"Aşk, bir bedende iki kişi."
“Ey aşk...! bir mucize gerçekleştir şimdi
Şapkandan bir kumru havalansın
Bana öyle büyük ki bu kalp,
Gelsin yüreğime yuvalansın”
Kitabı okurken sımsıcak bir yürek buldum. Yaşam kavgasının molalarında, sıcacık bir poğaça, buğusu üstünde demli bir çay, sevgi ve vefayla beslenmiş hoş bir muhabbet, zifiri
Okur musunuz bilmem lakin yazdım.
İncelemeye başlamadan önce, felsefi bilgileri bu denli basit ve eğlenceli bir üslup ile kaleme alan Nigel Warburton 'a şükranlarımı iletiyorum :)
* Metnin uzunluğu gözünüzü korkutmasın, madde madde elimden geldiği kadar özetlemeye çalıştım.
Kitabımız kronolojik bir sıraya göre dizilmiş, 40 bölümden oluşuyor.
"Neresi olduğunu bilmediğim bir yerim sızlıyor."
Galiba kitabı okurken ve bitirdikten sonraki hislerimi en iyi anlatabilecek olan söz, yine kitapta geçen bu söz. Sızlayan kalbim mi, ruhum mu, geçmişim mi, yoksa geleceğim mi?.. Bilmiyorum ve kitabın oluşturduğu duygu yoğunluğuyla ilk kez bir incelemeyi ağlayarak yazıyorum. Çünkü
Kuyucaklı Yusuf'u uzun zaman önce okudum, büyük bir hevesle,bir çok beklentiyle...
Ne yazık ki umduğumu bulamadım daha sonra bulunduğum ruh hali, yer ve zamanın etkili olduğunu düşünerek biraz zaman tanımam gerektiği kanısına vardım...
Evet ,uzun bir zaman diliminden sonra yeniden okudum ancak fikirlerimde olsun duygularımda olsun pek
Kar yağarken çocukları kurşuna dizdiler. Herhangi bir nedeni yoktu. Ne ellerini, ne de gözlerini bağladılar. Soru sorulmadı. Yalnızca en esmer olana ağaca bakmaması söylendi. O da gözlerini askerin çamurlu botlarına çevirdi. Sonra sessizlik oldu. Çocuklar hiç üşümediklerini fark etmediler. Korkuyorlardı, nedenini boşverdiler. Yalnızca esmer çocuk ikide bir ağaca bakıyor, ıslak bir kızarıklık rüzgarla gözlerine bulaşıyordu. Sarı dişleriyle alt dudağını ısırarak, "lanet olsun" dedi. "Ben kötü bir şey yapmadım ki. Neden dövüyorlar bizi. Sadece duvarlara yaşamak istediğimizi yazdık. Daha iyi bile değil sadece yaşamak istediğimizi. Bağırmış da olabiliriz. Belki sokaklarda çok hızlı yürüdük, belki botlarımızın sesi biraz fazla çıktı. Ama biz üşümemek için koşuyorduk. Belki de baba bütün suç senindi." Yağmur yağıyordu ve çocuklar ilk kez bir şey hissettiler. Dönecek yerleri yoktu. "Ayağıma bakma" diye bağırdı asker. "Ben de bir şey yapmadım. Ama bir suçlu gerek adalet için. Ve adalet için kurban gerek bir kahramandan çok." Ama çocuklar yine de askere bağırmak istediler: "Neden av tüfekleriyle vuruyorsunuz, neden salıncakların ipleriyle boğuyorsunuz, neden yağmurdan sığındığımız duvarların altında
taşa tutuyorsunuz. KALBİNÎZÎ SÖKÜP ALAN BİZ DEĞİLDİK Kİ..."
Şu sıralarda 1000Kitap’ta revaçta olan https://1000kitap.com/yazar/lev-nikolayevic-tolstoy okumalarına inat olsun diye mi okudum Dostoyevski’yi?
Hayır!
Peki kitap toplantısında okunacak kitap olduğu için mi?
Hayır!
O halde niye okudum?
Öncelikle https://1000kitap.com/yazar/fyodor-mihaylovic-dostoyevski okumak için bir nedene ihtiyacım
youtu.be/J7O4TKqgFIQ
KALBİ OLAN İZLEMESİN!
Kitap ile ilgili incelemeye başlamadan önce,Selahattin Demirtaş'ın mahkumiyetine sebep olan konuşmayı paylaşıyorum ki kitabı okuduğumu öğrendiği an takipten çıkan arkadaşlarıma onlarca yeni arkadaş eklensin ve nefret,hınç,öfke dolu mesajlarla dm kutum dolsun!
Bugün bazılarını çok rahatsız etmeye
بِسْمِ اللهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحِيمِ
KAHRAMAN ORDUMUZA
👉1-Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
İstiklal Marşımız "korkma" diye başlar. Biliyorsun ki bu, Resûl-i Ekrem'in Sevr mağarasında Ebû Bekir'e söylediğidir. Bunlar tesadüf değil." (İsmet ÖZEL)
İstiklâl Marşı'nın ilk kelimesi KORKMAdır. Buradaki korku ne can
“(…)Efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, mensuplar memleketi olamaz. En doğru, en gerçek yol, medeniyet yoludur. Medeniyetin gerektirdiğini yapmak insan olmak için yeterlidir.”