İyi giyinmeyi herkes ister elbette. Ama iyi giyinmek istemek başka şey, gözü dönmüş bir halde, bir büyük mağazadan çıkıp ötekine saldırmak, tutkuyla shopping yapmak başka şey. Benim bunu yapacak param olmadı hiçbir zaman. (Ancak okunmuş eski kitapları ya da o sıralarda İstanbul’da bulunmayan bazı Fransız peynirlerini alırdım.) Ama param olsaydı da, o büyük mağazalara ayak basmazdım gene de. Çünkü kapitalist toplumun, sürekli ürettiği tüketim mallarını, bilmem kaç katlı koskocaman mağazalarda gözler önüne sermesi, öteden beri midemi bulandırır. Bir şey almam gerekiyorsa, bunu küçük bir dükkândan almayı yeğ tutarım.
Aziz Nesin(Mehmet Nusret Nesin)(20 Aralık 1915, Heybeliada, İstanbul 6 Temmuz 1995, Çeşme, İzmir)
Gülmece edebiyatımızın doruğuna çıkmış yazarımızdır. Çağının sorunları karşısında etkin bir aydın tavrı göstermiştir. Toplumsal düzendeki çarpıklıkları ve çelişkileri büyük bir ustalıkla anlatmış, çağdaş Türk gülmece edebiyatının dünya ölçüsünde
Ne yazık ki, Avrupa’ya giden erkeklerimizin bir kısmı, lüks bir randevuevine, bir müzikhole, ya da bir pavyona gidercesine, eğlence ve kadın peşinde yolculuğa çıkarlar. Kadınlarımızın bir kısmı da, ille bir şeyler satın almak isterler. Giyim ve süs eşyası bunların başında gelir. Birbirinden ilginç güzel yanları olan hiç bilmedikleri, hiç gezmedikleri bir ülkeye değil; giysi satan büyük bir mağazaya gelmişlerdir sanki. İyi giyinmeyi herkes ister elbette. Ama iyi giyinmek istemek başka şey, gözü dönmüş bir halde, bir büyük mağazadan çıkıp ötekine saldırmak, tutkuyla shopping yapmak başka şey. Benim bunu yapacak param olmadı hiçbir zaman. (Ancak okunmuş eski kitapları ya da o sıralarda İstanbul’da bulunmayan bazı Fransız peynirlerini alırdım.) Ama param olsaydı da, o büyük mağazalara ayak basmazdım gene de. Çünkü kapitalist toplumun, sürekli ürettiği tüketim mallarını, bilmem kaç katlı koskocaman mağazalarda gözler önüne sermesi, öteden beri midemi bulandırır. Bir şey almam gerekiyorsa, bunu küçük bir dükkândan almayı yeğ tutarım.
İstanbul’da hiç kimse ile temas etmiyorum, ama hiç kimse ile, hiç. Yalnızlıktan çıldırmamak için sizi buldum. Pek memnunum buna. Sizi ben hakikaten sevdim, inanır mısınız? Beni siz yaşatacaksınız. Benim için bir ideal olabilirsiniz. Ne kadar ihtiyacım var buna. Ah, tapınacak bir şey arıyorum. Bulamazsam gene intihara kalkabilirim. Yahut bu dünyanın meçhul bir noktasında kaybolurum. Kutuplara gitmeği bile çok düşündüm. Dünya bana dar geliyor.
Hasılı, yenildik. Mütareke ilan edildiği zaman, ben İstanbul’da bulunuyordum. Galiba, üçüncü iznimdi. Cepheye döneceğim sırada, beni yeni kurulmuş bir alaya verdiler. Bilmem nereye gönderilmeyi bekliyorduk. İşte bu sırada “paydos” borusu çaldı. Cephede bulunsaydım, içine düştüğüm ters duygulara belki de kapılmazdım. Yenilmek beni başka türlü
Osmanlı Padişahlığı döneminde, mason olmuş Şeyhülislâmlar, Evkaf Nazırları, Hacılar, Hocalar, Şeyhler, Şıhlar ve nice Ulema vardır.
Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi, Evkaf Nazırı ve sonra Şeyhülislâm olan Ürgüplü Hayri Bey, Gümülcine Mebueu Hoca Fehmi Efendi, Mevlevi Şeyhi Ataullah Efendi, Milletvekili Hoca Mahmut Esat Efendi bu meyanda
“Daha ilk derste belli oldu ki bölükte, hangi dinden olduğumuzu bile doğru dürüst bilen bir kişi yok. Bir gün askerlere sordum:
- Bizim dinimiz nedir?
Hepsinin bir ağızdan, ‘Elhamdü-l-illâh Müslümanız’ diye cevap vereceklerini sanıyordum. Fakat öyle olmadı, cevaplar karıştı. Kimisi ‘İmamı âzam dinindeniz’, kimisi ‘Hazreti Ali dinindeniz’
"Menekşeli Vadi" hikayesini alın, ne var onda, diyeceksiniz, değil mi? Bir bahçıvan bir gün pazara mal getirir, sonra da geri dönmeyiverir. İstanbulda, evinin burnu dibinde tam yedi yıl yaşar. Çalışır, metresler tutar. Bıçaklar, bıçaklanır… Dopdolu bir yedi yıl yaşar… Bir kere olsun karısını aklına getirmez. Sonra bir gece kafayı çeker, geriye döner. Hiçbir şey olmamış gibi karısı onu karşılar. Sabah olur, sanki şehre dün gitmiş gibi gene işine koyulur. Şehre mal götürür. İşte şu anlattığım da Saidin elinde bir büyü olur. Bir şaheser. Ben bu hikayeyi okudukça, hep, insanoğlu bir şeyi bu kadar güzel nasıl anlatır, derim
Dost,
Bunu da alınca gidersin herhal. Bir gitmeden bir de gider gitmez yaz. Hiç sevmem böyle olmayı. Yoksun, garipsi, yenik. Bugünler böyleyim ama. Bir ölçüsüzlük ya da idrâk bulanıklığı bu. Senin oradan göçün, bir yeni ayrılıkmış gibi koyuyor bana. Oysa ha orada, ha daha ötelerde olmuşun. Bunun ayrı bir niteliği olmamalı, ayrılık ayrılıktır