Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Kehkeşan: Samanyolu Galaksisinin eskiden kullandığımız ve kesinlikle samanlı olandan çok daha havalı ismi.
Ancak kötülüğün göz kamaştırıcı olması fikri modem çağın en büyük ahlaki yanılsamasıdır. (Küçük oğluma kötülükle ilgili bir kitap yazdığımı söylediğimde “Çok havalı!” diye cevap verdi.) Başka bir yazımda bu yanılsamanın nereden kaynaklanmış olabileceğini yazmıştım.Orta sınıf ahlaki erdemlere el attığında kötülük bile daha çekici görünür. Yobaz din propagandacıları ve sofu tüccarlar erdemi tutumluluk, ağırbaşlılık, iffet, perhiz, ciddiyet, alçakgönüllülük, irade ve nefse hâkimiyet olarak tanımladıklarında, kötülüğün neden daha seksi bir tercih olarak göründüğünü anlamak zor değil.
Reklam
Kendi okullarımızda çoğumuz dışlanmış çocuklardır. Genellikle bizi görmezden gelirler, bizimle dalga geçerler, bize pek aldırmazlar ve çok da iyi davranmazlardı. Hepimizin mücadele ettiği ayrı bir şey vardı — fiziksel, duygusal,zihinsel birtakım zorluklar— bu da bizi diğerlerinden farklı kılıyordu. Bazen fazlasıyla farklı. Ama burada, hepimiz harikaydık, hepimiz muhteşem, hepimiz başarılı ve hepimiz havalı!
Sayfa 310Kitabı okudu
Bana bakan insanlar sorunlarımın uzun listesini yaptıktan sonra, belki oldukça güzel gülümseyişimi ve gamzelerimi fark edebilirler. Gamzelerim bence çok havalı. Minicik altın küpeler takıyorum. Bazen insanlar adımı bile sormuyor, hiç önemi yokmuş gibi ama adım önemli. Benim adım Melodi ....
"Yaşa, işe, güce, itibara en ufak hürmeti olmayan bu acıya aşk acısı diyorlar. Kim olursan ol, seni saklandığın yerde er ya da geç buluyor, gelip göğüs kafesini ateşle sıvazlıyor ve sen içe­ride kapkara kurum tutuyorsun. Ağzını açsan, alevler püskü­rüverecekmişsin gibi, ciğerlerine damla damla kurşun eriti­yorlarmış gibi. Kolay kolay geçmiyor, geçtiğinde de sen geç­miş olduğunu bile fark etmiyorsun. Yağmurlu havalarda sız­layan eski bir kırık gibi sızlayıp duruyor, kendini hatırlatıyor. Bir tadı, bir kokusu, bir eti var hatta, bir kütlesi; gelip göğsü­ne oturmasından belli. Kokusunu, kütlesini hesap edemiyo­rum ama bir tadı varsa bence o genizde kalmış greyfurt tadını andırıyordur. Çok sevdiğin bir şeye benzeyen, ama o olmadı­ğını da bal gibi bildiğin bir tat; acı, buruk, portakala benzeye­cek neredeyse, değil ama işte. Hani kelime çok havalı olmasa, "kekre" diyeceğim. İstediğin kadar yutkun, üstüne istediğini ye, iç; geçmiyor, genzinden aşağı yuvarlanıp gitmiyor. Ne ye­diğinden anlıyorsun ne içtiğinden. Allah belasını versin."
Sayfa 19 - benim adım FeridunKitabı okudu
Gamzelerim bence çok havalı.
Sayfa 8 - Genç TimaşKitabı okudu
Reklam
"Farklı bilgi, deneyim ve öğrenme biçimlerine sahip bireylerden müteşekkil bir toplumdan, pek çok insanın toplumsal olarak kurulmuş ve çabucak edinilmiş, orijinallik ve yaratıcılıktan ziyade grup onayına dayalı görüşlere sahip olduğu bir topluma doğru gidişat var. Ortalık sürekli 'kısmi dikkat' ve 'bilişsel' yetersizlik gibi havalı terimlerden geçilmiyor".
Perişan, perişanız, perişanlar!
"Şuna bir bak. Bunların sahipleri pek de havalı değildi, hatta perişan, zavallılardı. Ama bazı şeyler el değiştirdikten sonra havalı oluyor, yani perişan olmayan, perişan olmadan hatta çok diriyken perişan gö- rünmek isteyende çok havalı duruyor."
Böyle adamların yanın­ da hep derin nefesler alırdım; derin derin, çıkınca biliyorum ki kendi yanık kokumla baş başayım. Bu rahatlık nerden ge­liyor, nerden alınıyor, çok pahalı mı... diye elbet çok düşün­düm. Herhalde kendilerine yabancı olmayan bir yerde, kü­çük düşme, yadırganma, yanlış ve eksik anlamalarla dolu ol­madığı, kolay kabul görür bir halde oluşlarındandır diyebili­yorum. İnsan ailesinin yanında havalı değildir ama rahattır. Demek ki mesele havalı olmadan da yaşayabilmeyi, olduğun gibi, pek de matah olmadığını bilenlerle bir arada olabilme­yi içine sindirebilmekte. Bu tip bir rahatlık, evet bu bir ra­hatlıksa insana ait değil gibi geliyor bana. Ben de senin ka­dar ışıksızım, bilgisizim, vasatiyim ... diyebilmek, bu hali ser­gileyebilmek bana en zoru geliyor. İşin tuhafı öyle de deği­lim, sadece olamamışım, olamıyorum da, ama onlardan da, hamurlarından da değilim.
Bir çocuk vardı lisansta, gerçekten inanarak, "Yahudi soykırımı olmadı abi," dedi muhabbet ederken kantinde, "Yahudiler, Amerikan filmleri ile varmış gibi çekip inandırdılar herkesi..." Yok ya ne alayı, alay filan değil... Gerçekten inanıyordu söylediğine. Tipini görsen acayip janti kıyafetler, havalı güneş gözlüğü filan... Asla araştırmamış okumamış zaten de asıl mesele ailesi, babası asıl yani, bir tarikata üyeydi. Çocukluğundan beri öyle işlemişler o da inanmış. Ömründe Yahudi gördüğünü sanmıyorum ama müthiş bir Yahudi nefreti vardı çocukta. Sebepsiz bir nefret; örgütlenebilmek için yaratılmış hayali bir kötülüğü bir kitleye atfetme... Evet herkes böyle değil ama böylesi de çok işte... Sevmiyorum insanları o yüzden... Kartla ödeyeceğim... Benim annemden başka kimseye zararım, yüküm yok. Büyük adam olmak istemiyorum.
Sayfa 130 - Sözler: Çarşı boyu gezinip anlattım hikâyemiKitabı okudu
Reklam
Araba almak yerine....
Üniversitedeyken kendime bir Peugeot 106 alacak param vardı, onu hatırlıyorum. O günlerin havalı arabalarından biriydi Peugeot 106, çok önemliydi; bir Peugeot 106'nız varsa üniversitedeki kızlarla gezme şansınız daha yüksekti. Ama üniversitede eğer arabanız yoksa, otobüsle gidip geliyorsanız yine lisedeki burslu, az biraz özürlü Mert gibi burada da böyle bir kaybınız oluyordu. Ama ne yaptım biliyor musunuz? İrademi kullandım, almadım. Evet, bir Peugeot 106 alabilirdim; alsaydım güzel kızlarla çıkma şansım artacaktı, ama ben bunun yerine geleceğimi kurtarayım dedim ve gittim bir arsa aldım!
Duygu dünyası yeterince gelişemediğinde, gönül fakirliği performansla giderilir. New York'un yoksul kesimi dışındaki iliş- kilerde entelektüel performans egemendi. Bu konuda eksi du- rumdaydım, ama kendimi eksik de hissetmezdim, çünkü hisset- tirilmezdim. O yıllarda tıp doktoru olmak saygın bir statü idi, üs- telik psikiyatri eğitimi alıyorsanız da havalı. Tanıdığım entelek- tüeller bu nedenle mi beni aralarına almaya istekliydiler, bilemi- yorum. Kimse bana tepeden bakmadı ve her zaman içtenlikle yaklaştılar. Yıllar sonra dönüp baktığımda, benim eksik değil, onların gereğinden fazla olduğunu ve bundan kendilerinin de bu- nalmış olduklarını fark edecektim. Sıradan konuşmalarda bile çok fazla yorum yapılıyordu. O zamanlar memlekette sadece düz dedikodu vardı ve davranışların yorumlanması alışmadığım bir şeydi. Entelektüel arkadaşlarımın kültür ve sanat olaylarından sık söz etmeleri benim gibi bir cahil için başlangıçta iyi bir rehber oldu. Aslında birey olarak Amerikalıların genelde iyi insanlar ol- duğunu düşünüyorum, hatta biraz da saf yanları var. Memlekette yaygın olan, arkadan konuşma, mesnetsiz yargılama, yıkıcı de- dikodu ile orada hiç karşılaşmadım. Bazen onları üst-sistemin kurbanları gibi gördüğüm de olur. Doksanlı yıllarda insan ilişki- lerinde bir şeylerin yanlış gitmekte olduğunu fark eden bir kısım Amerikalı, intimacy dedikleri yakın ilişki kavramını halledilmesi gereken bir mesele olarak ele almaya çalıştılar. Ne var ki duygu- sal meseleleri proje olarak ele aldığınızda bir yere varmak genel- likle mümkün olamıyor.
Sayfa 51 - MetisKitabı okudu
bemax'ı çok severdim
“Elijah’ı neden bu kadar çok seviyorsun?” “Bilmi­yorum.” “Bu nasıl bir cevap böyle?” Eğilerek bir kaşımı kaldır­dım. “Lucy, yoksa ona abayı mı yaktın?” "Hayır. Bana hep bir şeyler alıyor.” Şaşkınlıktan neredeyse çenem düşecekti. “Lucy! Seni bu kadar sığ yetiştirmedim. Eğer Elijah bunu söylediğini duysaydı, çok üzülürdü.” Burnunu buruşturdu. “Hayır, üzülmez. O senden daha havalı. Sadece gülümser ve kahkaha atardı.” Vay canına, bir canavar doğurduğumdan oldukça emindim. Kızımın gele­cekteki kocası için üzülüyordum. “Ona sorabilir miyiz? 6 Süper Kahraman’ı izlemesini gerçekten istiyorum. Sevece­ğine eminim anne, tıpkı Crood’ları sevdiği gibi.”
Sayfa 157 - Hadley & LucyKitabı okudu
Kokusunu, kütlesini hesap edemiyorum ama bir tadı varsa bence o genizde kalmış greyfurt tadını andırıyordur. Çok sevdiğin bir şeye benzeyen, ama o olmadığını da bal gibi bildiğin bir tat; acı, buruk, portakala benzeyecek neredeyse, değil ama işte. Hani kelime çok havalı olmasa, “kekre” diyeceğim. İstediğin kadar yutkun, üstüne istediğini ye, iç; geçmiyor, genzinden aşağı yuvarlanıp gitmiyor. Ne yediğinden anlıyorsun ne içtiğinden.
Aşkın tanımı
Yaşa, işe, güce, itibara en ufak hürmeti olmayan bu acıya aşk acısı diyorlar. Kim olursan ol, seni saklandığın yerde er yada geç buluyor, gelip göğüs kafesini ateşle sıvazlıyor ve sen içeride kapkara kurum tutuyorsun. Ağzını açsan, alevler püskürüverecekmişsin gibi, ciğerlerine damla damla kurşun eritiyorlarmış gibi. Kolay kolay geçmiyor, geçtiğinde de sen geçmiş olduğunu bile fark etmiyorsun. Yağmurlu havalarda sızlayan eski bir kırık gibi sızlayıp duruyor, kendini hatırlatıyor. Bir tadı, bir kokusu, bir eti var hatta, bir kütlesi; gelip göğsüne oturmasından belli. Kokusunu, kütlesini hesap edemiyorum ama bir tadı varsa bence o genizde kalmış greyfurt tadını andırıyordur. Çok sevdiğin bir şeye benzeyen, ama o olmadığını da bal gibi bildiğin bir tat; acı, buruk, portakala benzeyecek neredeyse, değil ama işte. Hani kelime çok havalı olmasa, "kekre" diyeceğim. İstediğin kadar yutkun, üstüne istediğini ye, iç; geçmiyor, genzinden aşağı yuvarlanıp gitmiyor. Ne yediğinden anlıyorsun ne içtiğinden. Allah belasını versin.
Sayfa 23 - Can Yayınları, ÇağdaşKitabı okudu
884 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.