Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur
"Niçin böyle ilenirsin güzel yosmaya, Enkidu, o değil miydi Tanrılara yaraşır ekmek yediren sana, o değil miydi krallara yaraşır içki içiren, görkemli bir giysi giydiren sana, yakışıklı Gılgamış'ı veren sana arkadaş diye? Evet, şimdi Gılgamış, senin can kardeşin, geniş bir yatağa yatıracak seni, görkemli bir döşek serecek altına, solunda bir yer açacak sana dinlenmen için ayaklarını öptürecek yurdun ulularına, Uruklulara ağıt yaktıracak, yaş döktürecek, mutlu kullarımı yasa büründürecek senin için, kirli saçlarla gezecek senin ölümünden sonra, bir aslan postuna çöllerde dolaşacak başıboş!"
Sayfa 71 - Enkidu'nun hasta yatağında kendisini medenileştiren kadına beddua ettiğini duyan Samaş'ın karşılık vermesiKitabı okudu
Can sıkıntısından, "Ben niçin yaşıyorum?" diye düşünmeye başladım.
Pdf
Reklam
ÖYLE BİR HİKÂYE Sinemadan çıktığım zaman yağmur yine başlamıştı. Ne yapacağım? Küfrettim. Ana avrat küfrettim. Canım bir yürümek istiyordu ki... Şoförün biri: – Atikali, Atikali! diye bağırdı. Gider miyim Atikali'ye gecenin bu saatinde, giderim. Atladım şoförün yanına. Dere tepe düz gittik. Otomobilin buğulu, damlalı camlarında kırmızı,
"Can arkadaş, yakın bir dost... Bilirsin, ruhumu açabileceğim çok iyi ve bana uygun ruha sahip olan biri. Hayatım boyunca onunla tanışmayı hayal ettim. Tanışacağımı hiç sanmıyordum ama bir anda pek çok güzel hayalim gerçek oldu. Belki bu da olur. Sence bu mümkün mü? (Umarım bunu içli içli okuyan herkes kocaman bir gülümsemeyle o kişiyle tanışır :) hayatınıza size uygun ruha sahip insanlar girmesi dileğiyle musmutlu akşamlar)
Sayfa 79
Oktay Rifat Anlatıyor
''Orhan'ı ilk mektebin beşinci sınıfından beri tanırım. Asıl dokuzuncu sınıfta can ciğer arkadaş olduk. İkimiz de şiir delisiydik. Orhan zil çalar çalmaz yanıma gelir. 'Teneffüsü gâvur etmeyelim Oktay' derdi. Şiir söz edelim, şiir konuşalım demekti bu. Bir yıl sonra İstanbul'dan Melih (Cevdet Anday) geldi. O da bizim gibi şiire tutkundu. Üç kafadar çocukluktan delikanlılığa el ele geçtik.''
bu can bunca hasrete dayanır soludukça içimde sevdan
Reklam
alnını dağ ateşiyle ısıtan yüzünü kanla yıkayan dostum senin uyurken dudağında gülümseyen bordo gül benim kalbimi harmanlayan isyan olsun şimdi dingin gövdende uğultuyla büyüyen sessizlik birgün benim elimde patlamaya sabırsız mavzer olsun başını omzuma yasla göğsümde taşıyayım seni gövdem gövdene can olsun
Ne de tatlıdır felaket beklemek. Çok gülündü mü başa bir iş gelecek diye endişe etmek ne serin, ne leziz bir korkudur. Çünkü insan, neseli bir pikniğin dönüşünde mahallede yangın görmeyi sever; bir yandan siz kalan komşuları paylaşmaya uğraşırken içten içe başına gelmediğine sevinir öbür yandan. Kendi başına gelmeyen felaket ne güzeldir. Can çekişen birini izlerken insan yaşadığı korkunç üzüntüyü büyütür büyüttükçe, ölenin kendisi olmadığından duyduğu sevinç görünmesin diye. Başkasının helaki, hayatta olmaya kıymet katar anlatılacak ömürlük bir tecrübe katar, şükür katar. İnsanın karanlığı çağıran bir yanı vardır. Bu yan, başkasinın felaketinden şükür çıkaran zalimliğin hemen komşusudur. Bir insan, iki insan, üç-beş kişilik bir arkadaş grubu olduğunda bu karanlık ancak korkulu bir bekleyişin hayata bağlayan heyecanı olarak kalır.
-Rüzgâr- (syf. 58-59-60)
Arzularım muayyen bir haddi aşınca Ve kulaklar sözlerime sağırlaşınca Bir ihtiras duyup vahşi maceralara Çıkıyorum bulutları aşan dağlara. Tanrıların başı gibi başları diktir, Bu dağları saran sonsuz bir genişliktir, Ben de katıp vücudumu bu genişliğe, Bakıyorum aşağılarda kalan hiçliğe. Bu dağların bir rakibi varsa rüzgârdır. Rüzgâr burda tek
Yapı Kredi YayınlarıKitabı okudu
“İnsanın en büyük üç düşmanı vardır: Şeytan, nefis ve kötü arkadaş.”
Sayfa 69
Reklam
ingilizce sıkılmak fiilinin kökenine dair..
Oxford İngilizce Sözlük, sıkılmak fiilini 1750 yılından sonra ortaya çıkan (1755'te derlenen Johnson Sözlüğü'nde bu fiil bulunmamaktadır) psikolojik bir tanım olarak verir. Sözlüğün delmek anlamına gelen bore kelimesi ve Fransızca dolgu maddesi anlamına gelen bourre kelimesiy­le bağlantı kurma çabalarına dikkat çekmesine ve bunları yalanlamasına rağmen, bu kelimenin açık bir etimolojisi yoktur. Bu terimin yazılı olarak ilk ortaya çıkışı 1768 yılında Earl Carlisle'in özel bir mektubun­ da şunları söylemesiyle olur: "Fransızların sıktığı Newmarketli arkadaş­ lar." 1778 yılında "sıkan şey" anlamına gelen sıkılmak; 1812 yılında "sı­kan bir insan" anlamına gelen can sıkıntısı (aslında bu kelime 18. yüzyıl­ da bu anlamda birçok kere kullanılmıştır); 1864'te de isim halinde can sıkıntısının ortaya çıkması.
Sayfa 123Kitabı okudu
Malum, hayat bizim mahallede çok sıkıcı, hep aynı şey! Kadınlar birbirini çekemiyor ama başlarına bir halt gelse, birden can ciğer kuzu sarması gibi kenetleniyor. Arkadaş, dün arkasından atan tutan kadın, ertesi gün birden iyilik meleği olup karşında beliriyor da sen salağa dönüyorsun. Anlamadım bu nasıl sevmek, bu mahallenin sevgi anlayışı aç kurtlar gibi değişiveriyor.
İnsanın en büyük üç düşmanı vardır: Şeytan, nefis ve kötü arkadaş. Kötü arkadaş şeytandan ve nefisten daha zararlıdır.
Arabasında, şoför koltuğunda gazete okurken bulurdum onu. Beni görünce gülümser, gazeteyi katlayıp arka koltuğa atar, kapıyı açarken, "Bu sabah can ciğer arkadaş nasıllar? Nereye gitmek isterler?" derdi. Aynı yerde dönüp dursak bile fark etmezdi çünkü yanında oturmanın, dizlerime sarılıp ön cama doğru eğilmenin bile dayanılması güç şeyler olduğu o tozpembe evredeydim. Sınıf başkanı olmak isteyen küçük bir öğrenci gibiydim. O ise çok nazik ve bir o kadar da erişilmezdi.
Öyle güzel hisler ki...
Önce can çocuğunu, şeytan sütünden kes de sonra onu meleklere arkadaş et.
1.468 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.