Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir gün ermişlerden birine sormuşlar: "Sevginin sözünü edenler ile sevgiyi gerçekten yaşayanlar arasında ne fark vardır?" "Bakın göstereyim" demiş, ermiş. Bir sofra hazırlamış. Bu sofraya sevgiyi dilinden düşürmeyen ama dilden gönüle indirmeyen kişileri çağırmışlar. Hepsi yerlerine oturmuşlar. derken, sıcak çorbalar ve
Ayçiçeği güneşe âşık olunca gülmekten kırılmış bütün bitkiler. “Güneş gökyüzündeki tahtından bir an bile ayrılmaz. Kudretli ve ulaşılmazdır. Sen kim o kim? Vazgeç bu sevdadan” demişler hep bir ağızdan. ayçiçeği sesini çıkarmamış. Sevdalı gözlerini dikmiş güneşe; bakmış bakmış bakmış. Uzun müddet hiçbir şeyin farkına varmayan güneş, nihayet bir gün, ayçiçeğinin bakışlarını hissetmiş üzerinde. Önce geçici bir heves sanmış, ama zamanla yanıldığını anlamış. Ayçiçeği öyle inatçıymış ki, güne; tahtını nereye taşırsa yılmadan usanmadan o yöne çevirmiş başını. Derken bir öğleden sonra, artık bu takipten bıkan güneş sapsarı gazabıyla kavurmuş ayçiçeğini. Daha simsiyah duman tüterken üzerinde, insanlar akın etmişler olay mahalline. “Yaşasın!” demiş içlerinden biri. “Şimdi ne güzel çitleriz bu aşkı.” Aynı gece televizyon karşısında acıklı bir aşk filmine gözyaşı dökerken, çitlemişler ay çiçeklerini.
Reklam
Bir insan bazen çok küçüktür ama bazen de çok büyüktür. Bir çocuğun bir damla gözyaşı çok küçüktür ama çok da büyüktür. Neyin büyük neyin küçük olduğuna karar vermek çok güç. Eski insanlardan biri demiş ki: İnsan evrenin merkezidir. Uzaydan bakınca Mısır piramit'i de çok küçüktür. Bir açıdan bakınca da çok büyüktür. Şeyleri büyük küçük diye ayırt etmeden yaşama bir bütün olarak bakmalı.
Bir gün cahil hocanın biri kalabalığa sözüm ona Hazreti Yusuf’u sormuş: “O hangi evliyaydı ki bacıları onu bir göle attı da anası gelip kurtardı?” Bilge bir adam, “Hangi yanlışını düzelteyim birader!” demiş. “Bir kere evliya değil peygamber, bacıları değil erkek kardeşleri, göle değil kuyuya attılar, anası değil babası kurtardı.”
Masal bu ya; zamanın birinde, padişahın biri ülkeyi ilk defa dolaşmış, ayaklarının altı yara olmuş. Tabii saray tertemiz, rahat gezebiliyormuş. Dönünce herkesi toplamış “Ülkenin tüm yollarını deri ile kaplayın, ayaklarım acıdı” demiş. Tüm payitaht “Tabii efendim, emreder-siniz” demişler. Haddini bilmez biri çıkıp “Padişahım tüm ülkeyi deriyle kaplamak yerine insanların ayaklarını deriyle kaplasak olmaz mı?” demiş. Ayakkabı icat edilmiş... Haddini bilmezler iyidir. Yeter ki “pozitif aykırı” olsun, “Yanlışı bu, doğrusu da bu” desin. Tabii eğer bir adam “O da yanlış, bu da yanlış” deyip duruyorsa ekibin ruhunu bitirir. Neg-atif aykırı değil, pozitif aykırı. Ekipte, sizi içtenlikle açık eleştiren adamlar en iyi dostlarınızdır. Bunun dışında kalan ve her söylediğinize gülen, her fikrinize “Müthiş, süpersinbaba, nereden buldun?” diyen adamlardan korkun. Etrafınız zaten bunlarla dolu olur, sizi ilk bu yağcılar satar, bir halta da yaramazlar. “İneğin yalakası kasabın bıçağını yalarmış”, bu sözümü de unutmayın.
Babaannem derdi ki: "Yoksa yanımda biri alıp elime kahvemi, açarım perdeleri… Şöyle bir döner ağaçlara, balkondaki kedilere, dallardaki kuşlara, yaprakları çisil çisil okşayan damlalara baktığım yerde görmeyi umduğum her ne varsa, onlara… Bir yudum bana… Bir yudum yanımda olmayanlara… Sonra fısıldarım: "Ferah kahveniz olsun emi…" Kim demiş “Tatsız, tuzsuzdur yalnızın kahvesi”…? Bazen sadece kendinsindir kızım telvenin bahanesi…”
Reklam
"Hastanemize KBB, göz, üroloji, kardiyoloji, radyoloji, plastik cerrahi, gastroenteroloji uzmanları, anestezi teknisyeni, diyetisyen, fizyoterapist, eczacı, hemşire aranıyor" demiş biri... Bina var, bunları da bulsun, hasta kolay." "Kebaptan anlayan tecrübeli garson aranıyor..." Ki, çiğ köfte diye brokoli götürmesin. "Marketimize tecrübeli manav..." Ki, hıyarı görünce tanısın. "Fönü kuvvetli kalfa aranıyor.." Makine yok, üfleyeceksin. "Başıbüyük'te devren kuaför.." Oooo, çok iş vardır orada. "Marangozlu nakliyeci..." Kıracak herif, belli. "Kişilikli eleman alınacaktır.." Yavşaklar meşgul etmesin lütfen.
Muzaffer İzgü (29 Ekim 1933 - 26 Ağustos 2017)
Telsizler hemen çalıştı: “Konuk, ayı avlamak istiyormuş!” Konuk ki ne konuk, en büyük devletin en büyüklerinden… O büyük devletle öyle sıkı fıkıyız ki, kardeşten öte. Ne buyurursa o büyük devlet,biz hemen yerine getiririz, bir dediklerini iki etmeyiz; babamız, ağabeyimiz gibi bir devlet işte. Bu koskoca dost devletin, koskoca büyüğü, ayı
LOJMAN Lojmanda oturmak ayrı bir yaşam tarzı. Herkesin kocasının aynı işi yaptığı bir aileler topluluğu bu. Çalışmayan kadınlar için standart bir hayat: Sabah aynı saatte, hatta aynı dakikada evinden çıkan üniformalı kocalar, pencereden kocalarının servis araçlarına binişini seyreden kadınlar, öğleye kadar ev işleri, öğleden sonra kadın
http://www.hakanevrensel.com/guneydogudan-oykuler-2/Kitabı okudu
Bir mektep hocası varmış, lûgat paralamadan konuşan talebesini falakaya yatırır, eşek sudan gelinceye kadar dövermiş; bu sebeple zavallı çocuklar terkipli "seci"li cümleler bulmak için lûgat karıştırmadan, "müsvedde" yapmadan ağız açmaya yanaşamazlarmış. Bir gün, ortadaki mangaldan bir kıvılcım sıçramış, hocanın kavuğuna düşmüş ve sarık yanmağa başlamış. Fakat bunu, düpedüz haber vermek kimin haddi? Sarık yana dursun, talebeden biri, kitaplardan araştıra araştıra hocanın istediği gibi bir cümle düzerek ezberlemiş, ayağa kalkmış, demiş ki: "Ey hacei bimisâl ve ey zikemâl, bihikmeti Rabbi Müteal, narı mangaldan bir şerarei cevval sıçrayarak seri alül alinizdeki kavuğu iş'al eylemiştir!" Hoca elini başına atmış ve yerinden fırlamış: "Ulan sarığın yandı desene!" Düşününüz ki Osmanlı saltanatı, milletine asırlarca bu lisanda yazdırdı... Hem de sarığı yandığı sırada bile! Tan, 26 Şubat 1942
Sayfa 298Kitabı okudu
Reklam
Mehmet Akif, Ağzı meyhaneye rahmet okuturken hele bak Bana gelmiş de şeriatçı kesilmiş avanak diye yakınırken, deyimi pek güzel kullanmış. Türkçede bu deyimin nasıl türetildiğine dair, şöyle bir hikâye mevcuttur: Hırsızın biri hastalanmış ve sekerat-ı mevt halinde iken Allah'a şu yolda dualar edermiş: — Yüce Allah'ım!.. Dünyada nasibim hırsızlıktan imiş. Ne kazandı isem bu yolla kazandım. Çoluk çocuğumun kursağına helâl lokma girmedi. O kadar insanın ahım aldım, hakkını yedim. Bu kadar günah ile Senin yüce huzuruna nasıl çıkayım! Arkamdan beni hayırla anacak kimse de yok. Bilâkis herkes beni lanetle anacak. Affet Allah'ım!... Hırsızın delikanlı oğlu, bu hâle bakıp babasına demiş ki: — Baba, sen hiç merak etme. Ben seni her gün rahmetle andırırım, için rahat olsun. Hırsız ölmüş. Evin geçim yükü oğlana geçmiş. Delikanlı babasının mesleğini sürdürmeye kararlı. Başlamış hırsızlığa. Ancak babasının aksine, girdiği her evi âdeta kuruturmuş. İğneden ipliğe ne var ne yoksa alır, ev sahibine çıplak odalar bırakırmış. Öyle bir zaman gelmiş ki, evleri soyulanlar, eski hırsızı, yani delikanlının babasını arar olmuşlar. Diyorlarmış ki: 58 — Babası da hırsızdı ama, Allah rahmet eylesin ihtiyacı kadar çalardı. Bunun gibi açgözlü ve arsız değildi. Bir hırsıza da rahmet ancak bu kadar okunur!
Zamanın birinde ailesinden şikayet eden bir adam yaşarmış. Bu adam ailesinin kendine çok eziyet ettiğini düşünüyormuş. Gördüğü eziyetten o kadar bıkmış ki bir gün tasını tarağını toplayıp evinden ayrılmaya karar vermiş. Nereye mi gidecekmiş? Her şeyin ve herkesin güzeller güzeli olduğu cennete. Bir bilgeye sormuş, 'Cennetin yolu ne tarafa düşer?' diye. Bilge ona 'Şu istikamette çok ama çok uzun süre yürürsen cennetin yolunu bulacaksın' demiş. Adam aylarca yürümüş ama cennetten bir iz, bir koku bulamamış. Yolunu kaybetmemek için, gecelediği her handa, pabuçlarının ucunu gideceği istikamete doğru çevirirmiş. Bir gece konakladığı handa muzip biri çıkmış, adamın pabuçlarını ters yöne çevirmiş. Adam yine aylarca seyahat etmiş, sonra giderek bir şeyleri geçmişinde gördüklerine benzetmeye başlamış. 'Galiba' demiş, 'cennete geldim'. Fakat bu cennet ne kadar güzel, ne kadar da benim köyüme benziyor. Köyümün neredeyse tıpatıp aynısı ama onun kötü tarafları yok burada.' Yürüdükçe evine gelmiş. 'A demiş, ne kadar da benim evime benziyor cennetteki şu ev. Ama eski evimin kötü tarafları yok burada.' Karısıyla karşılaşmış sonra. 'Cennetteki karım ne kadar güzel' diye düşünmüş, 'hiç de eski karımın huyları yok onda. Buradaki çocuklarım nasıl da iyi çocuklar, cennet meğer ne farklıymış.'
Sayfa 30
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.