Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
adresini bulamayan mektuplar
Bu şehir seni hazmedemiyor oysa sensiz tadı yok sokağın,ağaçların,rüzgarın cümle şehrin.. Önce kokun geldi sonra sen. Sebebi,hikmeti nedir bilinmez,ama gelişini sevdim. Gelişin ne kadar sevince boğduysa bu yüreği, gidişin bir o kadardan da beter daralttı içimi... İçim daralıyor Aşk. Vuslata umut taşıyan her bir şeyden uzağım. Gece ıslanıyor yanlızlığımla,bense titriyorum yokluğunda. Sessizliğe başım eğik,yüreğim buruk,ciğerim yanık katlanmak zorunda kalıyorum. Yine ümitvarım. Ümit hüzünle el ele, diz dize imiş meğer. Kilitlendim. Zaman kör karanlığa kilitledi beni. Kilitlenmiş zamanımın anahtarı yok... Seni içimde seviyorum. İçten seviyorum ama en içimdeki içten anlıyot musun ? Aşk ehline kavuşmak cennet, ayrılmak cehennemdir. Ey kıyamet bakışlı, aşkın arada sırat köprüsü olmuştur da bilmezsin... Ey gönlüm, sultanımın adını her kim sorarsa, işaretle gizlice ilk harfi "aşk" son harfi "aşk" de... Ey Aşk!!! Ey benim gece karanlığı çökmüş gönlüme,tan ağartısında sıcak süt nehri gibi akan sen !!! Ey benim karanlık içimde, ışıksız gecelerimde sabab gibi hep doğan sen!!! Bu gönlü fetheden sen , senden mahrum kalan ben !!!
Masumiyet müzesi, İstanbul’da öpüşecek bir yer bulamayan âşıklara sonsuza kadar açık kalacaktır.
Sayfa 484Kitabı okudu
Reklam
adresini bulamayan mektuplar
Söz bir akıştır,harf harf kağıda dökülen. Göz birzarftır,mazrufun elinde yırtılarak sökülen. Yürek bir mektuptur, nâme nâme kanla yazılan. Nice söyleyemediklerimiz vardır, dil lâl olur pusar. İnsafa gelir "el aman "diye kalem yazar. Kiminin mektubu bahtı gibi kapalıdır,açan okuyamaz. Kiminin mektubu tarumardır,açılsada rüzgara savrulan. Alın yazımın ağını mezar taşıma, doymamış sevdalığımı sararmış sevgiliye bırakıyorum. Hayattan varsa alacağım,üstü kalsın terk-i sevda mağdurlarına. Taş duvarlarla ne konuşulur? Bunu benim gibi hergün yavaş yavaş kül olan bilir. Duvarlardır yangınım islerime boyanan. Bir insanın gözyaşlarının neler yazdığını belki okuyabilirsiniz,ya benim gibi gözyaşlarını içine akıtanı kim okuyabilir? Kalemime sığınıp içimi yazıya döküyorum yeniden. Usul usul geliyorum ey kalem. Ürkütmememekten değil, ürkmekten usul usul geliyorum. Bir sıçrayışın ihtimal hali kokusu damlıyor,yazmak eksiltir. Susa susa geliyorum ey kağıt! Farkında olarak değil fark etmeksizin susuyorum. Ardından dumanı bile tütmeyen bir köz ateş bıraktın ey aşk !... Bir hayatı karanlıklara boğmak bu kadar kolay mı ?.. Yüreğimden kopan bir elin parmak uçlarındaki zehri tadıyorum şimdi.. Kalemlerin yazdığı yazıların mahkumuyum sevgili....
Seninle konuşurken Sitare Aklıma yıldızlar dökülüyor Bir çaresiz Zühre oluyorsun Babil caddelerinde Ateş gözlü kahinler koşuyorlar arkandan Binlerce meşalenin ışığı kımıldıyor saçlarında Gökyüzü salkım salkım Zigguratlar tıklım tıklım Dönüp dolaşıp dudaklarına takılıyor aklım Ah benim bu akıldan sıyrılmış aklım Kimi gün boşlukta konacak yer bulamayan Kimi gün inatçı yosunlar gibi kepez diplerine yapışan aklım. -Dilaver Cebeci
Kadınlar için evlenmek, bir kitle hareketine katılmaya benzer imkânlar yaratır; yani onlara hayatta yeni bir amaç, yeni bir gelecek ve yeni bir kimlik (isim) verir. Evde kalmış kızlarla artık evlilikte bir neşe ve tatmin bulamayan kadınların can sıkıntısı, kısırlaşmış ve bozulmuş bir hayatın farkındalığından ileri gelir. Kutsal bir davaya sarılmak, enerjilerini ve varlıklarını bu davanın başarısına adamak yoluyla bu kişiler, amaç ve anlam taşıyan yeni bir hayat bulurlar. Hitler, "boş hayatlarından bıkmış ve aşk ilişkilerinden artık keyif almaz olmuş, maceraya susamış sosyete kadınlarından” tam anlamıyla yararlanmasını bilmiştir. Bazı büyük sanayicilerin hanımları, daha kocaları Hitler'in ismini duymadan önce onu mali yönden desteklemişlerdi. Miriam Beard, Fransız Devrimi'nden önce, iş adamlarının canları sıkkın eşlerinin oynadığı benzer bir rolden şöyle bahseder: "Bunlar can sıkıntısından harap olmuşlar ve bunalımın pençesine düşmüşlerdi. Yenilik taraftarlarını gönülden alkışladılar."
Huzurunu yaşadığı günde bulamayan insana kurtuluş yoktu.
Reklam
“Askerimiz o kadar az ki, yanyana siperlerde oturan iki tümenin arasında Urban gelen geçeni soyuyor. İki tarafında öldürecek adam bulamayan İngiliz tankı, bir demir iskelet olmuş, Filistin güneşi altında yanıyor.”
Kemal Sayar
Kemal Sayar
: Can sıkıntısı, modern insanın anlam kaybına uğradığının bir belirtisi. Anlamın olmadığı bir dünyada insan sıkılır .Ne için yaşıyorum, hayatımın hizmet ettiği değer nedir, hayatımın aktığı yön neresidir sorularına doğru ve tatmin edici cevaplar bulamayan insan, anlamsızlık girdabına kapılıyor, sonra onun için bitmek tükenmek bilmeyen bir can sıkıntısına dönüşüyor.
Küçüklüğünde sevilmeyen, okşanmayan, nazını çekecek kimse bulamayan bir çocukta ince ve güzel hislerin doğmasına nasıl imkan tasavvur edilir?
Doğru yolu seçip bulamayan ahiret azabında ebedi kalır...
Sayfa 57
Reklam
Her dokunduğunu kıran ellerime, kapıları bulamayan, yanlış kapılar açan ellerimin dalgınlığına, yanlış sözlerime teşekkür etmek yerine özür dileyen sarsaklığıma, terleyen ellerime dönmek istemiyorum. Yeni baştan aynı kâbusları yaşamak istemiyorum...
Sayfa 472Kitabı okudu
Yaşadığının farkında olmak insanın en büyük lanetiydi. Hiçbir Ağaç neden var olduğunu, ne zaman yok olacağını düşünmezdi. İnsan ise, var olmanın farkında olan ama nedenini bulamayan bir varlıktı. Istırabının farkında olmak, Ah! ne zordu.
Bir türlü duruma hâkim olamıyor, iş gitgide bozuluyordu . Karanlık bir yere dalıp sonradan yolunu bulamayan birisine benziyordu.
Sayfa 35
Bir türlü duruma hâkim olamıyor; iş gitgide bozuluyordu. Karanlık bir yere dalıp sonradan yolunu bulamayan birine benziyordu.
Bir bakıma bugün ilk öğretim, hayatla mücadele yeri olmak zorundadır. Çok kere etrafında iyi örnek bulamayan çocuk, öğretmenini örnek insan olarak alacaktır. Öğretmen en büyük gücü ile çocuğun ahlâkî yapısına yönelecek, telkinin bütün vasıtalarını bu yapıyı yoğurmak için kullanacaktır.
Sayfa 127
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.