- Böyle bir şaheser hakkında ne inceleme ne de yorumda bulunmak haddime bile değil ama içimden geçenleri belirtmek istedim..
Nihat: "Ne istediğini bilsen canın sıkılmaz!" dedi.
Ömer, yalvarır gibi cevap verdi: "Bana istenecek bir şey söyle, uğruna can verilecek bir şey söyle, hemen dört elle sarılayım..."
Nihat güldü:
Spoiler olabilir siz yine de bir okuyun da gelin.
Yine Stefan Zweig yine tek atımlık ama sindirmesi zor,düşünce bağırsağında emilmesi daha da zor bir başyapıt. Ama dikkat çekilmesi gereken nokta bu kitabın aslında Zweig'in kaleminden çıkmamış olduğudur. Ayrıntılı bilgiyi inceleme altındaki yorumda vereceğim. :)
Bir an için çok çok aç olduğunuzu
Bu kitap yorumunu Instagram'daki "alintilarlayasiyorum" profilimde de okuyabilirsiniz: instagram.com/p/CpQMRltNmGL
Bilinen bir adamdan bilinmeyen bütün kadınlara...
Bu incelemenin altına yazılan her yoruma karşılık olarak her yaşa uygun harika kitaplar önerdim. O yüzden kitap önerisi alabilmek için yorumlara
"Sana, beni asla tanımamış olan sana."
Bu cümlede tüm kitabın özetini bulacaksınız aslında..
Birçok arkadaşımın tavsiyesiydi bu güzel kitap, oturduğum yerde birbirinden farklı duygusal anlar yaşadım sayesinde..
Bir kadın düşünün; aşık, kör ve her şeye rağmen umutlarını hiç yitirmeyen.. Bir kadın düşünün; bilinmeyen, tanınmayan ve hiçbir
YouTube kitap kanalımda Dostoyevski'nin hayatı, bütün kitapları ve kronolojik okuma sırası hakkında bilgi edinebilirsiniz:
ytbe.one/0i9F0L1dcsM
Paranın satın alamayacağı şeyler vardır geri kalan her şey için Mışkincard.
Athena ne güzel demiş 2006 yılında : "Aşk nefrete ne yakınsın."
Dostoyevski ise ne güzel demiş 1868
Stefan Zweig'in kitapları arasında ayrı bir yerde gördüğüm, duygusal yoğunlukları bireyler üzerinden ve çevresine etki silsilesi açısından çok iyi bir şekilde aktardığı kısa bir romanıyla karşı karşıyayız. Zweig'in bir duygu üzerinde yoğunlaşıp bu duyguyu abartılı yaşadığını ve karakterlere bu şekilde aktardığını, bunun gerçeklikle
Avusturyalı yazar Stefan Zweig (1881-1942), Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu orijinal adıyla Brief einer Unbekannten adlı öyküsünü 1920’li yılların ilk yarısında kaleme almıştır.
Yazarın hayatına yer vermeyeceğim, doğrudan kitabımızın incelemesine geçelim.
Kitabın mektup türündedir. Bir yazarımız var ve ona bir mektup geliyor. Gelen mektup
Oğuz Atay maceram kabul etmem gerekir ki kötü bir sıralama ile başladı. Kötü bir sıralama ile başlayan Oğuz Atay okuma kariyeriniz Oğuz Atay ın bir kitabını bile hiç okumayı tamamlayamadan da bitebilir. Aman dikkat efendim. Ben inatçı bir okurum. Bunu niye söylüyorum : Çünkü hiç yarıda kitap bırakmadım ve ben
Kitap bir geminin limandan hareket etmesiyle başlar. Ünlü dünya şampiyonu Mirko Czentovic gemiye binmiştir.Öykünün kahramanı, arkadaşının uyarmasıyla şampiyonu farkeder ve O’nunla tanışmak belki de bir maç yapmak için çeşitli denemelere girişir. Bu denemelerin ortasında iş rayından çıkar. Olayların akışı ana karakter tarafından kontrol edilemez bir biçimde gelişmeye başlar. İki ana karakter etrafında yer alır kurgu: Czentovic ve Dr. B. İyi ile kötünün, siyah ile beyazın karşılaşması. Dünya satranç şampiyonu olan Czentovic, yetim kaldığı için bir papaz tarafından büyütülen, zar zor okumayı öğrenebilen, zekası yetersiz, dünyaya ilgisiz, duygusal açıdan da oldukça sığ biridir. Başka tüm alanlara kapalı olan aklının satrançta inanılmaz derecede başarılı olduğu tesadüfen ortaya çıkar. Ancak kabalığı ve kültürsüzlüğü ile sadece paraya önem verir. Dr. B. ise Avusturya’lı bir avukattır. Nazi yönetimi tarafından, saray ve kiliseden olan müvekkilleri hakkında bilgi edinmek amacıyla tutuklanır. Toplama kamplarına gönderilmez ama başka bir psikolojik işkence yöntemi uygulanır: Hiçlik duygusu ile benliğini yok etmek. Tek başına, yanına kalem bile verilmeden, insan yüzü görmeden bir otel odasında yaşamak zorunda bırakılır. Bir gün sorgulama için beklerken bir kitap çalar. Bu kitap, bir satranç albümü, yüz elli ustanın oyunundan oluşan bir toplamadır. Dünyaya tutunacak başka bir dalı olmayan Dr. B., bu kitaptaki her oyunu kafasında defalarca oynamaya başlar. Dünyası siyah-beyaz taşlar üzerine kuruludur artık. Ancak, aklını yitirmemek için sarıldığı bu oyun onu deliliğin sınırına getirir.
SatrançStefan Zweig · Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları · 2020236,5bin okunma