dair söz verdi kendine.
Sayfa 216Kitabı okudu
Peki, böyle bir durumda hangisini seçmemiz gerekmektedir? Beyin sağlığımızı mı yoksa kalp sağlığımızı mı? Belki de böyle bir tercih yapmak zorunda kalmayabiliriz. Meseleye biraz daha yakından bakarsak, ilginç bir bilgi daha karşımıza çıkmaktadır. Şimdi hemen herkesin bir fikri vardır ama bilmeyenler için belirtelim. Yukarıda Parkinson hastalığında da bahsi geçen LDL, gerek tıp dünyasında gerekse de halk arasında kötü kolesterol olarak bilinir. Çünkü damar duvarlarında birikerek damarlarınızda sorun yaşatma ihtimali oldukça yüksektir. Burada asıl soru şu; LDL niye böyle bir şey yapar?
Sayın beyefendi, İlanınız ilgimi çekti, size kendimi sunmadan önce sizinle ilgili biraz daha bilgi almak isterim. Fi tarihinde dünyaya gelmişim. Yaptığım bir aptallık yüzünden babam beni hiç affetmedi. Beni evinden kovdu ve ilk günahı icat etti. Beni gördünüz aslında, Dürer, Brueghel, Michelangelo, Masaccio, hepsi resmimi yapmıştı... Gümrükçü Rousseau bana hak ettiğim ilgiyi göstermediği için kendimi en çok Cranach tablolarında beğeniyorum. Öyle müsrif biri sayılmam, elmalarla besleniyorum, öyle şımşıkıdım da değilim, gayet mütevazı bir gardırobum var, üryanlığımdan memnunum. Umarım hayal kırıklığına uğramazsınız. Beraber yeniden cenneti kurmak için önümüzde koskoca bir sonsuzluk uzanıyor. Havva
Reklam
Hadis: Ümmetimin hayırlıları, onların cahilleri arasında belâ ve mücahede içinde bulunurlar. İzah: Malûmdur ki, her hangi bir cemiyet efradı arasında muhtelif tıynette, kabiliyette insanlar bulunur. Bunların düşünceleri, maksatları arasında büyük büyük farklar vardır. Bu cihetle aralarında vakit vakit dilsûz haileler zuhûra gelir, bihakkın fazilet ve kemal sahipleri ise bu haileler arasında acınacak bir halde yaşayıp dururlar. Bununla beraber yine o cemiyetin selâmet ve saâdetine hizmet etmeyi bir vecibe bilirler, ilim ve irfandan mahrum kimseler ise ilm ü fazilet erbabına karşı hasmâne bir vaziyet alırlar. Onların aleyhinde bulunmayı bir hüner sanırlar. Onların en güzel âmme hakkında en nâfi hareketlerini bile haset sâikasıyla geçemezler. Bu gibi kimseler biraz bilgi sahibi olsalar da ahlâk bakımından yine cahil sayılırlar ve bütün cahil olanlardan daha ziyâde tayibe lâyık bulunurlar. Bu gibi hallerine acınacak gafil, garezkâr kimselerin bu hallerini vaktiyle yazmış olduğum şu manzume biraz tasvir etmektedir.
…ama söyleyin bakalım şimdi, korkunç bir şey değil mi bu, bu hiyerarşi, bu basamaklar, boş bir basamağa atlamak için bu tetikte olmalar... iğrenç bir şey. .. bir de kalkmış bilgiden söz ediyorsunuz!” Yaşam devam edecek. İnsan, kümeler kuramı ve nicelikler kuramı ve her türlü astronomik hesaplamalarla meşgul olacak. Ve şansımız yaver giderse, bilgi kuramı ve mantıksal temellerde epey bir parça ilerleme sağlanacak. Bu yetmez miydi? Ve içinden gelinmiş olunan karanlıktan, yeni bir karanlığa doğru ilerlenecek, yıldızlar siyah zemin üzerinde dururlar, ama ölümün büyüklüğü ve yüceliği içinde ortaya çıkarak, karanlık suyun yüzeyine kayacaklardır. Bu yetmez miydi? Ve kökenin ve amacın yitip giden güvensizliği, yalnızlığın ve kalbin sesi içinde biraz daha aydınlanacak. Yaşamın dışında amaç, ama yine de yaşam. Ey aşk! Bu yetmez miydi? Dışarıda hayat çağıldıyor, uzaklarda, kavranamaz, korkunç, tükenmez, ama kalbin içinde de aynı şekilde kavranamaz, aynı şekilde korkunç, aynı şekilde tükenmez çağıldıyor. Aynı şekilde dehşet verici. Bu yetmez miydi?
Samle Çağla yazdı... MEHMET BİNBOĞA’NIN, “ŞİİRKENT'İN NARÇİÇEĞİ” ADLI ROMANI HAKKINDA BİR İNCELEME DENEMESİ...Samle Çağla Mehmet Binboğa'nın geçen yıl birinci cildi yayımlanan "Efelya" seri romanının ikinci cildi, "Şiirkent'in Narçiçeği" adıyla İzan Yayınlarından çıktı. Kitabın kapak dizaynı, Efelya'da
İnsan hayatındaki esas meydan okuma, mutlu olmak değildir. Biraz bilgi ve herkes denemeyle bunu başarabilir, sınırlı bir süreliğine de olsa. Mutsuz olmakla baş etmek, onu sindirmek ve ona dayanmak çok daha zordur; kahramanca olan, böyle bir hayattır. Yaşama sanatının öteki ve belki de daha büyük kısmını, bu meydana getirir.
Reklam
Sokrat, "Düşünmek, ruhun kendi kendisiyle konuşmasıdır," der. İç konuşmalarımızla kendimizi motive edip güçlendirebileceğimiz gibi, zihnimizde çaresizliğin örümcek ağlarını da örebiliriz. Araştırmalara göre aklımızdan günde ortalama 60.000 ile 80.000 arasında düşünce geçmektedir. Başka bir araştırmada iç konuşmalarımızın % 75'inin
Gerçekten bir yıl, beş yıl, on yıl değil; yüzlerce yıl, on yüzlerce yıl, garp cephesinde yeni bir şey yok oldu. Zaman muttarid aktı. Fikret'in «küçük, muttarid, muhteriz damlalar» dediği türden, aktı. Nehirler sakin aktı. Bir yıl, beş yıl, on yıl değil, on yüzlerce yıl insanlar suskun çalıştı. En çok kendi gücünü, bir de atın gücünü, daha
Sayfa 88 - Gelişme ve EstetikKitabı okuyor
Çocuklarını her an kontrol altında tutan aileler, çocuklarını gözlemleyemedikleri okul zamanlarında daha da kaygılanıyorlar. Bu kaygıdan olsa gerek çocuklarını okul yaşamlarında da yalnız bırakmamak için zamanlarının büyük kısmını okuldaki çocuklarını kontrol etmekle geçiriyorlar. Çocuğunu okula bırakırken, "Biz bu­ gün biraz hastayız Müjdat Bey, öğretmeni sık sık kontrol edip ken­dini iyi hissetmediğini fark ederse bana haber verir misiniz" diyen bir veli olmuştu. "Biz" öznesi zaten bu annenin henüz çocuğun­dan duygusal olarak ayrılamadığını gösteriyordu. Bu çok masum gibi görünen annenin dileğinin altında çocuğunu sıkı sıkı koruyan bir tutum vardı. "Eğer bir çocuk okulda kendini iyi hissetmezse her okulda aileye haber verilir ve ailenin dinlendirmek için çocu­ ğunu alması istenir; bunun için ilkokul üçe giden bir çocuğu sık sık gözlemlemeye de gerek yoktur" diyemedim anneye o an için. İlkokul üçe giden bir öğrenci kendi durumunu kontrol ederek öğ­retmenine bilgi verebilirdi ama "anne henüz buna hazır değildi". Bu isteklerden en ilginci bir e-posta ile okul asistanına gelmişti. Bir anne, teneffüslerin ardından çocuğunun sırtına havlu konulmasını istemiş, terli terli hasta olmasın diye düşünmüştü. Bu ailenin çocu­ğunun beşinci sınıfa gidiyor olması bir şeyi değiştirmiyordu.
Dişlerine baktı; beyaz, güçlü ve düzgün olduklarını düşündü. Ama biraz daha bakınca kafası karıştı. Beyninin derinliklerinde depolandığı yerden çıkıp gelen belli belirsiz bir bilgi, her gün dişlerini temizleyen insanlar olduğunu söyledi ona. Tabii bunlar üst tabakadan, yani Ruth’un sınıfından insanlardı. O da her gün dişlerini temizliyor
Sayfa 44 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
*Berkeley'ye giden Telegraph Caddesi tramvayına bindi. Şarkılar söyleyen, birbirlerine üniversite öğrencilerine özgü şakalar yapan gençlerle doluydu tramvay. Onları dikkatle inceledi. Üniversiteli oğlanlardı. Ruth’un gittiği üniversiteye gidiyorlardı, toplumsal olarak onun sınıfına mensuplardı, isterlerse onunla tanışabilir ve her gün
Sayfa 34 - Türkiye İş Bankası Kültür YayınlarıKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.