Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
166 syf.
8/10 puan verdi
·
Beğendi
·
18 saatte okudu
SIRADANIN GÖRKEMİ: YAZAR OLACAK CEMİL
“ Bunca acıya rağmen hâlâ hayatta olduğumuza göre ya üçkağıtçıyız ya da umudumuz var. Ben kendimi üçkağıtçı gibi hissediyorum.. ” | Sinek Isırıklarının Müellifi | Barış Bıçakçı Selâmlar Hacimce az edebiyatça zengin bir kitap mı okumak istiyorsunuz? Sinek Isırıklarının Müellifi okuyunuz. Yıllarıdır içinizde kelimesini bulamadığınız anlamlar yük
Sinek Isırıklarının Müellifi
Sinek Isırıklarının MüellifiBarış Bıçakçı · İletişim Yayınevi · 20213,482 okunma
şu bizim Akşehirli tonton Nasreddin Hoca'yı j yalnızca bilgili, hazırcevap sanma. Hoca hem cömert hem de yardımsever bilinirmiş yaşadığı çağda. Bu yüzden ona bol bol misafir gelirmiş. Bu güzel ev sahibine gelenler yer içer, yatar kalkar, bir türlü gitmek istemezmiş. İsanoğlu gariptir. Kimi iyiliğe iyilikle karşılık verir, kimisi de iyilik
Reklam
·
Puan vermedi
''Yalnızca kadınların olduğu bir ülke gerçekten var diyelim, demişti Jeff sürekli,''nasıl insan olurdu bunlar?'' Böyle bir ülkenin kaçınılmaz sınırlamaları,bir arada yaşayan bir sürü kadının kusurları ve ahlaksızlıkları konusunda öyle ukala fikirlerimiz vardı ki.Onlarda ''kadınsı kibir''dediğimiz
Kadınlar Ülkesi
Kadınlar ÜlkesiCharlotte Perkins Gilman · İthaki Yayınları · 201812bin okunma
Kendimi Kabule Dair ya da Kaktüsün Dikeni Buyur Etmesi. Her hayranlık ardından tiksinti veriyordu. Önce hayran olunandan sonra kendimden. Oysa tiksinilecek bir varlık değildim. İsmet Özel gibi şiir yazamamak şiirden vazgeçirmişti. Mikhail Tal gibi oynayamamak satrançtan. Oluşu başkalarında aramak motivasyonu bir diğerine bağlı kılmaktı. Oysa
İnsan yaradılışı tam bir eşitliğe razı olamaz. Ufak tefek imtiyazların teşvikine de muhtaçtır. Diyebilirim ki bizzat iyilik dahi ancak ceza görmesi ve ayıplanması icap eden bir kötülüğün bulunmasıyla kabildir. Günde iki defa Edirnekapı ile Fatih arasındaki yolu en uzun zaman içinde, her adımı ayrı ayrı hayaller peşinde atarak gider gelirdim.
Güngörmez
"Hiç sevmem kışları" derdi. Neymiş üşürmüş de kalın giymek zorunda kalırmış. "Hahh" dedim içimden. "Yazın da, kışın da mahallenin en pejmürdesi sensin..." Bunları o zamanlarda çok yakın olup da sevemediğim, şimdilerdeyse rahmetli olan canım arkadaşıma söylerken yıl 1995 aralığın 17'siydi. Şimdiyse 2006 yazının
Reklam
10/10 puan verdi
·
Beğendi
''Yazdıkların şiir değilse kalsın” … “Aklınla yapayalnız baş başa Nice alevli geceler geçtin” … “Sen sevgileri göğüsle ve ne olur anla” Cahit Zarifoğlu Şair Cahit Zarifoğlu ile yaşamları boyunca yolları uzun kesişenlerin kendilerini bahtlı saymaları için çok esaslı nedenler var. Eğer bu kişiler, şiirin bir Müslüman için yirminci
Şiirler
ŞiirlerCahit Zarifoğlu · Beyan Yayınları · 20213,979 okunma
..... Ütopya Gerçek Olabilir mi? Ütopya Eleştirisi Ütopya olarak adlandırılan ülke; herkesin el ele verip ateş çemberleri etrafında keyifle sohbet ettiği, paranın, mücevherlerin ve kaftanların değer görmediği bir topluluktur. Fakir zengin ayrımı olmadan, halkın hırsızlık veya dilenciliğin ne olduğunu bilmeyecek kadar huzur içinde yaşamasına imkân
Onun için eskilik ayrı bir şeydi; o zamanın takdisi idi; insan elinden geçmek ve in­san hayatına girmekle eşya tabiatından ayrı bir sıcaklık ka­zanır, adeta insanileşirdi. Bunun dışında Behçet beye göre eskiliğin başka bir manası olamazdı. Tıpkı bunun gibi küçük ve renkli bir kart postalla büyük ve hakiki resmi de ayırmaz­d ı . Bu yüzden değil midir ki bazı nadir dostları, her bayram ondan aldıkları o yaldızlı İsviçre manzaralarına, tatlı ve bay­ gın akşam denizinde gülpembe yelkeniyle süzülen sandalla­ra, kenarlarına mavi, kırmızı kurdelalar geçirilmiş sepetler­den çıkmaya uğraşan tombul kedi yavrularına, yahut ay ışığında karlı dağlar başında eşini çağıran geyiklere, hulasa bundan yirmi yıl önce altındaki kaltn yaldız yazı ile "iydisa­ idiniz"i tebrik eden, şimdi sadece bayramınızı ve yılbaşınızı kutlayan o karışık zevkli, fakat boş bir anı birdenbire telkin ettiği yaşama hazzı ve saadet hulyasiyle dolduran kartlara bakıp şaşırırlar, bu yaşta bir adamın böyle şeylerle uğraşma­sını bir türlü anlıyamazlardı. Hakikaten dostları, Behçet beyin bu kartları seçerken neler düşündüğünü, bu yaldızlı kanat parçalarının onun için hangi semaların artığı olduğunu nereden bileceklerdi ?
Rüyalara açılan, aşk üzüntülerinin unutuluşunun hiç durmadan mayalandığı ve arasıra, bulanık anılarla dolu bir kâbusla bölünen, bozulan sürecine vakit geçirmeden tekrar döndüğü bu odanın karanlık duvarlarında, uyandıktan sonra bile rüyaların hatıraları asılı kalır; ama öyle bir karanlığa gömülmüştür ki bu hatıralar, çoğu kez onları ancak öğleden sonranın ortasında, benzer bir düşüncenin ışınları rastlantıyla üzerlerine vurduğunda farkederiz; bunların bazıları, uyuduğumuz sırada uyumlu bir belirginliğe sahip oldukları halde, kısa sürede öyle bambaşka bir hale gelirler ki, onları tanıyamadığımızdan, hızla tekrar toprağa gömmekten başka bir şey yapamayız: fazlasıyla çabuk çürümüş bir ceset veya en usta tamircinin bile bir biçim veremeyeceği, bir şey çıkaramayacağı kadar zarar görmüş, neredeyse toza dönüşmüş bir eşya gibi.
Sayfa 82 - 2017, Yapı Kredi YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Ahlak buluşları bir kez açıkça görülüp kavrandı mı, insan buluştan önceki davranışın yalnızca daha az hoşa giden bir şey olarak değil, aynı zamanda, kötü bir şey olarak görünmesi gerektiğini anlamaktadır. İnsanın kendisini doğal olarak her şeyin merkezinde sanışını ortadan kaldırmakla, başkalarının yaşamının başlı başına bir değeri ve hakkı olduğunu bulup ortaya çıkarmakla, ister istemez bir ödev bilinci doğmaktadır; böylece, başka insanlara karşı bir eşya gibi davranmanın, başka insanlara, rasgele kullanılıp yararlanılan bir eşya gibi davranmanın haksız bir şey olduğu belirmektedir. İşte, bu çeşit yaşam deneylerinden, bu çeşit yaşantılardan, ahlaka özgü buyruklar ile yasaklar ortaya çıkmaktadır; bunlar sonradan tek tek kişilerden, tek tek kişinin isteminden, rasgele istemesinden ayrılmış bir şey olarak, herkesi bağlayan bir şey olarak yaşanmaktadır.
İskenderiye Kütüphanesi'nin Trajedisi
İskenderiye'ye demirleyen yabancı gemiler kaçak eşya için değil, acaba kitap mı kaçırıyorlar diye aranıp taranırlardı. Her biri elle yazılmış papirtis tomarı olmak üzere kütüphanede o zamanlar yarım milyon kitap bulunduğu sanılıyor. Bazen papirüs tomarlarının kopya edilmek üzere alındığı da olurdu. Bütün bu kitaplara acaba ne oldu? Bunları yaratan klasik uygarlık yok oldu ve kütüphane kasten tahrip edildi. Bu eserlerden yalnızca küçük bir bölümü kalmıştır. Bazılarının da insanın içini burkan bölük pörçük parçaları. Günümüze dek gelen bu bölük pörçük parçalar bile insan zihnini uyarıcı ne denli zengin bilgiler taşıyor, bir bilseniz! Örneğin, kütüphanenin raflarından birinde bulunduğunu bildiğimiz Sisamlı astronomi bilgini Aristarkus'un kitabında, yerküremizin gezegenlerden bir tanesi olduğuna ve onlar gibi Güneş'in etrafında döndüğüne ve yıldızların çok uzaklarda olduklarına değiniliyordu. Bu ifadelerin hepsi de doğru olduğu halde, sözü edilen gerçeklerin yeniden bulunması için iki bin yıl beklemek zorunda kalınmış oldu. Aristarkus'un bu eserinin kaybına duyduğumuz üzüntüyü, daha başka konulardaki kayıplar için de yüz binler sayısıyla çarparsak klasik uygarlığın yarattığı görkemi ve yok oluşunun trajedisini algılamaya başlayabiliriz.
Gece gece şuraya
Stephanie Garber
Stephanie Garber
kitapları hakkındaki düşüncelerimi dökeceğim. Altı kitabını da okudum ve yeni çıkacak kitabını pek hevesli olmasam da bekliyorum (sadece scarlett ve julian sahnelerini okuyacağım, eğer sahne verirse)
Caraval
Caraval
ilk olarak bu kitap beklentisiz okuduğum kitaplardan biriydi. Okuduğum zamanı dün gibi hatırlıyorum. Kasım
Hakikat, ilk insandan beri sancaktarlarını bulmuştur. En büyük sancaktarlar, hakikat sancaktarları peygamberlerdir. Ben buna inanıyorum. Bir diriliş eri olarak, gelecek zamanın biricik kenti diriliş kentinin, diriliş sitesinin kurulması için taş taşıyan, harç taşıyan biri olarak, onların izinden gitmekten başka bir erlik ve yapıcılık bulunmadığına inanıyorum. Evet, biz diriliş erleri, Son Peygamberin Sancağı altına sığınıyoruz. Bu sancağın yere düşmemesi görevimizdir, varoluş hikmetimizdir. Bu sancak, Allah'a inanma sancağıdır. Bu sancak, insanın putların önünde eğilmemesi, onları yerle bir etmesi, insanın insan veya eşya önünde ezgince ve alçalarak baş eğmesine sebep olan köleliği ortadan kaldırıcı, insanı gerçek özgürlüğe ve teslimiyete ulaştırıcı hakikat sancağıdır.
Sayfa 11 - 12 16. BaskıKitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.