Rezonans Kanunu, her zaman "evet" der. İnançlarını her zaman doğru çıkarır.
Sana karşı gelmez.
Mesela, hayatının önemsiz olduğuna ve hiçbir anlam taşımadığına mı inanıyorsun, bu inan cın, onaylanacaktır.
Evlerde büyümeler, alıp başını gitmeler olacak
Kızıp duracaksın üstüne başına konan toza
Televizyondaki işe
Usanmak, hızını eksiltmek dendi mi
Cin ifrit kesileceksin birden
Yine de sormak lâzım
Kavuşmak
Denir mi
Hep bir arada bulunmaya?
Bir arada bulunmanın töresi, yasası var
İnsanlar bir arada. Neden iki insan yok?
Nerede Yin?
Nerede Yang?
The two and the one?
Yaptığı iyilikler kendi çıkarlarına hizmet eden ve çıkarları da kendisi olan cin gibi, iş bilir bir politikacıydı. Bu tip tüm insanlığa özgüdür. Dünya'da rastladım ona. Hain'de de, Ollul'da da. Cehennem'de de rastlarım sanıyorum.
Şüphe tek geçim kaynağı artık. Önyargı bir beslenme biçimi. Linç ya da ötekileştirme ise alın yazısı.Benim özel bir yerde durmama gerek yok ;pusulanın her yönünde bu yapı kurulu. Her yönde endişe var...
Loyola'nın da savunduğu üzere Konfüçyüs, Çin'de kendilerine özgü bazı hareketler yüksek otoritenin simgesi olduğu için, insanların davranışları üzerinde de önemli ve etkili olduğunu söyler..
Sanayi Devrimi neredeyse her ülkeyi etkileyen bir kritik dönemeç yarattı. İngiltere gibi bazı ülkeler ticarete, sanayileşmeye ve girişimciliğe yalnızca izin vermekle kalmadılar ayrıca bunları etkin bir biçimde teşvik ettiler ve hızla büyüdüler. Osmanlı İmparatorluğu, Çin ve diğer pek çok mutlakıyetçi rejim ise sanayileşmenin yaygınlaşmasını engelledikleri ya da en azından teşvik etmedikleri için geri kaldılar. Siyasal ve ekonomik kurumlar bir kez daha mevcut kurumlar ile (kurumlar ve ekonomik sonuçlardaki farklılaşmaya yol açan) kritik dönemeçler arasındaki bildik etkileşim kalıbını üreterek teknolojik yeniliklere verilen karşılığı şekillendirdiler.
" Ben avlu kapısında nöbet bekliyordum . Ortalıkta çıt bile yoktu Bir ara dalmışım, bir kadının sesiyle ayıktım.Sana yemek getirdim , dedi kadın. Tepeden tırnağa ak libaslar içindeydi.Şu yukarı kayalıklardan ,şu aşağıdaki alandan yandan yönden hiç ses çıkarmadan ak libaslar giyinmiş kadınlar geliyorlardı.Sonra ne olduğunu anlayamadım.Gözümü açtığımda kollarımın , ağzımın bağlı olduğunu anladım. Öteki nöbetçiler de yanımda yatıyorlardı, avlunun ortasında, taşların üstünde. Ayağa kalktım , odaya koştum , İnce Memed yoktu .Dağa yukarı baktım, binlerce ak libaslı kadın doruğa yukarı ağır ağır çekilip gidiyorlardı . Arkalarından koştum , bir kaç el de ateş ettim , bir baktım ortada kimsecikler yok .Cin miydi, peri miydi, insan mıydı bu kadınlar,artık onun orasını ben bilemem , Allah bilir . "
" Çiçeklideresinin canavar kadınlarıydı .Hani o İnce Memede ağıt yakan kadınlar.Onlar ne cin, ne peri , ne feriştahtı , düpedüz insandı. "
Öteki nöbetçiler de aşağı yukarı buna benzer şeyler söylediler.Yalnız , onlara göre kadınlar çırılçıplaktılar, hepsinin de memeleri dimdik, sert ve sivriydi.Bunlar da onları yakalamak için arkalarından koşmuşlar, yetişmişler , kadınlardan tuhaf , bayıltıcı bir koku esince kendilerinden geçmişlerdi .
Japonya, tarihte Kore'yle ve Çin ile yakın kültürel Bağlar kurmuş olmasına karşın 19 yüzyıla kadar dünyanın geriye kalanından neredeyse tecrit olmuş bir ada ülkesiydi
Çin'de afyon kaçakçılığı; Japonya da silah ticareti; Afrika'da köle ticareti: Daha sonra alçalmış ve şiddete yönelmiş olmakla suçlanan bu halkların çöküşünde Avrupa devletlerinin sorumlulukları aransa ve bir bilanço çıkarmak gerekse, Avrupanın suçlarının yığıldığı kefe kaçınılmaz bir biçimde çok daha ağır basar.
Sanki dünyada olup bitenin dışında bir sis perdesi içinde yaşıyor Çin Halk Cumhuriyeti. Bu kalkınma hızıyla gelecek yüzyılın en zengin ülkesi olacağı söyleniyor. Komünist, yani mevcut dünya sisteminin düşmanlığını ilan ettiği bir rejime ve dünyanın en büyük ordusuna sahipler. Vatandaşlarını esir kamplarında köle gibi çalıştırarak ucuza mal ettikleri mallarla, oyuncak sektörü gibi dallarda, dünya piyasasını ele geçiriyorlar. Tek çocuklu olmaya mahkûm ettikleri ailelerin işe yaramaz diye doğar doğmaz kız çocuklarını öldürmelerini sessizce onaylıyorlar. Bisiklet çalıyor, karşı devrim düşünceleri yayıyor, hurafelere inanıyor gibi gerekçelerle her yıl 2000’den çok kişi ense köküne sıkılan kurşunla devlet tarafından öldürülüp işe yarayan organları da Güneydoğu Asyalı zenginlerin hasta gövdelerine nakledilmek üzere ihraç ediliyor. Hem fütursuzca sürekli temel insan haklarını çiğniyorlar, hem de ticarette rekabet unsurunu ihlal ediyorlar. Nükleer silahları var ve durmadan yenilerini geliştiriyorlar. Ve dünya sessiz kalıyor. Haber ajansları, devlet liderleri, şirketler, aydınlar - dünyanın dört bir köşesinde olup bitene hababam tepki gösterenler, sanki Çin’in var olmadığı bir uyurgezer dünyasında dolaşıyorlar. Ve bu olası baş düşmanın dünyanın çeşitli yerlerine serpiştirilmiş lokantalarında yemek yiyip muhabbet ediyorlar.
Batı İlim aleminde her zaman ilgiyle takip edilen şarkiyat araştırmaları, coğrafi keşiflerin yapılması, ilim ve teknikte ilerleme neticesinde 18. yüzyıldan itibaren büyük bir hız kazanmıştır. Yeni bulunan yerler, Uzak Doğu, Hindistan, Orta Doğu milletleri üzerine araştırmalar sürerken dikkatler Orta Asya Türk tarihine çekilmeye başlamıştır. Çin yıllıklarındaki bigiler bu hususta başı çekerken, eski Grek ve Latin kaynakları, daha sonra Arapça ve Farsça eserler bunları takip ediyordu. Şarkiyatçılar büyük bir hızla bunları invelemeye koyulmuşlardı.