Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Bir gün elbet bir gün elbet Örter üstünü bu ağır yanlışın Sevgiyle, yalnızca sevgiyle işlenen Bir dal incelik,bir simli gülüş Bir kardeş mavi.
“Elbet bir gün, bütün çiçekler beyaz açar Hür ve mes'ut bir şarkı halinde Penceremizden uzanır nur. İstediğimiz şekilde doğar gün, Dilediğimiz gibi yağar yağmur.”
Sayfa 29 - YKY
Reklam
"Hayatımızın da fırtınası bir gün diner,elbet bir gün güneş açar,elbet bir gün kurur içimiz."
Sayfa 30 - Indigo YayınlarıKitabı okuyor
Elbet bir gün.
Elbet bir gün, bütün çiçekler beyaz açar Hür ve mes'ut bir şarkı halinde Penceremizden uzanır nur. İstediğimiz şekilde doğar gün, Dilediğimiz gibi yağar yağmur. ... Herkes gibi biz de doyasıya yaşarız hayatı Yıldızlar dilimizle konuşur. Elbet bir gün, bizim de sevgilim Köyümüzde beyaz badanalı bir evimiz olur...
Gözleri parmağındaki yüzüğe kaydı ardından "Benim bileklerimde kelepçeler var, sevgili avukat ve elbet bir gün çıkar," dedi. Gözleriyle yüzüğümü işaret etti. "Ama görüyorum ki senin de ruhun kelepçeli. Hangimiz daha berbat durumdayız iyi düşün." Kaşlarım çatıldı ardından elimi aşağıya indirerek "Küstah, saygısız, terbiyesiz herif," dedim hiddetle. Sırıtıp "Sayılır," dedi ardından çenesiyle elimi işaret etti. "Yüzüğün ağır geliyorsa bana ver, onu eritip anahtar yapar, kelepçelerimi öyle çıkarırım. Göz kırptı. "En azından daha önemli bir işe yarar.
Yangına uğramışsa Duymaz olmuşsa kulaklarım göklerin muştu sesini Elbet kıracağım bir gün bu ihanet kelepçesini
Sayfa 34
Reklam
sedef kutularda saklıdır adım bilinecek elbet bir gün yeniden
Gözleri parmağındaki yüzüğe kaydı ardından "Benim bileklerimde kelepçeler var, sevgili avukat ve elbet bir gün çıkar," dedi. Gözleriyle yüzüğümü işaret etti. "Ama görüyorum ki senin de ruhun kelepçeli. Hangimiz daha berbat durumdayız iyi düşün." Kaşlarım çatıldı ardından elimi aşağıya indirerek "Küstah, saygısız, terbiyesiz herif," dedim hiddetle. Sırıtıp "Sayılır," dedi ardından çenesiyle elimi işaret etti. "Yüzüğün ağır geliyorsa bana ver, onu eritip anahtar yapar, kelepçelerimi öyle çıkarırım. Göz kırptı. "En azından daha önemli bir işe yarar."
Aldı sazı ele Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası,bakalım ne dedi: Bizim fırkaya derler Cumhuriyetçi Terakkiperver Hem fırkacıyız, hem berber İşçiyi çiftçiyi tıraş ederiz Perdah olmaziarsa telaş ederiz. Yaldızlı bir kazık kakalım İşçinin açlıktan kokan nefesine Mavi boncuk takalım Köylünün püskülsüz fesine Fakat hürmetle riayetle bakalım Ecnebi sermayesine işçiyi çiftçiyi tıraş ederiz Perdah olmaziarsa telaş ederiz. Aldı sazı ele Halkçı Cumhuriyet Fırkası, bakalım ne dedi: Terakkiperver'lere kanmayın Onlar dostunuzdur sanmayın Parmağınızı siyasete banmayın Palan olsa da sırtımza sırma hırkamız Samansız bırakmaz sizi Fırkamız. Çıkar elbet bir gün Mesai Kanunu Yüz sene, bin sene bekleyin bunu İşte buna derler Ali Cengiz oyunu Palan da olsa sırtımza sırma hırkamız Samansız bırakmaz sizi Fırkamız.
37.2
Dünya ne verdi sana? Hep dert hep dert! Güzel canın da bir gün elbet. Toprağında yeşillikler bitmeden Uzan yeşilliğe, gününü gün et.
Sayfa 29 - Kum Saati Yayınları, Türk Edebiyatından SeçmelerKitabı okuyor
Reklam
Oruç, önce eşyayı diriltir. Elbet, eşyanın bu dirilişi, insan açısından bakılıncadır. Eşya, insana göre dirilmiştir oruçla demek istiyoruz. Evet, oruç, ilkin göze, dudaklara, damağa ve sonra düşünmeye, hayal gücüne tesir eder. İnsanın idrâk ve yorumunu değiştirir. Duygularımız, düşünüş ve hayal edişimiz değişince, bizdeki dünya tasarımı da değişmeye başlar. Artık, ne uyku eski uyku, ne yediğimiz yemekler eski yemeklerdir. Sıcak bir yaz gününden sonra iftarda içtiğimiz ilk bir bardak suyu, hiç bir gün farkına bile varmadan içtiğimiz bir bardak suyla değiştirir misiniz?
Sayfa 72 - Diriliş Yayınları
Gün gelir, zaman döner ve kader onu nerelere sürükler bilinmezdi ama bunu yaparken de elbet bir hayali vardı.
Elbet bir gün, bütün çiçekler beyaz açar.”
Hava kararana kadar top peşinde koşar dururduk. O zamanlar maç yapmak, terli terli su içmek ve bahçelerden erik çalmak gibi eğlencelerimiz vardı. Hiç sıkılmazdık. Her şey daha sonradan tatsızlaştı. Top oynadığımız arsayı inşaat için dikenli tellerle çevirdiler; Musti'nin sigaraya başladığı, benimse hem sigaraya başlayıp hem Ayşen'e âşık olduğum yıldı. Önce tuğlalar ve tahtalar ve keresteler ve demirler yığıldı öbek öbek. Kale kurduğumuz taşlar, kum tepelerinin altında kaldı. Kazmalar, kürekler, elekler yayıldı sağa sola. Sonra da en irisinden iki kangal bağladılar çantalarımızı bıraktığımız ağacın altına. Daha da kimse giremez oldu Yıldızların oraya. Bizim maçlar kömür deposunun ardına, yukarımaaledeki küçük arsaya taşındı. Herkes o tarafa gitti. Tek ben gitmedim. Gidemedim. Daha doğrusu canım istemedi. Gerçekten tuhaf bir dönem geçiriyordum. Babamın deyimiyle büluğ çağına girmiştim. Bıyıklarım yeni yeni terliyordu. Sesim çatallaşmıştı ve sürekli içim sıkılıyordu. Hem uzaktı yukarımaale, her gün gitmesi dertti. Hepsinden önemlisi: Ayşenlerin evi, eski arsanın tam karşısındaydı. İkindi vakitleri balkonda çamaşır asıyordu Ayşen. Bazı günler mandalın teki elinden kayıp aşağı düşüyordu; işte o bazı günlerde gidip onunla konuşacak oluyordum, gidip konuşacaktım. Elbet o çamaşırlar tekrar kirlenecek, tekrar asılacak ve o tahta mandallar Ayşen'in ince parmaklarından tekrar aşağı düşecekti. Biliyordum. Birgün mutlaka, yerçekimine yenik düşmüş o mandalla cesaretim aynı düzlemde buluşacaktı.
Sayfa 76 - Yapı Kredi Yayınları (İki Oda, Bir Salon, Yarım Hayat)Kitabı okudu
1.500 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.